YORUM | MAHMUT AKPINAR
Sekiz yıldır yüzyüze görüşemediğim, Cinnet Vatanda mahsur kalmış, işinden olmuş, Medrese Yusufiye görmüş, sıkıntılar yaşamış ama umudunu yitirmeden araştırmaya, yazmaya devam eden bir akademisyen arkadaşım derlediği cümlelerle duygularını paylaştı. Derledikleri bu dönemde üzülen, ümitsizlik hisseden dostlara yararlı olabilir diye sizlerle paylaşıyorum.
- Bizi ve düşüncelerimizi ötekileştiren, küçük gören, hakaret edenlerden etkilenmeli miyiz?
Üstad Mesnevî-i Nuriye’de “Çünkü mükâfât-ı dünyeviye ihtiyaca bakar, kıymet-i zâtiyeye (şahsın kıymetine) bakmaz.” der.
Livaneli: “Değerden anlamak için değerli olmak gerekir.” der. Ölçüsü sadece kazanmak olan taraftar kitlelerinin değerlendirmesi değersizdir.
- Bize ve sevdiklerimize yapılan onurumuzu kırmalı mı?
İoanna Kuçuradi:
“İnsan onurunu yaptıklarıyla korur kendine yapılanlarla değil”
- Hakikatin sesi duyulmuyor insanlar anlamıyor diye üzülmeli miyiz?
Sadi Şirazi cevabı veriyor:
“Sarımsak, gül kokusunu bastırır.
Kargayla aynı kafese konan bülbülün dili tutulmuşsa, bu işe şaşmamalı.
Sıradan bir taş, altın kâseyi kırabilir. Kimse buna üzülmesin,
Çünkü bu halde ne taşın değeri artar, ne de altının kıymeti azalır.
Davulun güçlü sesi kopuzu bastırır.
Mücevher pis suya düşse de değerli, toz göğe erişse de değersizdir.”
- Üst üste gelen olumsuzluklar sabrımızı azaltmalı mı?
İbrahim Hakkı gibi “Sevgilidir gelen her şey sevgiliden” diyebilmeliyiz.
Idries Shah da Mevlana’dan aldığı ilhamla: “Tanrı ışığın içinde karanlığı gizler ve karanlıktan ışık yaratır.” der. Karanlıktayız diye ümitsizliğe kapılmaya gerek yok.
İnsanoğlu gurur, hırs, makam ve güç uğruna neler yapmadı ki. Peygamberlere bile acımadılar. Hz. İbrahim’i ateşe attılar, Hz. İsa’yı çarmıha germeye çalıştılar, Hz. Yusuf’u kuyuya attılar. Hz. Zekeriya’yı testere ile kestiler. Sen onlardan daha mı değerlisin ki imtihan kabul etmiyorsun?
Bediüzzaman’ın dediği gibi “Evet, kâinattaki her şey, her hadise, ya bizzat güzeldir, veya neticeleri cihetiyle güzeldir. Bir kısım hadiseler var ki, zahiri çirkin, müşevveştir. Fakat o zahirî perde altında gayet parlak güzellikler ve intizamlar var.”
Guy Finley: “Işığın hiçbir gölgeden korkmasına gerek yok” der. Işıkta kalmaya çabalamalıyız. Karanlığın yoğunluğu ümidimizi kaybettirmemelidir.
- Toplum neden uzun süre hatada ısrar eder?
Japon düşünür Krishnamurti bu konuda: “Kavrayamıyoruz, çünkü kendimiz, ideallerimiz, inançlarımız, umutlarımız, geleneklerimiz vb. örtü işlevi görüyor.” der.
Engin Geçtan: “İki Dünya Savaşın’nda Avrupa’da yaşananlardan sonra toplumların da hastalanabileceği fark edildi.” Avrupa’nın en gelişmiş milletlerinden birisi olan Almanya onlarca ülkeyi işgal etmiş, soykırım yapmış, halk savaş kaybedilene kadar Hitler’i desteklemiştir. Sebastian Haffner kitabında şöyle yazar: “1 Eylül 1939’da Almanya’daki hastaların kitleler halinde öldürülmesini öngeren Hitler’in yazılı emri vardır. İki sene içerisinde aşağı yukarı 100.000 Alman- “faydasız yiyici”- resmi yollardan yok edilmiştir. Bunların 70.000 ila 80.000’i psikiyatrik hastalardı.”
