WIRED ekibi olarak, Christopher Nolan ile yapımcısı ve eşiolan Emma Thomas’ın, J. Robert Oppenheimer’ın biyografisini sinemaya aktaracaklarını duyduğumuzda kafamız karışmıştı. Bizim için için bir Nolan-Thomas filmine karşı koymak oldukça zor. Nolan tıpkı bizim gibi bilimi çok seviyor. (Bilimi sevdiğini çok iyi biliyoruz çünkü çektiği filmlerden bunu anlamak çok kolay; ayrıca Nolan 2014 yılında Interstellar filmi vizyona girdiğinde WIRED’ın bir sayısına konuk-editörlük de yapmıştı. Tabii biz de fırsatı kaçırmadan kendisine fizik konusunda biraz geek’lik yaptırdık).
Buna ek olarak, ikili izleyicilerinin zihinlerini eğip bükmeyi ve kafalarını karıştırmayı çok seviyor. Ve tabii seyircililerin gözbebeklerini de unutmayalım. İkili süper kahraman filmleri de yapıyor! Bu WİRED için gerçekten de çok fazla!!.
Gelelim Oppenheimer’a. Oppenheimer bir biyografi, tarihe bir bakış… Vahim bir tarihe… WIRED’in yapmaya çalıştığı şey daha çok ileriye bakmakla ilgilidir. (Dunkirk’ü beğenmediğimizden değil tabi ki ama..) İşte bu yüzden belki de bu filme vakit ayıracak bir dergi değil miyiz diye düşündük.
Fakat bu fikri aklımızdan çıkaramıyorduk. Ofiste, toplantılarda ve teknoloji çevresinde yapılan pek çok sohbet, içinde yaşadığımız potansiyel kıyamet günleri hakkında oluyordu. İklim, savaş ve birçok şey. Ancak en önemli sohbet konusu şuydu: Yapay Zeka. Bu konuda tekrar tekrar konuşuyorduk. Sohbet sırasında insanların bu anı, nükleer çağa adım attığımız 1940’ların ortalarına ya da Oppenheimer’ın New Mexico’da bomba inşa etme projesini yönettiği yıllara benzettiğini duyuyordum!
Pekala işte açığa çıkarmak istediğim asıl şey: Oppenheimer ve kendisini Los Alamos’a götüren tercihler hakkında bir şeyler biliyorum. Yakın tarihlerde, Annem Shirley Streshinsky ve tarihçi Patricia Klaus tarafından yazılan, kendisi ve hayatının merkezinde yer alan üç kadın hakkındaki bir biyografinin düzenlenmesine yardımcı oldum. Christopher Nolan’ın içinde bulunduğumuz zaman hakkında ne düşündüğünü merak etmeye başladım, zira kendisi son birkaç yılını pek çok insanın sürekli atıfta bulunduğu şekilde zaman kavramıyla iç içe geçirdi. Belki de Nolan ve Thomas, WIRED’ın ilgi alanlarıyla yeniden örtüşüyordur, neden olmasın.
Bunun üzerine Los Angeles’a, çiftin ofislerinin bulunduğu sakin mahalleye kadar gittim. Her ikisiyle de konuşmayı umuyordum. Bahçeye dönük cam duvarlı, şık bir konferans odasına girdiğimde, ne mutlu ki Thomas da orada duruyordu. Adının röportajlarda ne kadar sık geçtiğiyle ilgili bir şeyler geveledim durdum. Bunun için bana teşekkür etti. Anlaşılan burada fazla kalamayacaktı. Ama Nolan’la sohbetimizin sonlarına doğru bana şöyle dedi: “Yaptığımız her şey birbiriyle uyumlu. Yani, o Hollywood’daki en iyi yapımcı, tartışmasız.”
İkilinin son filmleri, her ne kadar geçmişte geçiyor olsa da,şimdiye kadarki en ileriye dönük filmleri olabilir.
MARIA STRESHINSKY: Belki biraz cürretli bir düşünce olacak ama filmlerinize tersten bakınca, sizin ve Emma’nın çalışmaları hep Oppenheimer’a doğru ilerliyormuş gibi geliyor. Bir bakıma bu oldukça mantıklı geliyor.
(Ayrıca, kariyerinizin bittiğini söylemek istemiyorum, tabiki, yanlış anlamayın.)
