YORUM | EKREM DUMANLI
Bir yazar düşünün; şöhretinin zirvesinde bir yazar… Akşam komşunun kapısını çalıyor, birkaç gün önce ödünç aldığı kitapları iade ediyor. Komşu “Aman efendim niye acele ettiniz” deyince kibar ve naif bir dille “Teşekkür ediyorum, ihtiyacım kalmadı” diyor.
Olan oluyor o gece. Sürgündeki yazar önce kısa bir mektup yazıyor, dostlarıyla helalleşiyor adeta. Vefa borcunu ödüyor ev sahibi ülkeye. Dünyaca ünlü yazar tıraşını oluyor, kravatını takıyor, elindeki zehir dolu şişeden birkaç yudum alıyor ve yatağa uzanıyor. Eşine “Dilersen sen de gelirsin arkamdan “diyor. Eşi de bu çağrıya uyarak çiçekli elbisesi ile aynı şekilde eşinin yanına uzanıyor. Gidiş o gidiş…
Bu haftaki Okuma Zamanı programında ayrıntısını anlattığım feci intiharın mağduru Stefan Zweig. Bir yazarı böyle korkunç bir intihara sürükleyen sebep neydi? Tabii ki Nazizm’in yenilmez görünen ilerleyişi ve Hitler’in engelleri birer birer aşması…
Oysa Zweig sabredebilseydi, bambaşka bir olaya şahit olacaktı. Kendine kıydığı tarihten neredeyse 3 yıl sonra Hitler ve Eva önce basit bir evlilik töreni yapacak, birkaç saat sonra da intihar edeceklerdi. Stefan Zweig o tarihi anı göremedi; zira umutsuzluğa kapılmıştı. “Bu adam bir daha gitmez” diye düşünmüştü. Avrupa toplumu bir daha insanî değerlere dönemez diye hüküm vermişti. Oysa tam üç yıl sonra Hitler tarih sahnesinden silinmiş, Avrupa o korkunç olaydan ders çıkararak yeni değerler manzumesi oluşturmuştu…
Niye anlatıyorum bu hazin hikâyeyi?
Yaklaşan seçimin normal şartlarda kaybedeni belli: Erdoğan.
Bütün anketler de aynı gerçeği ifade ediyor. Sokağın nabzı da Erdoğan ve rejiminden duyulan bıkkınlığı gözler önüne seriyor. Farklı siyasi eğilimdeki partilerin Erdoğan’ın otoriter rejimine karşı bir araya gelmesi de boşuna değil. 20 küsur senedir ülkeyi yöneten, ilk on yılında verdiği sözler ve vaatleri teyit eden icraatlarıyla dünyanın ilgi odağı haline gelen Ak Parti’den bir eser kalmadı artık. Yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet, kamu imkânlarını kullanarak kişisel servet edinme, adam kayırma gibi uygulamalar günlük hayatın rutini oldu.
Adalet mekanizması çoktan yerle bir edildi. Sadece bu hafta yaşanan iki olayı hatırlayın lütfen. Hizbullahçı olduğunu söyleyen bir adam kamera karşısında muhalefet liderlerini, kellelerini kesmekle tehdit etti. Ne oldu? Adam ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldı. Gazetecilerin ya da herhangi bir sosyal medya kullanıcısının attığı eleştirel mesajlardan cımbızla suç devşiren savcılar kelle kesici çakma IŞİD militanının sözlerinde suç unsuru bulamadı.
Ya İyi Parti’nin kurşunlanmasına ne demeli? Erdoğan’ın, İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’i canlı yayında hedef tahtasına koymasının hemen ardından kurşunlama hadisesi yaşandı. Kurşunlar Meral Hanım’ın fotoğrafının olduğu yere isabet etmiş, mesaj gönderilmişti. Olayın faili nerede şimdi. O da serbest bırakıldı…
Yargı bu durumda. Ev hanımlarına, öğretmenlere, akademisyenlere, gazetecilere “Terörist” yaftası vuran diktatörlük, bütün muhalifleri sindirmiş durumda. Medya onun borazanı, yargı onun köpeği, bürokrasi onun maşası…
Ne var ki hayatı toz pembe göstermek için beyin yıkama faaliyetine aralıksız devam eden rejim unsurları ekonomideki iflası gizleyemiyor. Enflasyon dünyada eşi benzeri görülmemiş bir şekilde yüksek. Sürekli karşılıksız para basılarak yalancı bir bahar havası oluşturulmak isteniyor. Nafile…
Bütün bu rasyonel gelişmelere bakınca bu iktidarın tarumâr olması kaçınılmaz. Dünyada da sistem hep böyle işliyor. Hazinesi iflas ettirilmiş, yargısı çökertilmiş, medyası esir alınmış, zulmü ayyuka çıkmış bütün sistemler, seçmen tarafından sandıkta cezalandırılıyor…
14 Mayıs’ta yapılacak seçim bin kere tekrar etse, hiçbirinde Erdoğan kazanamaz. Normal şartlarda seçimin sonucu bugünden belli. Durum bu kadar aşikârken sürpriz bir gelişme yaşanabilir mi? Maalesef buna Türkiye’nin alavere dalavere sistemi içinde ‘hayır’ demek hiç de kolay değil.
Seçim öncesi şaibeli bazı olaylar yaşanabileceği gibi seçim gecesi de bazı entrikalar dönebilir. Hatta kaybetse bile iktidarı devretmek istemeyebilir. İstanbul seçimlerinde olduğu gibi yalan yanlış iddialarla seçimi tekrar da ettirebilir. YSK ve yargı hâlihazırda militanlaşmış kadrosuyla Erdoğan rejiminin payandasından başka bir şey değil. Parti polisi haline getirilmiş emniyet bir yana; bir de yurt dışından içerideki fanatiklere eklemlenmiş radikal güçler var…
Umalım ki seçim normal şartlarda ve adil bir çerçevede yapılsın ve demokrasinin evrensel teamülleri işlesin. Ancak diyelim ki hile hurda ile trafolara kediler kaçsa yeniden, ne yapmak lazım? Bunu bugünden düşünmekte fayda var sanırım.
Allem kullem işlerle ibreyi kendi lehine çevirebilirse bugün “Erdoğan bu sefer gidiyor” şeklinde özetleyebileceğim psikoloji yerle bir olacaktır. Tam da bu noktada şu gerçeği hatırlatmak isterim: Erdoğan artık kazansa da kaybedecek. Çünkü misyonu bitti, söylemi tükendi, enerjisi eridi, icraatı kokuştu…
Aslolan, demokratik mücadeleye devam etmek ve yılmadan, umutsuzluğa kapılmadan özgürlük taleplerini zirvelere taşımak. Dişini sıkan kazanacak çünkü. “Bu hiç gitmeyecek” inancının tarihte ne hazin olaylara neden olduğu ortada. Stefan Zweig örneği bile başlı başına ibretlik bir levhadır o yüzden…
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***