“1789 Fransız İhtilali’nin sloganı ‘hürriyet, kardeşlik, eşitlik’ti, arkasında Aydınlanma felsefesi vardı, fakat giyotinle binlerce kafa kesti. Sadece 1793-1794 yıllarında ‘Resmi Terör’ döneminde 40 bin erkek ve kadın ‘hain’ diye giyotine gönderilerek veya kurşuna dizilerek öldürüldü.” Sonuç olarak kişiler gibi toplumlar da hastalanabilir.
İncil: “Eğer köre kör kılavuzluk ederse, ikisi de çukura düşer.” der. (Matta 1029, Luka 1091)
“İsa da onlara: “Bir peygamber, kendi memleketinden, akraba çevresinden ve kendi evinden başka yerde hor görülmez” dedi. (Markos 1059)
- Sıkıntı içinde olmanın karlı tarafı var mıdır?
İranlı mutasavvıf, şair. Hekim ve eczacı olan Feridüddin Attar Mantık-Ut Tayr’da “Sana dert ve zahmet gibi görünen bir şey, basiret sahibi bir insan için hazine hükmündedir.”
“Ekabirin (makamca büyük kimse) nasibi dertler ve zorluklar iken, küçüklerin nasibi altın ve gümüştür.” der.
Bir dönem Roma İmparatoru olan Marcus Aurelius da: “Yaptıklarının karşılığında bir şey bekliyorsan yaptığın iyilik değil alışveriştir. Yaratıcı ile alışveriş yapılmaz.”
Yunus Emre de bu konuda:
Yunus şikâyet eyleme yardan cefa gördüm diye,
Cümle aşıklar haceti ma’şuka katında biter.
İmam Gazali “İmanın alameti: Nimete şükür, sıkıntıya sabır ve Allah’ın hükmüne rızadır.”
- Gördüğümüz herkese anlatmalı mıyız hakikatleri?
İmam-ı Şafi cevabını veriyor
“Şereftir, cahile, ahmağa karşı susmak,
Üstelik namusunu haysiyetini korumak.
Görmez misin susan aslandan nasıl korkulur
Köpek ömrünce havlar ama taşa tutulur.”
İmamı Şaf-i:
“Bir delil ile kırk alimi yendim, kırk delil ile cahili yenemedim.”
Ne yazık ki insanlar kitleler halinde hareket ediyor. Bakınız Gustave Le Bon Kitleler Psikolojisi kitabında bu durumu nasıl açıklıyor:
Kitlelerin inançları ile tartışmak kasırga ile tartışmak gibidir.
Kitle üyesi olan alim de cahil de gözlem yeteneğini kaybeder.
Kitle halindeki insanlar efendisiz yapamaz.
Kitlelerin psikolojik özellikleri; düşüncesizlik, asabiyet, akıl yürütmedeki yetersizlik, muhakeme ve eleştiri yeteneklerindeki noksanlık ve duygularının abartılması.
Bir dönemin en kudretli komutanı, imparatoru olan Napolyon itibarını kaybettiğinde hâkimler tarafından yargılandı, öldüğü zaman cenazesini umursamaz bir kalabalık vardı. Cenazenin peşinden giden de olmadı. Kitle düşmüş bir kahramanı kendi dengi görür ve acımasızca eleştirmeye başlar.
Tolstoy: “Şeytan, şeytan tarafından kavulamaz. Yanlış yanlışla düzeltilemez ve kötülük de kötülükle yenilemez” derken, Mehmet Zait Kotku: “Yumuşak kelam ve çok selam insanların sizi sevmesine sebep olur” der.
Bu dönem ihtiyacı olanların yanında olma, okuma, düşünme, araştırma ve kök salma dönemi. Lajos Egri: “Bilim, bir metre boyundaki bir bitkinin, yaşayabilmek için iki yüz elli dört metrelik köke gereksinmesi olduğunu söylemektedir.”
Paylaşımın için teşekkürler aziz dostum.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***