CHRISTOPHER NOLAN: Bunun hiç de cürretkar olduğunu düşünmüyorum. Film hakkında tam olarak böyle hissediyorum. Yaptığım her projede bu şekilde hissetme eğiliminde oldum. Çünkü daha önce öğrendiklerimin üzerine bir şeyler inşa etmeye çalışıyorum. Ne zaman bir filmi bitirseniz, hep askıda kalan bir takım sorular oluyor. Ve bir sonraki filmde, bir nevi konuyu toparlıyorsunuz. Oppenheimer söz konusu olduğunda Tenet’te (Nolan’ın önceki filmi) tam anlamıyla ve doğrudan Oppenheimer’a bir gönderme var.
MARIA STRESHINSKY: O halde bu son film bir süredir aklınızdaydı.
CHRISTOPHER NOLAN: Oppenheimer’ın hikâyesiyıllardır aklımda. İnanılmaz bir fikir, bir düşünün: İnsanlar bu hesaplamaları yapıyorlar, teori ile gerçek dünya arasındaki ilişkiye bakıyorlar ve çok küçük bir olasılıkla tüm dünyayı yok edebileceklerine kanaat getiriyorlar. Fakat her şeye rağmen düğmeye bastılar!
MARIA STRESHINSKY: Bu çok dramatik.
CHRISTOPHER NOLAN: E tabii, kelimenin tam anlamıyla tarihteki en dramatik an. Tarihteki..
MARIA STRESHINSKY: Pek çok insan 1945’te bombayı attığımızda, bunun sadece dehşet verici bir an değil aynı zamanda belki de insanların artık tüm insanlığı yok edebileceğinin ayyuka çıktığı bir an olduğunu, pek idrak edememiş olabilir.
CHRISTOPHER NOLAN: Oppenheimer konusundaki hislerim, pek çok insanın Oppenheimer ismini ve atom bombasıyla ilgili çalıştığını bildiği yönündeydi. İnsanların Oppenheimer’ın ABD tarihi ile ilişkisinde karmaşık olan başka bir şey olduğunu da bildiklerini düşünüyordum. Fakatbundan daha spesifik değil. Açıkçası benim için filmimin ideal izleyici kitlesi bu. Hiçbir şey bilmeyen insanlar en çılgın yolculuğu yaşayacaklar. Çünkü bu vahşi bir hikâye.
MARIA STRESHINSKY: Yani Oppenheimer’ın kişisel hikâyesini kastediyorsunuz.
CHRISTOPHER NOLAN: İnsanların buna ihtiyaçları var, çünkü biliyorsunuz ki, Oppenheimer gelmiş geçmiş en önemli insandır.
MARIA STRESHINSKY: Filmde bir replik var, birisi Oppenheimer’a diyor ki, “Herkese her şeyi yaptırabilecek bir adamsın” Bunun gibi bir şey söylüyor. Oppenheimer gerçekten çok zeki bir yöneticiymiş. Laboratuvarların birinde bilim insanları x eylemini yapıyor, diğer odada bir başka bilim insanları y işini hallediyor ve Oppenheimer bunların hepsini aynı anda biliyor ve aklında tutabiliyordu, bu konuda gerçekten işinin ehliydi.
CHRISTOPHER NOLAN: Kişiliğinin teatralliğini ve parlak zekasının etkisiyle insanları nasıl motive edeceğini çok iyibiliyordu. Tüm bilim insanlarına, yetkililere ve herkese bir ‘odak noktası’ vermiş oluyordu.
MARIA STRESHINSKY: Evet, gerçekten apayrı birkarizması vardı.
CHRISTOPHER NOLAN: Karizma. Bu onu tanımlamak için mükemmel bir kelime. Oppenheimer’ı oluşturan tüm karakteristik özelliklerin bir araya gelmesini sağlıyor. Filmde bu konuya çok değiniliyor; bu akademisyenlerin, bu teorisyenlerin bir araya gelip kendi elleriyle bu büyüklükte, bu önemde bir şey inşa edebilecekleri fikri. Bu mucizevi bir şey..
MARIA STRESHINSKY: Büyük bir şey inşa etmekten bahsetmişken, geçenlerde Vancouver’daki TED konferansındaydım. En ilginç oturumlardan biri generatif Yapay Zeka hakkındaki oturumlardı. Konuşmacıların çoğu atom bombasından, nükleer silahlardan bahsetti. Son konuşmacı, Los Alamos’ta büyümüş olan bir teknoloji uzmanıydı ve silahlarda Yapay Zeka kullanımının kaçınılmaz olarak karşımızda durduğundan bahsetti. Konuşmasını, dünya düzenini korumanın tek yolunun daha iyi Yapay Zekasilahlarına sahip olmak olduğunu söyleyerek bitirdi. Yani Yapay Zeka’nın bir caydırıcılık unsuru olduğunu ya da olacağını söylüyordu. Bence bu insanların atom bombası hakkındaki düşüncelerine oldukça benziyor. Filminizin vizyona gireceği zamanı bundan daha iyi planlayamazdınız gibi geliyor.
