YORUM | M. NEDİM HAZAR
“Bana Vicdansız Bir Medya Verin,
Size Bilinçsiz Bir Halk Sunayım”
Joseph Goebbels
“Gerçek, kurmacadan daha tuhaftır” der eski bir deyiş ve Einstein, düş gücünün bilgiden çok daha önemli olduğunu vurgular. Bilgi ile hayal bir araya geldiğinde inanılmaz şeyler başarılabiliyor. Ancak bu önemli iki değer kötü niyetlilerin elinde nükleer bombadan bile daha büyük felaketlere sebep olabilecek neticeler doğurabilir.
Ünlü distopik dizi Black Mirror, tam da bu konuda bizi hayretlere düşüren hikayeler anlatır.
Sadece kötü niyetliler değil, elindeki silahın farkına varamayan iyi niyetlilerin de genellikle aynı vartaya yuvarlandığını yazar tarih kitapları.
Yıl 2016…
Cambridge Analytica CA, Cumhuriyetçi Parti’nin önseçimlerinde önce Cruz, sonra Trump ile anlaştığında, Hillary Clinton ekibi, endişelenmek bir yana belki de küçümsemiş, dudak bükmüştü.
Pek endişelenmemişti. Çünkü bu ekibin elinde büyük bir deneyim ve kazanılmış bir seçim vardı: Obama’dan miras kalan ve daha da büyük olan bir online analytics operasyonu.
Bu sebeple Facebook yetkilileri kendilerini ziyaret edip “siyaseten sizin taraftayız, başkasıyla paylaşmadığımız ve legal hakkımız olan verileri sizinle paylaşabiliriz” teklifini çok ciddiye almadılar. Bunun iki anlamı vardı aslında: Birincisi, Facebook haber ve reklam algoritmalarını değiştirmiyor ama o algoritmalardan en iyi şekilde yararlansınlar diye Demokratları destekliyordu. İkincisi, Facebook verileri Clinton’un rakibini yüklü meblağ karşılığı sattığı için bir nevi denk bir yarış geçsin istiyordu. Çünkü Trump’ın elindeki kartları biliyorlardı!
Trump’ın her mesajının veri odaklı olduğunu bugün öğrenebiliyoruz. CA işi çok sıkı başlamıştı zira. Örneğin 3. başkanlık münazarasının olduğu gün, doğru versiyonları bulmak için, Trump’ın açıklamalarından oluşan varyasyonlarla ekibi Facebook’ta 175 bin farklı reklam test etti.
Bir günde 175 bin farklı reklam… Akla ziyan bir rakam…
En uygun psikolojik yolu bulmak için her bir mesaj mikroskobik detaylarda farklıydı: farklı başlıklar, renkler, alıntılar, fotoğrafla ya da video ile. Bu ince ayarlanmış mesajlar küçük gruplara ulaşıyordu. Hatta köyleri ya da apartmanları bile hedefleyebiliyorlardı.
Hatta bireyleri…
Seçim kampanyasında nokta atışı gibi bir şeydi bu. Butik kampanya, her seçmene özel…
Tabii biz bunları çok sonra, atı alanın Üsküdar sınırlarını çoktan terk ettikten sonra bizzat içeriden birilerinin itiraflarıyla öğrenebiliyorduk!
Demokratlar tüm Amerika’ya genel bir kampanya tasarlarken, Trump’ın ekibi (CA) çok daha optimizeydi; belirledikleri toplam 32 farklı kişilik grubuna yönelik çalışmayı sadece kritik olan 17 kilit eyalette uygulamaya geçirmişlerdi.
Örneğin, Little Haiti’nin Miami bölgesinde, Trump kampanyasında, Hillary Clinton’a oy vermemelerini sağlamak için Clinton Vakfı’nın Haiti depremindeki başarısızlığının haberlerini yaymışlardı. Seçimden önceki haftalarda kampanya çalışanlarından uzman birinin Bloomberg’e verdiği röportaja göre bu, başarılarından biriydi: potansiyel olarak Clinton’a oy verecek kişilerin (hatta tereddüt içerisindeki sol kanat destekçilerinin, Afro-Amerikanların ve genç kadınların da) sandığa gitmemelerini sağlıyordu.
Sadece hedeflenen kişiler tarafından görülen sponsorlu Facebook içerikleri, örneğin Hillary Clinton’ın siyah erkekleri yırtıcı hayvan olarak nitelendirdiği Afro-Amerikalılara yönelik videoları da kapsıyordu.
Bunlara Dark Post / Karanlık Gönderi deniliyordu…
Dark Post’tan Dark Web’e siyasal İslam…
Aslında özellikle Telegram gibi platformlarda AKP ve pis işler sorumlusu Fahrettin, yıllardan beri karanlık posta işini yapıyordu.
Özellikle Fatih Tezcan ve Hanife İrem Sap gibi sosyal fedaileri vasıtasıyla kurdukları troll ordusuyla bu işi neredeyse profesyonellik boyutuna taşımışlardı.
Fakat öyle bir eşik vardı ki, Gobbels Fahrettin ve hempaları orayı aştıkları an nasıl bir belaya bulaşacaklarından muhtemelen habersizdiler.
