İSTANBUL- MATUHAYDER’i ziyaret eden Uluslararası İmralı Barış Delegasyonu üyeleri, ziyaretlerinde paylaşılan hususları bir hafta sonra yapılacak Avrupa Konseyi toplantısına taşıyacaklarını belirterek, “Sesinizi oraya taşıyacağız” dedi.
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde 24 yıldır ağırlaştırılmış tecrit altında tutulan ve 2 yılı aşkın bir süredir haber alınamayan PKK Lideri Abdullah Öcalan’a ilişkin Türkiye 3 farklı ülkeden gelen 3 kişilik Uluslararası İmralı Barış Delegasyonu, temaslarını ikinci gününde de sürdürdü.
Delegasyonda yer alan Sosyoloji ve Antropoloji Proförörü Denis O’Hearn, Avrupa Konseyi Sol Grup Başkan Yardımcısı ile Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi temsilcisi ve İzleme Komitesi üyesi Laura Castel ve İzlanda Eski Adalet ve İç İşleri Bakanı Ögmundur Jonasson, Cumartesi Anneleri/İnsanlarını ziyaret etmek üzere İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesini ziyaret etti.
Delegasyonu, 19 Ekim 1995’te elinde telsiz ve silahlı kişiler tarafından kaçırılan Fehmi Tosun’un eşi Hanım Tosun ve Sebla Arcan karşıladı. Görüşme, Cumartesi Anneleri/İnsanları talebi üzerine basına kapalı bir şekilde gerçekleşti.
PKK LİDERİNİN KADINA DAİR DÜŞÜNCELERİ
Heyet daha sonra Tevgera Jinen Azad (TJA) aktivistleri ile görüştü. Görüşmede TJA aktivistleri, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın kadına dair düşüncelerini paylaştı ve bu düşüncelerin Türkiye ile Kurdistan’da yarattığı kazanımlara dikkat çekti. Kadınların Yerel Yönetim mecralarında yer alması, eşbaşkanlık ve pek çok hususun PKK Liderinin sunduğu perspektif ile geliştiğini belirten TJA aktivistleri, PKK Liderinin düşünceleri sayesinde kadınların toplumda daha da çok var olmaya başladığını ve toplumu değiştirmeye dair ellerine fırsat geçtiğini dile getirdi. TJA aktivistleri, kendilerine ve kadınlara yönelik baskı, gözaltı ve tutuklamalara da işaret etti. TJA aktivistleri, Olağanüstü Hal (OHAL) dönemi ve önceki dönemlerde kadın kurumlarının kapatılmasını da anımsatarak, bunlara karşı en kısa zamanda harekete geçip yeni kurumlar kurduklarını ve mücadelelerini kaldıkları yerden devam ettiklerini söyledi.
Kadın kurumlarının kapatıldığını ve yerine kayyum atandığını dile getiren TJA aktivistleri, iktidarın kadın kurumlarına erkek kayyum atadığını paylaştı. Şiddete uğrayan kadınlar için oluşturulan KADES’e değinen TJA aktivistleri, bu oluşumun bünyesinde 7 dil barındırdığını ancak Kürtçeye yer verilmediğini aktardı.
EŞBAŞKANLIK SİSTEMİ
Delegasyon üyeleri, TJA aktivistlerinden eşbaşkanlık sistemine dair daha çok bilgi istedi. TJA aktivistleri Kürt siyasi hareketinin büyük zorluklarla bu sistemi adım adım inşa ettiğini dile getirerek, tarihçesine değindi. Eşbaşkanlık sisteminin ilk başlarda toplumda yeterli düzeyde kabul görmediğini dile getiren TJA aktivistleri, bu sistemin 4 belediyede hayata geçmesi ve yarattığı kazanımlardan sonra toplumun görüşünün değişmeye başladığını paylaştı.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ
TJA aktivistleri İstanbul Sözleşmesi’nin önemine ve iptal edilme sürecine de değindi. Sözleşmenin imzalanma sürecine değinen TJA aktivistleri Amed’te bir kadının katledilmesi süreci ardından Türkiye’nin açılan dava sonucunda sözleşmeye dahil olduğunu ancak sözleşmenin Kurdistan’da hiç uygulanmadığını belirtti. TJA aktivistleri, sözleşmenin Amed’te imzalanma kararı alındığını ve isminin de “Diyarbakır Sözleşmesi” olarak kabul gördüğünü ancak Amed’in güvenli görülmemesi nedeniyle İstanbul’da imzalandığı bilgisini aktardı. Sözleşmenin uygulanmamasına işaret eden TJA aktivistleri, “Kürt kadın hareketi, Kürt toplumu ile bir sözleşme imzaladı. Bu büyük bedeller ile oldu” dedi.