CHRISTOPHER NOLAN: Atom Bombası ve Yapay Zekaarasındaki ilişki bence de çok ilginç. Tabii ki aynı şey değil. Ancak yeni bir teknolojiyi düşünmeden dünyaya salmanın tehlikeleri için en uygun benzetme atom bombası benzetmesi, ki Tenet’te aynı benzetmeyi bu yüzden kullandım. Aslında Oppenheimer uyarıcı niteliğinde bir hikaye. Bundan çıkarılacak dersler var. Ayrıca konusu açılmışken, atom bombasının dünyayı değiştiren ve tehlikeye atan teknolojik buluşlar açısından kendine ait ayrı bir sınıfı olduğuna inanıyorum.
MARIA STRESHINSKY: Evet, Yapay Zeka ve abom bombasının teknolojik kökenleri aynı değil.
CHRISTOPHER NOLAN: Arada temel bir fark var. Atomun parçalanmasıyla ilgilenen bilim adamları hükümete sürekli olarak şunu açıklamaya çalışmışlardır: ‘Bu doğanın bir olgusu, hatta kendisidir. Bunu Tanrı yaptı; veya yaratıcı. Her kim olmasını istiyorsanız o doğayı böyle yarattı. Bu Tabiat Ana. Ve işte kaçınılmaz olarak, atom bombası yalnızca doğayla ilgili bir bilgi haline geliyor. Doğada olacak ve oluyor. Saklayacak bir şey yok ki. Ayrıca bu bizim sahip olduğumuz bir şey değil, çünkü onu biz yaratmadık, doğa yarattı.’ İşte meseleyi tam olarak böyle görüyorlardı.
MARIA STRESHINSKY: Başka bir deyişle, zaten var olan bir şeyi açığa çıkardıklarını düşünüyorlardı.
CHRISTOPHER NOLAN: Bence bu argümanı yapay zekaiçin ileri sürmek çok zor olur. Tabii eminim ki gelecekte bazı insanlar bu argümanı kullanacaktır.
MARIA STRESHINSKY: Atom Bombası’nın gölgesinde büyümüş olmalısınız.
CHRISTOPHER NOLAN: Ben 1980’lerde İngiltere’de büyüdüm. O sırada Nükleer Silahsızlanma Kampanyası gibi şeyler vardı. İnsanlar çok ama çok bilinçliydi. Daha 13 yaşındayken, ben ve arkadaşlarım, nükleer bir soykırımda öleceğimize inanıyorduk.
MARIA STRESHINSKY: Ama ölmediniz ve dünya var olmaya devam etti.
CHRISTOPHER NOLAN: Geçen gün Steven Spielberg ile bu konu hakkında konuşuyordum. O da 60’larda Küba Füze Krizi tehdidi altında büyümüş. O da aynı şeyleri söyledi. Bu kesin bir şey. İnsanlık tarihinde nükleer savaş tehlikesinin o kadar elle tutulur ve gözle görülür olduğu zamanlar var ki, bunun çok iyi farkına varmışız. İnsanlar yalnızca belirli bir süreliğine endişelenebiliyor. Sonra yolumuza devam ediyoruz. Başka şeyler için endişeleniyoruz. Fakat sorun şu ki, tehlike aslında ortadan kalkmıyor.
MARIA STRESHINSKY: Doğru. Daha bir ay önce hepimiz Putin’in nükleer silah kullanma konusunda gerçekten ciddi olabileceğinin endişesiyle yaşıyorduk.
CHRISTOPHER NOLAN: Benim 80’lerden hatırladığım, nükleer savaş korkusunun yerini çevresel yıkım korkusuna bırakmış olmasıydı. Sanki atom bombası korkusunu o kadar uzun süre sürdüremezdik. Korkularımızla gerçekten karmaşık bir ilişkimiz var. Ve evet, Putin bu kıyamet günü tehdidini ve bu korkuyu kılıç sallamak için kullanıyor. Çok sinir bozucubir durum.
MARIA STRESHINSKY: Peki sizce bu Yapay Zeka’nınkıyameti tehdidi kadar sinir bozucu mu?
