YORUM | HAKAN YEŞİLOVA
Memleketimizin içinde bulunduğu eşrar sadece Türkiye sınırlarını ifsad etmiyor, maalesef. Elinde devletin – ve tabii ki vatandaşların vergilerinden kaynaklanan – bütün imkanlarını kullanan rejim, dünyadaki Müslümanların algılarını da manipüle ediyor.
Bana çok çarpıcı gelen birkaç misal:
Hamza A. Tzortzis, aslen Yunanlı. Sonradan Müslüman olmuş bir İngiliz vatandaşı. Bir süredir yaptığı etkili konuşmalar ve yazıp çizdikleriyle Batı dünyasında tanınmış Müslüman yazar ve konuşmacılardan biri olarak biliniyor. Son iki yıldır Türkiye’de yaşıyormuş. Normalde daha önce Türkiye’yi merkeze alan paylaşımlar yapmış gibi gözükmüyor. Ancak, bu seçimler bağlamında hem de Türkçe olarak paylaşımlar yaptı. Bir örnek:
@HATzortzis: Sevgili Türk kardeşlerim. Köleleştirilmek Türk ruhuna aykırıdır. Bu tuzağa düşmeyin. Batı’dan birçok köktendinci ideolog sizi köleleştirmek istiyor. Türkiye’deki aşırı laik destekçileri aracılığıyla sizi zincire vurmak istiyorlar. Onların şekerle kaplanmış “çoğulculuk” ve “özgürlük” yalanlarına inanmayın. Sizin mevcut çaresizliğinizle oynuyorlar. Sizi kullanmalarına izin vermeyin. Benim ailem Yunanlı. Yunanistan’da 200 binden fazla Müslüman var. Sadece 1 tane resmi cami var. Burası Avrupa. Burası “demokrasinin” doğduğu yer. Türkiye’de kaç tane kilise var? Çok. Sayısını unuttum. İngiltere’de LGBTQ+ ideolojisi hakkındaki görüşlerim hakkında barışçıl bir şekilde konuşmam kısıtlanıyor. Susturulabilirim ve hatta hapse atılabilirim. Türkiye’deki aşırı laik destekçileri kendi sağ kanat koalisyon ortaklarını LGBTQ+ ideolojisi lehine konuşmaya zorladıklarına tanık olmadınız mı? Bunu ortak podyumlarda ve platformlarda yaptılar. Dolayısıyla @kilicadaroglu gibilerini iktidara getirmek, LGBTQ+ ideolojisini teşvik edecek yasal ve sosyal ortamın yaratılması, gerekli ahlaki hiyerarşilerin yıkılması, Batı gücüne ekonomik kölelik ve Türkiye için zayıf bir dış politika anlamına gelecektir.
Özetle, muhalefeti Batıya ekonomik kölelik, zayıf dış politika ve LGBTQ+ ideolojisiyle özetlemiş. Klasik muhafazakâr Türk vatandaşının algısıyla tıpatıp örtüşen bir algı.
Bir başka popüler isim: Paul Williams. Sonradan İslam ile şereflenmiş bir başka İngiliz. Son birkaç yıldır çok popüler olan bir youtube kanalı var. Batı’da öne çıkan Müslüman fikir insanları ve yazarlarla güzel sohbetleri var. Ama aynı Williams, seçim sürecinde yandaş bir Türk gazetecinin seçim gündemine dair fevkalade güdümlü, manipülatif bir paylaşımını kendi takipçilerine iletti. Paylaşımda, bir tarafta Kılıçdaroğlu’nun Anıtkabir’deki resmi ile Erdoğan’ın Ayasofya’daki resmi yan yana konulmuş. Yani, okurlara hangi tarafı seçmeleri gerektiğine dair nokta atış bir paylaşım yapmış. Güya bir taraf Allah’a kulluk yapan bir Müslüman, diğeri de Atatürk’e tapan bir Kemalist.
Belki bu ikisinden de daha popüler bir isim, Yasir Qadhi. Hem ilmi vukufiyeti hem de doyurucu sunumlarıyla Amerika’daki Müslüman çevrelerin itibar ettiği isimlerden birisi olan Qadhi, seçimler öncesinde attığı twitte Müslüman dünyasından 50 kadar alimin Erdoğan’ı destekleyen bir deklarasyon yayınladığını duyurdu (kendisinin ismi yok). Bu deklarasyonu Erdoğan’ın yanlışlarını desteklemek anlamında olmadığını belirten Qadhi, hangi adaya oy verilmesi gerektiği hususunun çok da “atla deve olmadığını”, çünkü bir tarafın “açıkça dindar olduğu ve İslami değerleri benimsediğini, diğer tarafın da seküler Kemalizm taraftarı olduğunu ve İslam-karşıtı bir geçmişe sahip olduğunu”, dolayısıyla “bilhassa diğer tarafın açıktan din karşıtı olduğu bir durumda “ehven-i şer”in tercih edilmesi gerektiğini yazdı.
