YORUM | M. NEDİM HAZAR
“Aslında hiçbir şey yasadışı değildi, çünkü artık yasa diye bir şey yoktu!”
George Orwell
Dün de belirttiğim gibi, siyaset üzerine birkaç yazı daha kaleme alıp, epey bir süre bu bataklığa girmemeyi düşünmekteyim.
Önce yaklaşık iki ay önce yazdığım bir yazıyı şuracığa bırakayım.
Bu yazıyı okurken ara ara o yazıya da gidip bakmanızı istirham edeceğim çünkü.
Birkaç aydan beri maalesef ben de her sürgündeki gazeteci gibi, işi gücü (yani içli köfte yapmayı) bırakıp maalesef Türk siyasetinin iğrenç bataklığına daldım.
Maalesef.
Erdoğan’ın HÜDA PAR ile yaptığı ortaklık kafama “dank” dedirtti.
Evet, en çok merak edilen şu idi:
Erdoğan neden bu kadar sakin?
O andan itibaren birkaç aşamalı ve yönlü plan yaptıklarını anlamak pek zor olmadı.
Oyun planına bir bakalım isterseniz.
Birinci aşama şuydu:
Düzlem 1: AKP adına oy çalma, gözler üzerinde, hemen ortaya çıkar.
Evet bunu daha önceki seçimlerde de yapmışlardı. Misal, özellikle MHP’nin geçen seçimde doğu bölgesindeki okullarda oy artışının mantıklı izahı yoktu.
Düzlem 2: Rakip cepheyi mümkün mertebe parçalamaya çalış.
Bunun için İnce ve Oğan meselesini güzel koordine etti.
Ve düzlem 3: Adına oy çalacağın partileri yanına al. Onlara yazacağın oy, sana yazılsın.
İkinci aşama ise işlerin ters gitmesi durumunda, seçimi gargaraya getirmek, terör soruşturmasıyla hiç olmazsa seçimin meşruiyetin tartışmaya açıp süreci uzatmak.
Hatırlayın, Erdoğan oy kullandıktan sonra, bir muhabire seçimleri İstanbul’da takip edeceğini söyledi.
Oysa seçim günü birkaç kez Ankara’ya gidip geldi.
Duruma göre süreci yöneteceği merkez ayrı ayrıydı çünkü.
İşler ters giderse, yani kötü senaryo gerçekleşirse, İstanbul’da olmak zorundaydı çünkü.
Anketler ne diyordu?
Erdoğan’ın oyu yüzde 43-45 bandında.
Yani yüzde 35 kendi partisi, yüzde 10 da Cumhur bileşenleri, HÜDA PAR, Yeniden Refah, BBP filan.
Ben bu oranın son derece gerçekçi olduğunu hala düşünmekteyim.
Neredeyse hiçbir anket şirketi yanılmadı.
Boşuna, “Biz nerede yanıldık?” türünden araştırmalara girmesinler.
Mantık şu idi, başta HDP, yani YSP ve İYİ PARTİ’den al ve kendi paydaşlarına ver.
Burada, alınan 1 oyun aslında iki olduğunu söylememe gerek yok. Yani HDP’nin çaldığın bir oyu, HÜDA PAR’a yazdığın için sana iki oy olarak geliyor.
Keza İyi Parti’den çaldığını MHP’ye eklersen, iki misli kârdasın.
Benzer durum DEVA, GELECEK ve RP için de geçerli. Onlardan çalıp Fatih Erbakan’a da ekleyebildin mi tamamdır.
Kâğıt üzerinde böyleydi.
Bu arada en önemli konu da Sinan Oğan’ın oy oranıydı.
Dikkat ettiniz mi, Oğan’ın oy oranı ilk sandıktan itibaren hiç değişmedi. Hep % 5 civarı..
İstatistik bilimi hayretten çatlar bu duruma.
Hadi hodri meydan, Sinan Oğan, bütün samimiyeti ve keskinliğiyle “Bana oy veren vatandaşları Kılıçdaroğlu’nu desteklemeye çağırıyorum” desin.
Bu çağrının yüzde 5’lik kısmı zerre kadar etkilemeyeceğine garanti veririm.
Bu çalma çırpma durumu için, önce kendi kalesini muhkem hale getirmeli, asla sızıntı ve beklenmedik bir sürpriz olmamalıydı.
Bunun için AA ve TRT çalışanlarından sıkıntı oluşturabilecek kişileri o gün kurumlardan uzaklaştırdılar.