CHRISTOPHER NOLAN: Yapay Zeka’nın silah sistemleri açısından büyümesi ve yaratacağı sorunlar uzun yıllardır, bana göre, çok açıktı. Pek az gazeteci bu konuda yazmaya zahmet edebildi. Şimdiyse yerel bir gazete için makale yazabilen bir chatbot falan var ve bu birdenbire bir kriz haline geldi.
MARIA STRESHINSKY: Biz, medyadaki insanlar, bunu yıllardır yapıyoruz. Boş boş bakıyoruz. Bazı meslektaşlarımızyapay zeka hakkında yazıyor çünkü hepimizi işimizden edebilir.
CHRISTOPHER NOLAN: Bu da sorunun bir parçası, elbette, hemen herkesin çok partizan bir bakış açısının olması. Bana göre Yapay Zeka ile ilgili mesele çok basit. Algoritma terimi gibi… Şirketlerin eylemlerinin sorumluluğundan kaçmak için algoritmaları ve şimdi de Yapay Zekayı kullandıklarına şahit oluyoruz.
MARIA STRESHINSKY: Bu konuyu biraz daha açabilir miyiz?
CHRISTOPHER NOLAN: Yapay Zeka’nın çok güçlü olduğu görüşünü onaylarsak, insanları eylemlerinin sorumluluğundan -askeri, sosyo-ekonomik, her neyse işte- kurtarabileceği görüşünü de onaylamış oluruz. Yapay Zeka’nın en büyük tehlikesi, ona bu tanrısal özellikleri atfetmemiz ve böylece kendimizi kancadan kurtarmamızdır. Bunun mitolojik temellerinin ne olduğunu bilemeyeceğim; ancak tarih boyunca insanoğlunun sahte putlar yaratma, bir şeyi kendi suretimizde şekillendirme ve sonra da bunu yaptığımız için tanrısal güçlere sahip olduğumuzu söyleme gibi bir eğilimi vardır.
MARIA STRESHINSKY: Dedikleriniz bana şu ana çok benziyor dedirtiyor. Sanki yine bir dönüm noktasındayız.
CHRISTOPHER NOLAN: Tam olarak öyle.
MARIA STRESHINSKY: Elimizdeki büyük dil modelleriyle, makineler bir sonraki adımı kendi kendilerine bile öğretebilirler.
CHRISTOPHER NOLAN: Yakın zamanda, Los AngelesTimes’da ChatGPT ve OpenAI hakkında ilginç bir makale vardı. Temelde, bu iki yapay zekayı kastederek, bunların bir satış stratejisi olduğunu, artık özel bir şirket olduklarını söylüyordu. Dünyadaki en iyi satış stratejisine sahipler: “Yapay Zeka gerçekten tehlikeli bir şey. Belki de onu ortaya çıkarmamalıyız” diyorlar. Şimdiye herkes bundan bir parça istiyor. Elbette demek istediğim bunlar Yapay Zeka’nın gerçek bir tehdit olmadığı anlamına gelmiyor, çünkü ben tehlikeli olduğunu düşünüyorum. Ancak şahsen ki bu sadece benim görüşüm, söz konusu tehlikeyi ‘sorumluluktan kaçmak’ olarak tanımlıyorum.
MARIA STRESHINSKY: İnsanlar bu iş için bir yönetim organı olması gerektiğini söyleyip duruyorlar. Hepinizin bunu kabul etmemiz gerektiğini söylüyorlar. O halde siz yönetim organları ve hükümetler içinde Uluslararası bir kurum olmalı!
CHRISTOPHER NOLAN: Teknoloji şirketlerinin kitabındaki en eski siyasi numaralardan biri de bu. Öyle değil mi ama? Sam Bankman-Fried’ın FTX ile yaptığı da buydu. Zuckerberg yıllardır denetlenmeyi istiyor. Bu en eski siyasi numara. Çünkü ‘seçilmiş yetkililerimizin’ bu konuları anlayamayacağından eminler.
MARIA STRESHINSKY: Bu tamda kongre oturumlarında gördüğümüz gibi.
CHRISTOPHER NOLAN: Zaten nasıl anlayabilirler ki? Yani, bu aşırı uzmanlık gerektiren bir konu ve bu konuları sadece ve sadece onu yapan insanlar anlayabilir–– Oppenheimer konusuna geri dönersek yalnızca o, Oppenheimer böyle bir şeyin önemini anlayabilirdi.
MARIA STRESHINSKY: Lütfen devam edin.
