YORUM | BARIŞ YURTERİ
İnsan bazen ister istemez “bu olup bitenlerin hepsi makro bir planın parçası olabilir mi?” diye kendi kendine soruyor. Çünkü böyle düşünmeyi destekleyecek bir sürü gelişme yaşanıyor.
Sanki görünmez bir el Türkiye’yi demokratik dünyadan kopartıp, Çin-Rusya-İran eksenine oturtmak için tıkır tıkır çalışan bir plan kurmuş, işletiyor. Bin yılı aşkın tarihinde bu ülkelerle yıldızı hiç barışmamış Türk Milleti, üç cibilli düşmanının kurşun askeri olmaya doğru itiliyor. Hem de birazdan boğazını kesecek bıçağı yalayan bir kurbanlığın saflığı içinde.
“Demokratik dünyadan kopup yukarıdaki üç devlete yanaşmalıyız” önerisini ilk kez 90’lı yıllarda duymuştuk biz. 28 Şubat döneminin ‘dediğim dedik’ paşalarından MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılınç’tan. Bu beklenmedik çıkış, “bin yıl sürecek” denilen 28 Şubat zihniyetinin Türkiye’ye biçtiği elbisenin (kefen mi desek) modelini göstermişti. Millet, doğrudan dinini hedef alan, peygamberine (haşa) “çölde halüsinasyonlar gören bir çoban” diyecek kadar alçaklaşan 28 Şubatçılara 2002 yılının son aylarında AK Parti’yi iktidara getirerek tepkisini gösterdi. Böylece 28 Şubat ancak 5 yıl dayanabilmişti. (Veya biz öyle zannettik.)
Birkaç yıl ülkede AB’ye girme hayalleri, demokratikleşme yönünde anayasa değişiklikleri, çözüm süreci girişimleri vb. ümit veren gelişmeler yaşandı. Özgürlük ve adalet havasını soluyan ekonomi her geçen gün daha iyiye gitti. Kişi başına düşen milli gelir Cumhuriyet tarihinin en üst seviyelerini gördü; (12-13 bin dolar civarı.)
İşte tam bu esnada ne olduysa oldu işler karıştı. AK Parti, AKP’ye dönüşmeye başladı. Bir zamanlar özgürlükleri savunan siyasetçiler süratle özgürlük alanlarını daraltan baskıcı üslubu benimser oldular. Gezi olaylarının bastırılması, dershanelerin kapatılması, 17/25 sürecinde ortaya saçılan pisliklerin üzerinin örtülme çabaları vs. derken 15 Temmuz tiyatrosu ve 20 Temmuz’da ilan edilen olağanüstü hal uygulaması.
Sonrasını biliyorsunuz, korku filmi gibi.
14 Mayıs’taki seçim AKP iktidarının son seçimi olacak deniliyordu. Oysa ülkede olup bitenleri çok boyutlu görebilen gözler için siyasette özellikle de muhalefet kanadında sıradışı gelişmeler yaşanıyordu. “Hayatım boyunca asla Kemal Kılıçdaroğlu’nun karşısına rakip olarak çıkmam” diyen Muharrem İnce’nin, salt Kılıçdaroğlu seçilmesin diye ortaya fırlayışı/fırlatılışı normal değildi. Söylemlerini açık bir ırkçılık üzerine kurgulayan, derinlerden iki ismin (Ümit Özdağ ve Sinan Oğan) kısa sürede bu denli popülerlik kazanması normal değildi. Doğu Perinçek, Nedim Şener, Hulki Cevizoğlu, M.Ali Çelebi gibi ne olduğu belli tiplerin fanatik birer Erdoğan savunucusuna dönüşmeleri normal değildi. Bunlarla aynı çizgideki ‘bizkackişiyiz.com Tuncay’ın, CHP’de en kritik görevlerden birine gelmesi/getirilmesi normal değildi. “Kendimi bildim bileli beş vakit namaz kılarım” diyen, milliyetçi, muhafazakar, mert ve dürüst bir kadın imajıyla sempati toplayan Meral Akşener’in partisinin din ve millet düşmanı Ergenekoncular tarafından istila edilmesi normal değildi. Karanlık Oda Soner’in bir yandan gizli/açık AKP’ye destek atıp, diğer yandan yetiştirmelerini, önce Cumhuriyet gazetesine, ardından da CHP’nin TV kanalına (seçim sonuçlarını okutabilecek kadar yükseğe) yerleştirebilmesi normal değildi.
Ve tüm bu “anormalliklerin” sonucunda, “normal olarak” 14 Mayıs gecesi sadece muhalefete oy verenlerin değil, iktidar yandaşlarının dahi hiç beklemediği “anormal” bir sonuç ortaya çıktı. Erdoğan’ın siyasi ittifakı seçimi kazanmış, kendisinin de 3. kez başkan olmasına ramak kalmıştı.
Aslında olan biten bunun çok ötesinde. Hırs ve haset abidesi bu ‘Adam’ı ellerinde oynatan “dış güçler” Anadolu topraklarında ilk kez hedeflerine bu kadar yaklaşmış durumdalar. Türkiye’nin sadece iktidarını değil, muhalefetini de kontrol altına almak üzereler. Yani kendilerine göre istedikleri fırıldağı çevirecekleri dikensiz bir gül bahçesi kurdular, kuracaklar.
Şu bizim “Müslüman” kardeşlerimize gelince…
Onlar “28 Şubatçıları tarihe gömdük” diye böbürlene dursun, kendilerinden zannedip neredeyse kutsadıkları ‘Adam’ın eliyle, Müslüman Türklerin cibilli düşmanlarına bin yıl iktidarda kalmanın yolunu açmak üzereler.
Millet bu kan uykusundan uyanmaz, 28 Mayıs’ta doğru bir irade ortaya koymazsa artık ekranlarda bol bol ‘dostum Putin’, ‘dostum Jinping’, ‘dostum Hamaney’ görüntüleri görürüz. Amma ve lakin bu görüntülerin ardındaki acı gerçekleri göremeyiz. Gördüğümüzde de atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiş olur.
Ne olur aklımızı başımıza alalım ve “bâde harâbi’l-Basra” demek durumunda kalmayalım.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***