Benzer örnekleri çoğaltmak mümkün. Bu kişilerin sosyal medyadaki paylaşımlarının altına yazılmış gayet makul cevaplar verildiği gibi kızgınlıkla çok sert bir üslupla cevap yazanlar da oldu. Türkiye algısı adına çok vahim ve üzücü bu tablonun hem Türkiye’den ayrılmak zorunda kalmış ve Batı ülkelerinde yaşayan hemşerilerimizin, hem de Türkiye’ye “bahar” vadeden muhalefetin üzerinde durması gereken ciddi bir konu olduğunu düşünüyorum.
Batı ülkelerinde bir Müslüman olarak yaşamanın birçok zorluğu var. O ülkenin asli bir vatandaşı bile olsanız, ten ve göz renginizle herhangi bir ırki farklılıktan gelmiyor bile olsanız, Müslüman olarak bazı giyim tercihleriniz, hayat tarzınız ve bazı fikirleriniz bulunduğunuz toplum içinde garipsenebiliyor. Eşcinsellik konusu, başörtüsü, 11 Eylül olayları ve daha birçok konu karşınıza çıkabiliyor. Bilhassa da söylenen hiçbir sözün gizlenmediği ve her an “cancel”a maruz kalabileceği günümüzde farklı düşünceleriyle ortaya çıkan Müslüman liderler ve düşünürler için Batı’da rahat bir hayat sürmek çok kolay değil. Türkiye böyle insanlar için büyük bir fırsat sunuyor. Görkemli bir tarihi miras, sokaklarda akseden ezanlar, adım başı karşınıza çıkan bir mescid, bulutlara uzanan minareler, iftar sofraları, kimsenin rahatsız edici bakışlarına maruz kalmadan yaşamlarını sürdürebilen başörtülü kadınlar… Batıda azınlık olarak varlık savaşı verirken Türkiye’de kendi manevi yolculuğunda aradığı huzuru bulan bu kişilerin ülkemize böyle bir sempatiyle yaklaşması gayet doğal. Bilhassa da 28 Şubat döneminde dindar kesimlerin çektiği zulümler nazara alınırsa dindarların daha görünür olmasını sağlayan yegâne güç olarak AKP görünüyor. Bu kredinin altına milletimizin binlerce yıllık tarihi mirası da eklemleniyor tabi.
Batılı Müslüman düşünürlerin algısıyla ilgili olarak son yıllarda popülerlik kazanan Ertuğrul gibi tarihi dizilerin rolünü de unutmamak lazım. Bunun haricinde Türk hükümetinin Batı ülkelerindeki değişik Müslüman grupların cami ve vakıflarına yüksek meblağlarda yaptığı yardımlar, inşa edilen camiler, şahsi ziyaretler ve de Türkiye’ye yapılan gezi turlarının da etkisi büyük. Ayrıca Türkçe ve İngilizce olarak yayın yapan Türkiye menşeli medya organlarının da yaptığı propagandayı unutmamak lazım.
Bütün bunların neticesinde karşımıza çıkan tablo, seçimleri iman-küfür savaşı gibi gören, muhalefeti dinsiz olarak kabul eden tipik AKP seçmeninden çok da farklı olmayan bir zihniyet.
Böyle bir tablonun ortaya çıkmasında bütün katkı iktidarın değil. Muhalefet, kendisinin dinsiz gösterilmesi karşısında nasıl bir tavır sergiliyor? Bırakın Batıdaki Müslüman figürleri, kendi dindar tabanına ulaşmak gibi bir derdi var mı? Dindar, muhafazakâr bir profil sergileyen geniş kitlelerin AKP arkasında kemikleşmesi, muhalefetin bu kitlelere inançları ve değerleri adına güven vadeden bir alternatif sunamamasından kaynaklanıyor. CHP’nin ideolojik parti kabuğunu kırıp sosyolojik bir vaka olarak toplumumuzda varlığını sürdüren dindar kitlelere (adına cemaat, dergâh, tarikat, ne derseniz deyin) ulaşma adına herhangi bir planı, vizyonu neredeyse yok gibi. Bu insanları yok sayma siyasetini hala devam ettiriyor. Ülkedeki bütün kötülüklerin kaynağı olarak bu grupları gösteriyor, onları mürteci olarak yaftalıyor, şucular-bucular olarak etiketlemeye devam ediyor.