CHRISTOPHER NOLAN: Çünkü bu ilginç bir konu. Oppenheimer açısından en ilgi çekici nokta şudur: Kendisi savaş sonrasında bilim insanlarının rolünü, dünyadaki gücü nasıl düzenleyeceklerini bulmak zorunda olan uzmanlar olarak görüyordu. Ve başından geçenleri izlediğinizde, bilimin kötüye kullanılmasına asla izin vermeyeceklerinianlıyorsunuz. Bilim ve devlet arasında çok karmaşık bir ilişki var ve bu ilişki hiçbir zaman Oppenheimer’ın hikayesinde olduğu kadar acımasızca gözler önüne serilmemiştir. Bence bundan çıkarılacak bir çok ders var.
MARIA STRESHINSKY: Ne gibi dersler?
CHRISTOPHER NOLAN: Oppenheimer devlet kurumların içinde çalışmaya özen gösterdi. Arkasını dönüp, bilirsiniz, ihtiyacımız olan şey sevgi ya da her neyse gibi palavralardan bahsetmedi. Yaklaşımında pratikti ancak yine de ezildi. Bu çok karmaşık bir durum ve bence şu anda buluş yapan insanların “bir düzenlenmeye ihtiyacımız var” demeleri çok samimiyetsizce.
MARIA STRESHINSKY: Oppenheimer’ın bilimin insnalar arasında paylaşılmasını istediği bir an var.
CHRISTOPHER NOLAN: Kullandığı kelime ‘içtenlikti’. Samimi bir dürüstlük…
MARIA STRESHINSKY: Termonükleer silah konusundafikri değişmiş gibi görünüyor, yoksa yanılıyor muyum?
CHRISTOPHER NOLAN: Hayır, hayır. Atom bombası konusunda da aynı şeye inanıyordu. Yani.. Aslında bu konuda konuşmak biraz komik, çünkü bir bakıma bunları konuşmakfilm için spoiler oluyor. Ama başka bir açıdan bunlar tarihi gerçekler, Google’da aratabilirsiniz. Atom bombası programı hızlandıkça, “Keşke size bildiklerimi anlatabilseydim. Ancak söyleyemem. Benim bildiklerimi bilseydiniz, hepimizin bilgi paylaşmak zorunda olduğumuzu anlardınız. Dünyayı yok etmememizin tek yolu bu aslında” dediği konuşmalar yapmaya başladığı önemli bir an vardır. Dolayısıyla dürüstlüğü en pratik araç olarak görüyordu. Dünya bir araya geliyordu ve Birleşmiş Milletler’i gelecekte gerçek yaptırım yetkisine sahip kuvvetli bir organ olarak görüyordu. Oppenheimer için atom enerjisinin uluslararası kontrolünü dünya barışını sağlamanın tek yoluydu. Açıkçası bu gerçekleş(e)medi.
MARIA STRESHINSKY: Şu anda olan şeyleri, demokrasilerin yavaş yavaş çöküşünü, otokrasilerin yükselişini, yeni Kuzey Kore’lerin türediğini öngöremedi.
CHRISTOPHER NOLAN: Bunu gördüğünü hiç sanmıyorum. O zamanlar onun için çok iyimser anlardı.
MARIA STRESHINSKY: Yapay zeka için dünya çapında bir yönetim organına ihtiyaç duyulması konusunda endişelendiğim şey de bu. Bir çok konu, özellikle nükleer silahlar konusunda devlet dışı aktörler ya da devlet aktörler mevcut, fakat…
CHRISTOPHER NOLAN: Haklısın. Ancak coğrafi sınırlamalara bağlı kalmayı reddeden teknoloji şirketleriyle ilgili sorun da bu. Sistematik olarak, teknoloji şirketleri hükümet düzenlemelerini atlatmaya resmen teşvik ediliyor. Yani buna bildiğimiz olanak sağlıyorlar. Bence bu artık bir ethos’a dönüştü. Ayrıca unutmadan söyleyim, sanki Silikon Vadisi’nin kötü ve tüm bu insanların korkunç olduğunudüşünüyormuşum gibi bir izlenimle karşılaşıyorum. Öyle düşünmüyorum. Bu sadece sistemin suçudur. Sistem böyle çalışıyor, böyle işliyor.
MARIA STRESHINSKY: Ayrıca, nükleer silahlarla ilgili garip bir güvenlik unsuru var sanırım, çünkü bir bomba yapmak için belirli malzemelere sahip olmanız gerekiyor. Bu süper bilgisayarların potansiyel tehditleri ile yüzleşmekten çok daha farklı.