İkinci önemli nokta da YSK idi.
Onlar da ara ara ortalığa çıkıp, “Erdoğan önde ama sayım devam ediyor” algısına çalışacaktı.
Bir diğer önemli nokta da Tuncay Özkan ve ulusalcı tayfaydı.
Kılıçdaroğlu, ne kadar çalışırsa çalışsın, şöyle bir deyim olduğunu unutmuştu çünkü:
“Oyların kime verildiği değil, onları kimin saydığı önemlidir!”
ANKA ve Halk TV içindeki başta 95 milyon dolarlık kıyak ile satın alınan Tuncay Özkan olmak üzere pek çok ulusalcı mahfil gün boyu Erdoğan’ın oyun planına uygun davrandı.
Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu, sayım başladığı anda kendilerinden emin bir şekilde fasılalarla mikrofon başına geçip sonuçlara dair bir şeyler söylüyorlardı ama bir şeylerin döndüğünü anladıklarında gece yarısını geçmişti ve yaşanan moral bozukluğuyla ekrana çıkmaktan vazgeçtiler.
Evet, bu seçimde başta İyi Parti olmak üzere Millet İttifakı’nın tüm bileşenlerinin oyları çalınıp rakiplerinin hanesine yazıldı.
Bir şekilde bunu yaptılar.
MHP’nin yüzde 10 gibi bir rakama ulaşması akıl ile izah edilemez.
Kanaatimce en büyük vurgunu deprem bölgesi ve doğuda yaptılar.
Sadece Gökhan Zan’a bakarak bunu anlamak mümkün.
Deprem olduğu andan itibaren adeta çırpınan, bölgesi için canını dişine takan Zan, hayret verici bir şekilde seçilmedi. Daha inanılmaz olan ise, AKP’nin ve Cumhur’un buralarda oylarının bırakınız azalması, tersine artmış olmasıydı!
Aklın ve mantığın iflas ettiği nokta burası.
Sinemada “yabancılaşma efekti” diye bir kavram var.
Seyirci bir noktaya aşırı odaklandığında görüntüye alakasız bir şey gelir ve seyirciyi o odaklanmadan çıkarır.
Oy pusulasındaki YSK mührünün tam Erdoğan’ın üzerine gelmesi böyle bir şeydi.
Herkes dümenin burada döneceğini düşündü ve oraya odaklandı.
Keza bir diğer efekt de itiraz metodolojisiydi. Çok önceden hazırlandığı belli olan matbu itiraz dilekçeleri, sırasıyla Cumhur bileşenlerin tüm partileri adına birer birer veriliyor ve muhalefet bloğunun buraya yoğunlaşması sağlanıyordu.
Erdoğan gün boyu inanılmaz sessizdi.
Tıpkı seçim kararı aldığı dönemlerde olduğu gibi.
Planın işleyip işlemeyeceğini merak ediyor ve ikinci aşamaya geçip geçmeyecekleri kararı için sürekli gözlemliyordu.
Özellikle Tuncay Özkan ve ittifak içindeki truva atları sayesinde plan kusursuz işledi.
Hatta o kadar ki, Kılıçdaroğlu 50 barajına yanaşmasın diye abartmışlardı.
Ufacık bir umut ışığı soruları çoğaltacak, şüpheleri yaygınlaştıracaktı.
Şimdi düşünün.
49,50 oy almış Erdoğan, kalan yüzde 0,5’lik bir oyun peşine düşmek için itiraz bile etmedi.
Muhalefete şu mesajı verdi, “Hadi iyisiniz, ikinci tura kalıyoruz!”
Kılıçdaroğlu yanına paydaşlarını alıp ekrana çıktığında tamamen rahatladılar.
Bir kere, sistemi test ettiler ve büyük bir başarı ile uyguladılar.
İkincisi, eğer yüzde 50’de diretseler işler kontrolden çıkabilirdi.
Bu planı kim ve nasıl yaptı bilemem.
Ancak iş Fahrettin ve ekibinin çapını ve zekasını aşan bir iş.
Bu kurguyu yapabilecek durumları yok.
Ama paraları var.
Tahminim Erdoğan için en pahalıya patlayan seçim bu oldu ama, böylesi mükemmel bir sonucu kendisi bile beklemiyordu.
O söylemedi ama ben ifade edeyim.
Evet, atı alan yine geçti Üsküdar’ı.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***