YORUM | AV. MEHMET TAHSİN
Seçim haftasına girdik. Kılıçlar çekildi, kaset iddiaları, itiraflar, iftiralar havada uçuşuyor. Muhalefet mevcut iktidarı alaşağı edebilmek için var gücüyle mücadele verirken, iktidar bileşenleri koltuğu bırakmamak için her türlü yola başvuracağını gösteriyor. Buna kaybederlerse koltuğu devretmemek de dahil. Dün Erzurum’da olduğu gibi taraftarlarını sokağa döküp, muhalifleri taşlatıyor. Cumhur’un başı, düpedüz yalan ve montajlanmış videolarla miting alanında taraftarlarını manipüle ediyor, Cumhur’un küçük ortağı, muhalifleri “hain” diye yaftalayıp müebbet hapis ya da vücutlarına alacakları mermiyle tehdit ediyor.
Önce iyi haberi vereyim: Türkiye Cumhuriyeti hala bir hukuk devleti. Cumhurbaşkanı koltuğunda oturan Recep Tayyip Erdoğan ise bir diktatör değil. Henüz değil en azından. Çünkü iyi kötü bir muhalefet var, tartışmalı da olsa seçimler yapılıyor ve kağıt üzerinde mevcut iktidarın seçimle değişme ihtimali hala söz konusu. Kötü haber, iktidar kanadından yapılan açıklamalarına bakılırsa, anayasa ve yasaların artık pek bir önemi yok.
Demem o ki Türkiye Cumhuriyeti, hukuk devleti olmaktan çıkıp Ortadoğu veya Kuzey Kore tipi bir diktatörlüğün eşiğinde. Bunun olup olmaması büyük ölçüde önümüzdeki seçimin sonucuna bağlı. Bu son seçim, bir daha seçim olmayacak demiyorum; elbette olacak. Ancak hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Biraz abartılı bulabilirsiniz ama eğer 14 Mayıs’ta da Erdoğan kazanırsa, bir sonraki seçimde Kuzey Kore modeline geçme ihtimali hiç de uzak sayılmaz. Biliyorsunuz, Kuzey Kore’de, Yüksek Halk Meclisi için beş yılda bir seçim yapılıyor. 687 seçim bölgesinde sadece iktidardaki Komünist Parti’nin belirlediği aday yarışıyor. Tek aday olan Kuzey Kore Devlet Başkanı Kim Jong-un, seçmenlerinin Yüzde 100’ünün oyunu alarak seçiliyor. (Kaynak: BBC) Ortada ‘seçilmiş bir başkan’ var mı, var. Yapılması gereken işleri meclisti, komisyondu, yasaydı, anayasaydı gibi formalitelere takılmadan, bir emirle ‘şıp’ diye hallediveriyor. Ne güzel işte!
Eminim Beştepe sakinlerinin kısm-ı azamı Kuzey Kore’deki bu sisteme hayrandır. Zira onlara göre de ortada seçilmiş bir başkan var; gayet de güzel yönetiyor. Muhalefet, yolsuzluk veya hayat pahalılığı gibi konuları bahane ederek fitne çıkarmak yerine cumhurbaşkanının yanında saf tutmalı. Aksi halde bütün muhalifler teröre destek vermiş olur ve her türlü cezayı hak ederler.
Bu söylediklerimi bir de şöyle ifade edeyim: Ümmetin cumhuru tarafından seçilmiş bir ‘halife’ var. Ümmetin cumhurundan ayrılan, ümmeti bölen, ümmetin biat ettiği başkanı tanımayan ve ona isyan eden gruba sapkın [fırka] denir.Bunları ben uydurmuyorum. 4 Ağustos 2017 tarihli Yeni Şafak gazetesinde, Saray’ın Fetvacısı Hayrettin Karaman yazıyor. O yazıda 17/25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarından Gülen Cemaati’ni sorumlu tutan Karaman, Cemaati “Ehl-i Sünnet topluluğundan ayrılmış bir fırka” olarak tanımladıktan sonra Cemaat’in başına gelenleri hak ettiğini söylüyor. Çünkü ona göre Cemaat “ümmetin biat ettiği” başkanı tanımayarak “sapkın” hale gelmişti! Gülen hareketi açıkça yoldan çıkınca (!) devlet onların yakasına yapıştı ve onlara hak ettiklerini yapıyor.
Hayrettin Karaman, 3 yıl sonra, 27 Eylül 2020’de aynı köşede bir yazı daha kaleme alıyor ve önceki yazısındaki ifadelerini inkar ediyor, bununla beraber ‘söylemedim’ dediği fetvayı biraz daha detaylandırıyor:
Devlet ve iktidar kendini korumak ister, canına kastedenleri engeller. Engellemek iki şekilde olur: a) Şüphelileri iş başından uzaklaştırıp temize çıkanlara haklarını iade etmeyi zorunlu kılıyorsa bunu yapar, bu bir ihtiyati tercihtir. b) “Canıma kastedenler yerlerinde dursunlar, altımı oymaya devam etsinler, ne zaman suçları ispat edilirse o zaman görevden atılır, hak ettikleri cezayı alırlar” da diyebilir, bu da ihtiyatsız, riskli bir tercihtir.
Yani, KHK’larla yüz binden fazla kamu personelinin işten atılması ihtiyati bir tercihtir. Çoluk çocuk, kadın erkek, genç ihtiyar demeden on binlerce kişinin hapislere doldurulması, mallarına el konulması, sivil ölüme mahkum edilmesi de fetvaya uygun ve normal! Çünkü onlar Cumhurun seçtiği Başkan’a biat etmeyerek isyan ettiler. Bu yüzden 8 yılı aşkın bir süredir deprem de olsa, sel de olsa, yangın da olsa İktidarın ertelemediği tek konu Gülen Cemaati’yle kesintisiz mücadele!
CUMHUR TARAFINDAN SEÇİLMİŞ BAŞKANA KARŞI GELMENİN BEDELİ
Son günlerde ortaya çıkan Ali Yeşildağ ve Muhammed Yakut tarafından gündeme getirilen yolsuzluk iddiaları ve muhalefetin bu iddialara sahip çıkarak miting meydanlarında veya televizyon ekranlarından diline dolaması iktidarı oldukça güç durumda bıraktı. Sedat Peker’in milyonlarca izlenen videolarına bile bu kadar sert tepki vermemişlerdi halbuki. Bu iddiaları dile getirenleri “terörist” ilan ettiler. Aynen bir zamanlar 17/25 yolsuzluk soruşturmasını yapan polislere yaptıkları gibi. Eğer Erdoğan tekrar seçilirse bugüne kadar Gülen Cemaati’ne karşı yapılan Cadı avı bu defa muhaliflere yapılacağından kimsenin şüphesi olmasın. Sadece siyasiler değil, onları destekleyen gazeteciler, televizyoncular ve seçmenler de bu cadı avından nasiplerini alacaklardır.
Bu yüzden 14 Mayıs seçimi Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasal düzeni ve muhalefet için bir dönüm noktasıdır
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***