YORUM | ALPER ENDER FIRAT
Türkiye’de meydana gelen olayların tamamını komplo teorileriyle okumak ne kadar arızalı bir bakış ise her şeyi göründüğüyle okumanın da aynı şekilde sorunlu bir bakış olduğuna inanıyorum. Seçim sonuçlarında hiçbir sorun yoktur, gelen veriler girilmiştir ve milletin iradesini yansıtıyor demek Türkiye’yi zerre kadar tanımıyor olmaktır.
Yazının en başında söylemiş olayım seçim sonuçlarının sandıktan değil masa başından çıktığına inanıyorum.
Gördüğüm o ki, 14 Mayıs akşamında herkesin gözünün önünde bir milli irade gaspı daha yapıldı ve maalesef yine hiç kimse bunu mesele etmedi. O gece kazandığı seçime sahip çıkamayan Kılıçdaroğlu ve altılı masa, bunun peşine düşmek yerine kendisine verilen mesajı aldığını belirten cümleler kurmaya başladı.
Recep T. Erdoğan’ın suç ortakları Kılıçdaroğlu’na, demokrasi, insan hakları, özgürlük, hukukun üstünlüğü gibi cümleleri vaat ettikçe yüzde 60 da alsan sana o mazbatayı vermeyiz, mazbatayı almak istiyorsan bunları bırakmak zorundasın dediler. Kemal Kılıçdaroğlu da seçim sonrası çektiği video ve daha sonra yaptığı konuşmalarda ‘mesajı aldım’ dedi.
Aslına bakarsan Kemal Kılıçdaroğlu’nun üstelik CHP Genel Başkanı sıfatıyla kalkıştığı şey devrim niteliğinde bir çıkıştı. Bu ülkedeki bütün küskün ve küstürülmüş mahallelere el uzatan, onların rahatsızlıklarını anladığını ve bunları çözmek istediğini ifade eden devrimci bir söylemdi. Tıpkı ilk zamanlardaki AKP’nin politikaları gibi hukukun ve adaletin öncelikli olduğu icraatlar vaat ediyordu.
Bence, zulümden, adaletsizlikten, cehaletten, vasatlıktan, ekonomik krizden yorulmuş bıkmış kitlelerde vaatleri karşılık da buldu. Eğer CHP ve altılı masa seçim sandıklarının, milli iradenin gerçek yansımasının peşine düşseydi söylemlerinin seçmende bir karşılığının olduğunu görecekti. Sadece onlar değil herkes görecek ve ülkedeki bütün günahı sadece topluma yüklememiş olacaklardı.
Ama maalesef muhalefet, bugüne kadar bütün seçimlerde yaptığı şeyi tekrarlayarak sandıklara sahip çıkmamayı, milli iradenin gerçek tecellisinin peşine düşmemeyi tercih etti. Önüne konulan sonuçları aynıyla kabul edip apar topar ringe havlu attı. Havlu atmakla da kalmayıp biz mesajı aldık deyip AKP-Ergenekon hükümetinin politikalarını, terminolojisiyle beraber kabul ettiğini ifade etmeye başladı.
Ergenekon ya da Derin devlet, ismine ne diyorsanız onun için Recep’le çalışmakla, Kemal’le çalışmak arasında hiçbir fark yoktur. Önemli olan onların politikalarına ne oranda uyumlu olduğunuzdur.
14 Mayıs gecesi asıl oyun kurucunun Recep T. Erdoğan olmadığı da aşikardır. Eğer Recep karar verici olsaydı işi hiç riske sokmaz 49,5 olan oyu 50 üzerine tamamlardı. Bugün tıpış tıpış seçim sonuçlarını kabullenenler, AKP Genel Başkanının cumhurbaşkanlığında yüzde ellinin üzerinde aldığını da kolayca kabullenirdi. Dünyanın en saçma sapan sözleriyle miting yapan, bir suç örgütüne dönüşmüş MHP’nin yüzde ondan fazla oy aldığına, Yeniden Refah Partisinin beş milletvekili çıkardığına inananlar ona neden inanmasındı.
Ama seçimi ilk turda Recep T. Erdoğan’a kazandırmadılar ve Recep de hiçbir itirazda bulunmadı. Bence Kemal Kılıçdaroğlu’nun Recep T. Erdoğan gibi derin devletin politikalarına uyumlu olmayı kabul edip etmeyeceğine karar vermesini bekliyorlar.
28 Mayıs’taki seçimlerin göründüğünün aksine Recep T. Erdoğan için hiç de kolay geçmeyeceğini düşünüyorum. Onu seçmek isteselerdi 14 Mayıs’da seçimi bitirirlerdi.
Bütün yazdıklarıma rağmen oy kullanabiliyor olsaydım yine de sandığa gidip Kemal Kılıçdaroğlu’na oyumu verirdim.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***