Aynı şekilde bir taraftan yönünün batı olduğunu iddia edip batıyı batı yapan fikir ve vicdan hürriyeti gibi temel değerleri hiç de benimsemeyen, diğer taraftan da ideolojik saplantılarla doğuya ve Müslüman dünyaya da kapılarını kapayan bir zihniyet olarak CHP’nin ciddi bir devrim geçirmesi şart. Muhalefet hiç olmazsa masadaki dindar görünen ortakları üzerinden bu geniş kitlelere ulaşmanın yollarını aramalıydı ve aramalıdır. Bu kitlelerin ne kadar dindar olduğu, dini bilgilerinin ne kadar muteber olduğu ayrı bir konudur. Seçim kazanmak isteyen bir partinin bu kitleleri yok sayması her zaman muhalefet kalmaktan başka bir hedefinin olmadığı anlamına gelir.
Ülkemizi terk etmek zorunda kalıp Batı’da gurbette yaşayan aklı selim sahibi insanımıza düşen bir vazife ise – Türkiye’deki muhalefetin hiç gündeminde olmayan – yukarıda isimlerini zikrettiğim kişi ve gruplarla temasa geçip, ülkemizin acı gerçeklerini anlatmamız gerektiğidir. Anlatılacak çok husus var elbette ama hassasiyet gösterdikleri konulardan başlamak en makulü olur. Mesela, dindar kesimlerin Türkiye’nin hiçbir döneminde bu dönemde olduğu kadar zulme maruz kalmadığını anlatmak lazım. “Benim başörtülü bacım” diyenler on binlerce başörtülü kadını hapse tıktı, doğum hanelerde yataklara kelepçeledi, bebekleri zindanlara tıktı. Bu rejim, binlerce yardım kuruluşunu, okulu, yurdu, hastaneyi ve özel mülkiyeti gasp etti.
Aynı rejimin, perde önünde kavga ediyor gibi gözüktüğü, bu fikir adamlarının kendi ifadesiyle “seküler Kemalistler”le perde arkasında nasıl ortak çalıştığını, birisinin Allah ile, diğerinin Atatürk’le aldattığını iyi bir anlatmak lazım.
Kendi takipçilerine mütevazi bir yaşam tavsiye eden bu fikir insanlarına bir yüzükle başlayan bir siyasi hayatın bugün dünyanın en büyük saraylarından birinde şatafat içinde nasıl sürdüğünü ve benzersiz servetlerini iyi anlatmak lazım.
“Suriyeliler gidecek” diyen Kılıçdaroğlu’nu eleştiren Tzortzis gibilere Suriye’nin nasıl bu hale geldiğini ve asıl müsebbilerinin kim olduğunu iyi bir anlatmak lazım. (antrparantez: mağdur ve mazlum olarak ülkemize sığınmak zorunda kalan Suriyelilere nasıl davranılması gerektiği insan hakları sözleşmeleriyle bellidir)
“Batıya ekonomik köle olmayın” diyenlere ülkenin ekonomik tablosunu çok iyi anlatmak lazım. Dizi filmlerden gözleri bağlananlara Türk halkının son 4-5 yıl içerisinde nasıl bir fakirleştiğini ve esas köleliğin bu olduğunu rakamlarla göstermek lazım. Çeşitli vesilelerle karşılaştığım ve Türkiye’de yaşamak istediğini söyleyen birçok Amerikalı Müslüman’ın “maaşlarını Amerika’dan almaya devam etmek şartıyla” diye not ettiklerini söylemek lazım.
Muhalefetin, kazanmaları durumunda dinin elden gitmeyeceğini anlatmak gibi bir derdi çok yok. Batıdaki Müslüman dostlarımıza, yönetenlerin zahiren dindar görünüp her türlü zulüm ve yolsuzluğu irtikap etmelerinin en büyük zararı İslam’a verdiğini anlatmak lazım. Dindar görünümlü sahtekâr yöneticilerden dolayı Türk Müslüman gençliğinin dinden tarihte hiç olmadığı kadar soğuduğunu anlatmak lazım.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***