Bu sebeple Kılıçdaroğlu uyarıyor ve “İstihbarat servislerinin oyuncağına dönmeyin” diyordu.
‘Dark Post’ denilen şeyin en büyük tehlikesi ise bu içeriklerin çoğunun başkalarına görünmemesiydi. Ve ‘timeline’da sanki herkes görüyor gibi akıp gidiyorlardı!
Böylelikle bu reklamlara maruz kalanlar, bunu herkesin gördüğü standart bir şey sanıyordu, ama bunu yalanlayabilecek kitlenin bundan haberi bile olmuyordu.
Aynı formatta hazırlanmış ama içeriği çok farklı hatta kimi zaman birbirine zıt fikirleri savunan şeyler. Çoğu doğrudan siyasetle ilgili bile değildi. Clinton düşmanlığı yaymak, onu sevenleri soğutmak, bu kitleden koparabildiklerini Trump’ın hanesine ekletmek.
Bu noktada Facebook ikinci bir vebal altına daha giriyordu. Kullanıcıların datalarını siyasilere verdiği yetmiyormuş gibi, bir de siyasilerin seçimi etkilemesi için en etkin mecra olmuşlardı! Yani iddia ettikleri gibi verileri satmamış olsalar bile (ki gerçek öyle değil gibi) Trump’ın ana kampanyasının ana mecrası Facebook idi.
Normal şartlar altında seçimi asla kazanamayacağını artık çok iyi bilen saray, ne pahasına olursa olsun bir şey yapması gerektiğini düşündü ve bunun için önüne konulan iki kavrama odaklandı: Deep Fake ve Dark Web…
Bu iki olay çok ciddi sonuçları olacak bir suçtu.
Başta FBI olmak üzere güçlü ülkelerin istihbarat servisleri bu alanı son derece titiz bir şekilde takip etmekteydi.
Önce Dark Web’e bakalım.
Dark web ilk olarak 1970’li yıllarda ARPANET projesinde kullanıldı. O zamanlar Dark Net adı ile kullanılıyordu. ARPANET projesine ait olan IP’ler sadece Dark Net ile bulunabiliyordu. Şimdilerde Dark Web denilmesinin sebebi ise internetinizin arama motorunda, arama yaptığınızda Dark Web’e ulaşamıyor olmanız.
Londra’daki King’s College’dan araştırmacılar Daniel Moore ve Thomas Rid, 2015’te beş haftalık bir süre boyunca 2.723 canlı karanlık web sitesinin içeriğini sınıflandırdılar ve %57’sinin yasa dışı materyal barındırdığını buldular.
Surrey Üniversitesi’nden Dr. Michael McGuires tarafından yürütülen Into the Web of Profit adlı 2019 tarihli bir araştırma, işlerin daha da kötüye gittiğini gösteriyor. Bir işletmeye zarar verebilecek dark web listelemelerinin sayısı 2016’dan bu yana %20 artmış. Tüm listelemelerin (uyuşturucu satanlar hariç) %60’ının işletmelere potansiyel olarak zarar verebilme durumu söz konusu.
Peki neler yapabilirsiniz dark webde?
Kredi kartı numaraları, her türlü uyuşturucu, silah, sahte para, çalınan abonelik bilgileri, ele geçirilmiş Netflix hesapları ve başkalarının bilgisayarlarına girmenize yardımcı olan yazılımlar satın alabilirsiniz. 50.000$’lık bir Bank of America hesabı, sahte 20$’lık faturalar, ön ödemeli banka kartları veya “ömür boyu” Netflix premium hesabı için oturum açma kimlik bilgilerini satın alabilirsiniz. Sizin yerinize bilgisayarlara saldırması için bilgisayar korsanları kiralayabilirsiniz. Kullanıcı adı ve şifre satın alabilirsiniz.
Bu açıdan bakıldığında dark web, bir tür çalıntı mal pazarı gibidir.
Burada önemli bir nüansa değinmek durumundayız.
Çoğunlukla deep web ile dark web birbirine karıştırılır. (Deep fake ise bunların bileşkesi olarak doğdu.)
Ancak aynı şey değildir. Deep web, Google gibi bir arama motoru tarafından indekslenmeyen ve bu nedenle erişilebilen internetteki her şeyi ifade eder. Deep web içeriği, bir ödeme duvarının arkasındaki her şeyi içerir veya oturum açma kimlik bilgileri gerektirir. Ayrıca, sahiplerinin web tarayıcılarının dizine eklemesini engellediği tüm içerikleri içerir.
Peki karanlık webden hangi başlıklarda hizmet alabilirsiniz?
McGuires yaptığı çalışmadan sonra bunları 12 başlıkta topladı. Bakalım:
- Kötü amaçlı yazılım , dağıtılmış hizmet reddi ( DDoS ) ve bot ağları dahil olmak üzere bulaşma veya – saldırılar.
- Uzaktan erişim Truva Atları (RAT’ler), keylogger’lar ve istismarlar dahil olmak üzere erişim.