CHRISTOPHER NOLAN: İkinci Dünya Savaşı sırasında İngilizlerin bomba programı çok sofistikeydi. Programda çoksayıda büyük bilim adamları vardı. Ancak Churchill ve yönettiği hükümet yeterli kaynakları olmadıklarını fark ettiler. Bu yüzden Amerikalılara sahip oldukları her şeyi, bütün araştırmayı verdiler ve dediler ki: “Büyüklük, cepheden uzaklık, endüstriyel sanayi üstleri.. Hepsi sizde var.”Araştırmamın bir noktasında ilk atom bombasının yapımında görev alan Amerikalıların sayısına ilişkin bir istatistik okumuştum. Sayı 500,000 civarındaydı. Hepsi bu tür şirketlerdi. Muazzam bir fiziksel süreçten bahsediyorum. Bu yüzden bugün bir ülkenin bunu yaptığını tespit etmek çok kolay. Bu türden önemli süreçlerin iyi yönetilebileceğine dair bize biraz güven veren bir takım şeyler vardır ve bunların hiçbirinin yapay zeka için geçerli olduğunu düşünmüyorum.
MARIA STRESHINSKY: Bende geçerli olduğunu sanmıyorum. Özellikle de Yapay Zeka ile ilgili konuştuğumuz şeylerin bazıları daha hafif tehditlerken… Örneğin yüksek hızda dezenformasyon, teknolojik işsizlik gibi şeyler.
CHRISTOPHER NOLAN: Öyle fakat ben sanırım daha az eminim; Yapay Zeka’nın bizim için hala çok güçlü bir araç olabileceğini düşünüyorum. Bu konuda iyimserim. Gerçekten iyimserim. Ancak Yapay Zekayı bir araç olarak görmeliyiz. Onu kullanan kişi hala bu aracı kullanma sorumluluğunu sürdürmek zorundadır. Eğer Yapay Zeka’ya bir noktada yasal olarak şirketlere yaptığımız gibi bir insan statüsü verirsek, o zaman evet, büyük sorunlarımız olacaktır.
MARIA STRESHINSKY: Yapay Zeka’ya baktığınızdaözellikle film yapımı için harika olabilecek bir şeyler görüyor musunuz?
CHRISTOPHER NOLAN: Kesinlikle. Deepfake teknolojisine uygulanan tüm yapay zeka öğrenimi, görsel efektlerde ve sesle yapabileceklerinizde ileriye doğru atılmış olağanüstü bir adımdır. Uzun vadede, mekan açısından, bir kapı ya da pencere inşa etmek açısından, nesnelerin neye benzediğine ve ışığın malzemelerle nasıl tepkidiğine dair devasa verileri bir araya getirmek açısından ortaya çıkacak harika şeyler olacak. Bunlar son derece güçlü araçlar.
MARIA STRESHINSKY: Kişisel olarak bundan faydalanacak mısınız?
CHRISTOPHER NOLAN: Bildiğiniz üzere ben daha çok eski analog film yapımcısıyım. Film çekiyorum. Ve oyunculara bunun etrafında tam bir gerçeklik vermeye çalışıyorum. İşim söz konusu olduğunda teknoloji konusundaki görüşüm, teknolojiyi yaptığı en iyi şey açısından kullanma istediğimdir. Mesela bir sahnede dublörkullanıyorsak ve sahne gerçekten tehlike arz ediyorsa, bunu çok daha kalın kablolarla yapabilir ve sonra kabloları bilgisayarla silebilirsiniz. Bunun gibi şeyler.
MARIA STRESHINSKY: Yani Yapay Zeka’nın görsel efektkolaylığını ve verimliliğini artıracağını söylüyorsunuz.
CHRISTOPHER NOLAN: Sonuçta bu araçlar sıfırdan bir iş yapımıyorlar. Çok daha detaylı ve veri odaklı bir fikirden yola çıkıyorlar. Belki animasyon ve fotoğrafçılık arasındaki bariyeri kaldırabilir, çünkü bu bir hibrit. Bir sanatçıya örneğin bir astronot resmi çizmesini söylerseniz, hafızasından ya da referans alacak şeylere bakarak çizimini oluşturur. Yapay Zekakullanıldığında bu farklı bir yaklaşım haline gelir, çünküaslında tüm görüntü tarihini kullanmış olursunuz.
MARIA STRESHINSKY: Yani gerçek görüntüleri kullanarak.
CHRISTOPHER NOLAN: Gerçek görüntüleri kullanmak, ancak tamamen, temelden yeniden inşa edilmiş bir şekildekullanmak; ki bu da elbette önemli sanatçı (telif) hakları sorunlarını gündeme getiriyor ve bu sorunla ilgilenilmesi gerekecek.