‘TECRİT KAVRAMI İLE AÇIKLANAMAZ’
PKK Liderinin tutulduğu koşullara da işaret eden TJA aktivistleri, bu koşulların sadece “tecrit” kavramı ile anlatılamayacak kadar köklü ve kötü olduğunu ifade etti. Bunun yanı sıra bu “hal” ile Kürt toplumuna ve Türkiye halklarına da “tecrit” uygulandığını dile getiren TJA aktivistleri, buna karşı her gün mücadele içinde olduklarını ifade etti.
ÖZEL SAVAŞ YÖNTEMİ
TJA aktivistleri asker, polis ve devlet yetkililerin Kürt kadınlarına yönelik taciz, tecavüz ve şiddeti sonucu yaşanan katliamları anımsattı. TJA aktivistleri bu durumu “özel savaş” olarak değerlendirerek, bu durumla Kürt kadın hareketinin etkisinin kırılmak istendiğini söyledi. TJA aktivistleri, “Kadın Kurdistan’da savaş ganimeti olarak görülüyor. Özellikle devlet yetkililerin söylemi ile kadınlara yönelik baskılar daha da artıyor” diye kaydetti.
KADIN ESASLI PARADİGMA
Delegasyon üyeleri, AKP-MHP’nin 14 Mayıs seçimlerinde kaybetmesi ve muhalefetin kazanması halinde ne tür adımlar atacaklarını ve ne tür beklentilerinin olduğunu sordu. TJA aktivistleri, AKP ve AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın değişmesinin tek başına yeterli olmadığını ve devlet anlayışının tamamen değişmesi gerektiğini dile getirdi. TJA aktivistleri, kadın esaslı paradigmanın yaşam bulması için mücadelelerini sürdüreceklerini belirtti.
CEZAEVİNDEKİ KADINLARIN DURUMU
Delegasyon üyeleri, Kuzey ve Doğu Suriye’deki Özerk Yönetimin kendilerine yönelik etkisini de sordu. TJA aktivistleri, dünyada kadınlara dönük her kazanımın kendilerini ciddi derecede etkilediğini ve ilham kaynağı olduğunu ifade etti. TJA aktivistleri, İran’da kadınlar öncülüğünde başlayan başkaldırıya da işaret etti. TJA aktivistleri, Kürt kadınlarının direnişinin dünyaya etki ettiğini ve her yerde konuşulduğunu ve rehber olduğunun da altını çizdi. Cezaevindeki kadınların durumuna da değinen TJA aktivistleri, kadınların erkek tutuklulardan daha çok zorlukla karşılaştığını ifade etti. Bu durumun ayrı bir başlık olarak ele alınması gerektiğini dile getiren TJA aktivistleri, “Türkiye’deki sistem, direnişlerin öncüsünün kadın olduğunu çok iyi biliyor. Bu yüzden kadınlara yönelik bu kadar baskı var.
30 YILLIK TUTUKLU ANLATTI
Heyet, daha sonra Marmara Tutuklu ve Hükümlü Aileleri ile Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’ni (MATUHAYDER) ziyaret etti. Heyeti dernek eşbaşkanları Dilek Demir ve Şafi Erol ile beraberindeki heyet karşıladı. Ziyarete ilk olarak yer alan Tahir İzgin, 30 yıl boyunca cezaevinde kaldığını paylaştı. 30 yıl ceza alıp bu cezayı bitirmesine rağmen tahliye edilmeyen tutuklara dikkat çeken İzgin, birçok tutuklunun Abdullah Öcalan’a “sayın” dediği için tahliye edilmediğini söyledi. Tutukluların yaşadığı hak ihlallerine, tedavi hakkının engellenmesine, işkence ve kötü muameleye de değinen İzgin, “Cezaevlerinde revir ama doğru düzgün içinde doktor yok. Muayene etmeden tedavi etmeye çalışıyorlar. Kafadan bir ilaç yazıp başından def ediyorlar” diye kaydetti. Kovid-19 sürecine değinen İzgin, bütün tutukluların salgına yakalandığını ve kendilerine tarihi geçmiş ilaçlar verildiğini söyledi. İzgin, cezaevinde yönetmenliğinde sohbet, atölye ve çeşitli sosyal aktivitelerin yer aldığını ancak siyasi tutukluların bu haktan yararlandırılmadığına dikkat çekti. İzgin PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük tecridin son bulması için 2018-2019 arasındaki açlık grevine dikkat çekerek, “Ben 80 gün boyunca açlık grevinde kaldım. Sayın Abdullah Öcalan ‘bırakın’ demeseydi ölseydik de son vermezdik” dedi.
‘SOYKIRIM UYGULANIYOR’
Sosyoloji ve Antropoloji Proförörü Denis O’Hearn, 2000 yılları öncesinde Türkiye’de tutuklu ve hükümlü sayısının dünya ortalamasına göre çok az olduğunu ancak bu yıllardan itibaren sürekli artış gösterdiğini şimdilerde ise en çok tutuklu ve hükümlünün olduğu ikinci ülkede olduğunu anımsatarak, bunun nedenini ve o dönemden bu güne değin şartların değişip değişmediğini söyledi. O’Hearn’e yanıt veren MATUHAYDER Eşbaşkanı Şafi Erol, PKK Liderine işaret ederek, sıradan biri olmadığını ve Kürt halkının kendisini önderi olarak gördüğünü paylaştı.