- Hizmetler, özelleştirme ve hedefleme dahil olmak üzere casusluk…
- Öğreticiler gibi destek hizmetleri…
- Kimlik bilgileri.
- E-dolandırıcılık.
- Geri ödemeler.
- Müşteri bilgisi
- Operasyonel veriler.
- Finansal Veri.
- Fikri mülkiyet/ticari sırlar.
- Ortaya çıkan diğer tehditler
İşte bakımsız Fahrettin ve ekibi uzun süre Dark Web’de deli gibi para saçtılar.
Kılıçdaroğlu’nun aleyhine bir şeyler bulma umutları suya düşene kadar milyonlarca dolar çöp ettiler.
Bu ödemeleri Bitcoin türünden yaptıkları için akıllarınca iz bırakmadıklarını zannediyor ama elbette yanılıyorlardı.
Hatta tam tersi, dark webdeki karanlık çakallar Saray’ın ve Fahrettin’in tüm pisliklerini endeksleyip yedeklediler bile.
Yakında piyasaya sürerlerse kimse şaşırmasın.
Dark Web’den arzu ettiği neticeyi alamayan beceriksiz saray ekibi rotayı bu kez daha tehlikeli bir alana çevirdi: Deep Fake…
Kabaca şöyle diyebiliriz: Deepfake AI, ikna edici görüntüler, ses ve video aldatmacaları oluşturmak için kullanılan bir tür yapay zekadır. Terim, hem teknolojiyi hem de bunun sonucunda ortaya çıkan sahte içeriği tanımlar ve derin öğrenme (Deep Learning) ile sahtekarlığın bir birleşimidir.
Deepfake’ler genellikle bir kişinin diğeriyle değiştirildiği mevcut kaynak içeriği dönüştürür. Ayrıca, birisinin yapmadığı veya söylemediği bir şeyi yaparken veya söylerken temsil edildiği tamamen orijinal içerik oluştururlar.
Derin sahtekarlıkların oluşturduğu en büyük tehlike, güvenilir kaynaklardan geliyormuş gibi görünen yanlış bilgileri yayma yetenekleridir. Hatırlayacaksınız, 2022’de Ukrayna cumhurbaşkanı Zelenskyy’nin birliklerinden teslim olmalarını istediği derin, sahte bir video yayınlanmıştı.
Bunun üzerine Zelenskyy, Telegram kanalında paylaştığı bir videoda sahte videoya “Toprağımızı, çocuklarımızı, ailelerimizi savunuyoruz. Bu nedenle silah bırakmayı planlamıyoruz. Zaferimize kadar” cevabını verdi.
Bununla birlikte, mesaj sadece sosyal medyada gösterilmedi. Ayrıca kısa bir süre Ukrayna’da televizyonda ve bir haber yayıncısının web sitesinde yayınlandı.
Ulusal televizyon kanalı Ukraine 24, bilgisayar korsanlarının sahte Zelenskyy mesajını canlı televizyon üzerinden “ticker” olarak bilinen kayan metinli haber taramasına göndermeyi başardıklarını ve videonun kısa bir süre haber istasyonunun web sitesinde göründüğünü doğruladı. İstasyon, bunun “düşman bilgisayar korsanlarının” işi olduğunu söyledi.
Adres olarak Putin’in hackerları gösteriliyordu!
Anlaşılan Fahrettin kendisine rol model olarak Rus korsanları alıyor.
O zaman seçimlere ve seçim propagandasına karışma potansiyeli konusunda da endişeler dile getirilmişti. Deepfake’ler ciddi tehditler oluştursa da video oyunu seslendirme, eğlence ve müşteri desteği, arama yönlendirme ve resepsiyonist hizmetleri, arayan yanıtlama uygulamaları gibi meşru kullanımları da vardı.
Özellikle Avrupa ve Amerika’da çok ciddi tartışmalar yaşandı. Çünkü özellikle seçimlerin sağlığı tehlikeye girebilirdi.
Evet, tahrip etmek ya da aldatmak için ileri teknolojiyle kurnazca tasarlanmış bu dijital olarak manipüle edilmiş görüntüleri tespit etmek, 2016 seçimlerini bozmaya çalışmak için bir araç olarak ün kazandıklarında oldukları zamanki kadar zordu hala.
Forrester Research analisti Brandon Purcell, “Deepfakes seçimlerini etkileyebilir, ancak düşündüğümüz şekilde değil” diyor.
Bir adayın inandırıcı bir deepfake videosunun hemen ve geniş çapta gözden düşürme ihtimalinin düşük olduğunu söylüyor.
Sanırım Kılıçdaroğlu da bu yüzden biraz rahat. Çünkü kendinden emin, yani çiğ yememiş ki karnı ağrısın!
Fakat Purcell, “Nasıl, nerede ve ne zaman oy kullanılacağına dair yalanlar ve yanlış bilgiler yayan derin sahtekarlıklar, nüfusun büyük bir bölümünü oy hakkından mahrum bırakabilir” diye ekliyor.
Yazı uzadı yoksa daha derinlere dalabilirdik.
Sonraki yazıya artık…
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***