MARIA STRESHINSKY: Bilim konusuna ve filmlerinize geri dönelim. Konuk editörlüğünü yaptığınız WIRED dergisinin Aralık 2014 sayısında şöyle bir cümle geçiyor: “Hikaye anlatımı ile bilimsel yöntem arasındaki ilişki beni büyülüyor. Bu gerçekten entelektüel bir anlayışla ilgili değildi. Bu bir şeyi kavrama hissiydi.” Bana bilime duyduğunuz tutkudan bahseder misiniz?
CHRISTOPHER NOLAN: Astronomi ve fizik konularına her zaman ilgi duymuşumdur. Interstellar’da bunu iyicekeşfettim. Kardeşim senaryoyu yazarken Einstein’ın düşünce deneylerine bakacaktı. Bazılarının sahip olduğu özel bir melankoliyi keşfetti. Hepsi zaman içindeki parçalarla ilgili.İkizlerin ayrılmalaraı, birinin uzayda yolculuk edip gelmesi ve diğerinin yaşlanmış olması gibi. Einstein’dan itibaren fizik hakkında düşünme yöntemimiz, bu düşünce deneylerini nasıl yapacağımız, bu fikirleri nasıl tasavvur edeceğiniz ve nasıl çalışacakları meselesi oldukça edebi bir niteliğe sahip. Fizikçilerin ihtiyaç duyduğu görselleştirme süreci edebi bir süreçten pek de farklı değil.
MARIA STRESHINSKY: Bir filmin kurgu aşamasında böyle bir şey hissediyor musunuz?
CHRISTOPHER NOLAN: Bunu her aşamada hissediyorum, hem de her aşamada. İşimin büyük bir kısmı bir şeylerin şekli hakkındaki içgüdüleri ve hisleri ifade etmeye çalışmak. Bu zor ve karmaşık olabiliyor.
MARIA STRESHINSKY: Eğer bir hikaye üzerinde çalışıyorsam, yapısını, akışını pek bilmiyorsam, bir şeylerin yanlış gittiğini fark ediyorum. Bu şeyin ne olduğunu mantıklı bir şekilde de ifade edemiyorum.
CHRISTOPHER NOLAN: Kafamda bir geometri ya da coğrafya var. Yapılar ve desenler hakkında coğrafi terimlerle ya da geometrik terimlerle düşünüyorum. Yıllar içinde böyle yapılara temelden yaklaşım geliştirmeye çalıştım ama sonuçta bu daha çok içgüdüsel bir süreç: Duygu bir anlatı biçimine sahip mi ve bu biçim nasıl bir araya geliyor? Fizikçilerin de benzer bir süreçten geçtiğini fark etmek beni oldukça etkiledi. Bu gerçekten çok eğlenceli.
MARIA STRESHINSKY: Belki Interstellar’a bir selam çakmış oldunuz. Yalnız fizikçiler her zaman aşık görünürler. Yani fiziğe aşıktırlar.
CHRISTOPHER NOLAN: Gerçeğe tutkuyla bağlıyım. Bilimsel yöntemi çok seviyorum.
Açıkçası bunun medyadaki bilim insanları ya da bilim insanları adına konuşan medya tarafından çarpıtıldığını görmekten nefret ediyorum. Salt bilimsel yöntem, bilimin sürekli olarak kendini çürütmeye çalışması fikri, insanlığı veinsan düşüncesini üzerinde uğraştığı bütün biçimlerin (din vs gibi) ötesine taşıdı.
MARIA STRESHINSKY: Röportajdan önce annemle birlikte bazı filmlerinizi izledik. Kendi kitabından dolayı Oppenheimer ile ne yaptığınızı merak ediyordu. Bir noktada filmlerinizin çok anti-nihilist bir mesaja sahip olabileceğini hissettiğini söyledi. Dunkirk. Interstellar. Batman. Yoksa bu bir iyimserlik mi?
CHRISTOPHER NOLAN: Inception’ın sonu tam olarak bu. Bu sonda nihilist bir bakış açısı var, değil mi? Ama aynı zamanda, Cobb hayatına devam etti, hemde çocuklarıyla birlikte. Belirsizlik duygusal bir belirsizlik değildi. Seyirci için entelektüel bir belirsizlikti. Komik, bence Inception ve Oppenheimer’ın sonları arasında keşfedilmesi gereken ilginç bir ilişki var. Oppenheimer’ın karmaşık bir sonu var. Karmaşık duygular yaratıyor.
MARIA STRESHINSKY: İlk izleyiciler nasıl tepki veriyorlar?