DÜNYA İZLİYOR!
Kurdistan ve Kürtlerin uluslararası ve yerel güçler tarafından “Pazar alanı” haline getirildiğini, Kürtlerin yaşadığı dört bölgede de savaş olduğunu, binlerce köyün bu nedenden ötürü boşaltıldığını ve milyonlarca kişinin sürgün edildiğini söyledi. Kurdistan’ın sahipsiz bırakılmak istendiğini söyleyen Erol, “Bu halkın bir dili var. Dili de elinden gidiyor. Bu ekolojik bir saldırı ve bütün dünyayı etkiliyor. Ancak bu durum dünya tarafından izleniyor. Kürtlere karşı bir soykırım var. Kürtlerin bunu kabul etmesi mümkün değil” diye kaydetti. Erol, bu durumlardan ötürü cezaevindeki tutuklu sayısının artığını söyledi. Erol, Avrupa ülkelerinin Kürtlerine yaklaşımına da tepki gösterdi.
‘SAYININ ARTIŞ NEDENİ KARŞI KOYUŞ’
MUTAHAYDER Yöneticisi Esin Çelik de, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 15 Şubat 1999’da Türkiye’ye getirilişinin Kürtler tarafından kabul edilmediğini, ardından ise tecrit uygulanmaya başladığını ve Kürtlerin üzerine de aynı derecede bir baskı ve tecrit uygulamasının devreye girdiğini belirterek, buna karşı gösterilen tepkilerin sonucu olarak tutuklamaların gerçekleştiğini söyledi. Çelik, Türkiye’deki siyasi tutukluların sayısını da işaret ederek, bu sayının dünyanın hiçbir yerinde olmadığını söyledi. PKK Liderine yönelik tecridin zaman içerisinde diğer cezaevlerine de uygulandığını dile getiren Çelik, “Siyasi tutuklulara yönelik ikili hukuk sistemi uzun zamandır var. Özellikle 15 Temmuz 2016’da daha da ağırlaştı. Bu artık bir işkence sistemine dönüştü. İmralı’da uygulanan tecrit biz ailelere ve topluma da uygulanmaya başlandı” ifadelerini kullandı. Çelik, tutukluların zorla sevk edilmesi, tutuklulara para gönderilmesi halinde soruşturma ve kovuşturmaya maruz kalan kişi ve aileleri hatırlatarak, bunun bir cezalandırma yöntemi olduğunu ifade etti.
‘TECRİT BİTMEDEN SORUNLAR ÇÖZÜLMEZ’
Çelik, OHAL döneminde derneklerinin kapatıldığını yeni açtıkları derneklerinin ise sürekli baskı ile karşılaştığını dernek üye ve yöneticilerin de tutuklandığını dile getirdi. Çelik, PKK Lideri Abdullah Öcalan’a uygulanan tecridin son bulmadığı sürece hak savunucularının bu baskılara maruz kalacağını belirterek, “Tecrit son bulmadığı sürece ne biz ne de tutuklu ve aileler nefes alamayacak. Temel nedeni de bu zaten” diyerek, tepki gösterdi. Çelik, yıllarca cezaevinde tutulan ve tahliye edilen tutukluların da dışarıda sürekli baskı ile karşılaştığını ve pek çok tutuklunun bu durumlardan ötürü Türkiye ve Kurdistan’ı terk etmek zorunda kaldığı bilgisini paylaştı.
‘SUÇLUSU DEVLETTİR’
Söz alan MATUHAYDER Eşbaşkanı Dilek Demir, bu durumlara karşı AB ülkelerinin sorumluluk alması gerektiğini ifade etti. Söz alan tutuklu annesi Zeynep Çalıhan, tutuklulara yönelik kötü muameleye dikkat çekti. Hasta tutukluların serbest bırakılması için 10 ay boyunca 6 anne olarak “Adalet Nöbeti” sürdürdüklerini ve her eylem yaptıklarında polis tarafından darp edildiğini ve işkenceye uğradığını bu nedenle tüm annelerin yaralar aldığını ve hala darp izlerinin durduğunu söyleyen Calıhan, “Adalet yoksa suçlusu devlettir” dedi.
‘SESİNİZİ AK’YE TAŞIYACAĞIZ’
Türkiye’de yaşanan hak ihlallerini tespit etmek için geldiklerini belirten İzlanda Eski Adalet ve İç İşleri Bakanı Ögmundur Jonasson, 46 Avrupa Konseyi toplantısında bir basın açıklaması ile bu tespitleri paylaşacaklarını söyledi. Jonasson, “Sizin sesinizi duyurmak için buradayız” diye kaydetti.
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***