CHRISTOPHER NOLAN: Bazı insanlar filmden kesinlikle yıkılmış olarak çıkıyor. Konuşamıyorlar bile. Demek istediğim, geçmişte bir yerlerde o büyük korku unsuru var vetabii filmin temelinde de öyle.. Ancak karakterlerin ve ilişkilerin sevgisi, şimdiye kadar yaptıklarımın en güçlüsü.
MARIA STRESHINSKY: Ve tabii konunun karmaşıklığı.
CHRISTOPHER NOLAN: Oppenheimer’ın hikayesi imkansız sorulardan oluşuyor. İmkânsız etik ikilemler, paradokslar. Hikayesinde kesinlikle kolay cevaplara yer yok. Sadece zor sorular var ve hikayeyi bu kadar çekici kılan da bu. Bence filmde iyimserliğe yorulabilecek pek çok şey bulabiliriz, gerçekten, ancak, filmin üzerinde taşıdığı çok daha büyük bir soru var. Filmin sonunda insanların beyninde çalkalanan ve tartışmaya yol açan sorular olması benim için bir gereklilikti.
MARIA STRESHINSKY: Garip bir sorum olacak, biraz tuhaf. Kocam dört yıl boyunca kanserle savaştı. O öldüğünden beri duygusal olarak çok hassas bir durumdayım. Kafam karmakarışık. Dünyanın kötülükleri, savaş bölgelerindeki insanlar, beslenemeyen kediler, hepsi için endişeleniyorum. Bunun aynı şey olmadığının farkındayım, ancak düşünüyorum da, Oppenheimer’ın kafasının içinde olmak, bomba atılmadan önce, ve Tanrım, bomba atıldıktan sonra, nasıl bir şey olurdu? Sizce onun kafasının içinde olmak nasıl bir şeydir?
CHRISTOPHER NOLAN: Bu hiç de garip bir soru değil. Cevabı filmin içinde. Senaryoyu birinci tekil şahıs olarak yazdım. Cillian’a [Oppenheimer’ı canlandıran Cillian Murphy] da bunu söyledim: “Sen seyircinin gözlerisin.” O da bizi tam oraya götürüyor. Hikaye anlatımının büyük bölümünde onun deneyimlerinin dışına çıkmıyoruz. Sorduğun sorunun cevabını aktarmak için elimden geleni yaptım.
MARIA STRESHINSKY: Her şeyi görmek ve anlamakkonusunda biraz gerginim.
CHRISTOPHER NOLAN: Bence izlemeden önce uzun süre beklemeniz gerekebilir. Yoğun bir deneyim, çünkü ortada yoğun bir hikaye var. Geçenlerde bir film yapımcısına gösterdim. Bana bunun bir tür korku filmi olduğunu söyledi. Buna katılamayacağım. Daha önce nihilizm kelimesini kullanmış olmanız ilginç, çünkü bu kelimeyi tam olarak anlamlandırabildiğimi sanmam. Ama filmi bitirmeye başladığımda, diğer filmlerimde olmayan bu rengi ve hissi, sadece karanlığı hissetmeye başladım. İşte tam orada. Film bu karanlığa karşı savaşıyor.
MARIA STRESHINSKY: Bu senin de içine işlemiyor mu? Uykularını kaçırmıyor mu?
CHRISTOPHER NOLAN: Şimdi uyuyabiliyorum, aslında filmi bitirdiğim için rahatladım. Tabii filmi izlemekten daha büyük keyif alıyorum. Sizde izlediğinizde anlayacaksınız. Korkunç şeylerle eğlenmek karmaşık bir dizi duygudur. Korku boyutu da burada devreye giriyor zaten.
MARIA STRESHINSKY: Çocuklarınız izledi mi?
CHRISTOPHER NOLAN: Elbette.
MARIA STRESHINSKY: Oppenheimer hakkında daha önceden bir şey biliyorlar mıydı?
CHRISTOPHER NOLAN: Yazmaya başladığımda oğullarımdan birine bundan bahsettim ve o da bana aynen şöyle dedi: “Ama artık kimse bu konuda endişelenmiyor”. Nükleer silahlar… Sorumdan iki yıl sonra artık bunu söyleyemiyor, şimdi o da endişe ediyor. Dünya yeniden değişti. Ve bu hepimiz için bir ders, ama özellikle de gençler için. Dünya çok hızlı değişiyor…
Kaynak: https://www.wired.com/story/christopher-nolan-oppenheimer-ai-apocalypse/
Çeviri: Hasan Ayer
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***