Filipinler devlet başkanı Ferdinand Marcos, 1965’ten 1986’ya kadar ülkeyi diktatörlükle yönetti. Marcos’un hile karıştırdığı 1986 seçimlerini kazandığını iddia etmesi üzerine, halk sokağa döküldü. Artan protestolar sebebiyle Marcos iktidarı bırakmak zorunda kaldı. Marcos’un düzenlediği suikast sonucu öldürüldüğü düşünülen, muhalefet lideri Benigno Aquino eşi Maria Corazon Aquino devlet başkanı oldu.
Yolsuzluk, insan hakları ihlalleri ve ekonomik istikrarsızlıklarla ülkesine büyük zararlar veren Marcos, ülkeyi terketmek zorunda kaldı.
Şatafatlı hayatıyla meşhur First Lady’den geriye; 15 adet vizon palto, 1000 adet kadar pahalı çanta ve 7500 çift özel yapım ayakkabı kaldı. Amerikan hükümeti, Marcos ailesinin yanlarında getirdikleri milyonlarca dolar nakit, hisse senetleri, pahalı mücevherler ve altın külçeleriyle Amerika’ya giriş yaptıklarını açıkladı.
Savunma Bakanı Juan Enrile; “20 yıllık iktidarında bütün kurumları yandaşlarıyla doldurmasına rağmen, devrim başlayınca o kurumlar neden Marcos’a sahip çıkmadı?” sorusuna;
“Onun kaybettiğini herkes biliyordu. Hem içeri de hem de dışarıda bütün desteğini ve meşruiyetini kaybetmişti. Seçimde zafer ilan etmesi seçim yolsuzluğundan başka bir şey değildi. Meclisteki çoğunluğu, yargı kurumlarına atadığı yanaşmaları ve terfi ettirdiği yeteneksiz generallerin onun yönetimini ayakta tutmaya yeteceğini sanıyordu. Yönetimi çürümüş, kokuşmuş bir suç rejimiydi. Bu kadar çok suça bulaşmış bir kaybedenin yanında durmak işlenen suçları sahiplenmek, ortak olmak demektir. Böyle birinin bekasıyla ülkenin ve devletin geleceğine sahip çıkmak arasında seçim yapmak zorunda kaldıklarında çözülme başlar. Üstelik çözülme en uzaktan değil en yakından, ilk halkadan başlar” yanıtını verdi.
***
Augusto Pinochet… 1973’ten 1990’a kadar Şili’yi diktatörlükle yönetti. Pinochet’nin ülkesine verdiği en büyük zarar insan hakları ihlalleriyle ilgiliydi. “Demokrasi arada bir kanla yıkanmalıdır ki, varlığını sürdürebilsin!”
İktidarı döneminde 3000’ den fazla insan öldürüldü, 1000’den fazla insan kaybedildi. 40.000 kişi işkenceye maruz kaldı.
Pinochet döneminde insan hakları ihlalleri yanında; gelir dağılımında ki derin uçurum, yoksulluk, düşük ücretler, budanmış sosyal haklar, güçsüzleştirilmiş sendikalar ciddi sorunlar oluşturdu.
1988 yılında “askerî yönetimin devam edip etmemesi” konusunda yapılan referandumla Pinochet, ilk siyasi yenilgisini aldı, 1989 seçimlerinde yönetimi Patricio Alywin’e devretmek zorunda kaldı.
Ekim 1998’de tedavi için bulunduğu Londra’da, iktidarda olduğu dönemde İspanyol vatandaşlarının öldürülmesinden sorumlu tutularak, 16 ay ev hapsinde kaldı. İngiltere tarafından sağlık sorunları nedeniyle yargılanamayacağı belirtilerek Şili’ye dönmesine izin verildi.
***
Güney Kore’de 1980 yılında başlayan, Chun Doo-hwan diktatörlüğü 1987 yılında demokratik seçimler ve halk hareketleri sonucu devrildi. Chun’un iktidarı sırasında Güney Kore yoğun olarak insan hakları ihlalleri, baskı ve yolsuzluklarla mücadele etmek zorunda kaldı.
Chun Doo-hwan, Güney Kore’nin Tiananmen’i olarak bilinen, Gwangju kentinde 200’ den fazla insanın ölümüne neden olan katliamdan dolayı yargılandı. Katliamdan dolayı hapis cezasına çarptırıldı.
Chun Doo-hwan’ın 27 yaşındaki torunu Chun Woo-won katliamda yakınlarını kaybeden insanlardan özür dileyerek, dedesini “günahkar ve katil” olarak niteledi.
***
Slobodan Miloseviç, 1989’dan 2000’e kadar Sırbistan’da iktidarda kaldı. 2000’de yapılan seçimlerde hile yapıldığı iddiaları üzerine halk sokaklara çıktı ve Miloseviç iktidardan uzaklaştırıldı. Balkanlarda sebep olduğu katliamlar nedeniyle Sırp Kasabı lakabıyla anılan Miloseviç’in ülkesine verdiği zararlar arasında insan hakları ihlalleri, savaş suçları ve yolsuzluk bulunmaktadır. Devrildikten sonra Miloseviç, Hollanda’da Birleşmiş Milletler Savaş Suçları Mahkemesi’nde, 66 ayrı davadan yargılandı. 11 Mart 2006 tarihinde savaş suçlarından yargılandığı sırada Lahey’de hapishanede öldü.
Bu diktatörlerin devrilmesi genellikle halkın baskısı sonucu gerçekleşti. Diktatörler seçimleri manipüle etmek için çeşitli yollar kullandılar ve oy sayımı sürecini kontrol altında tutarak sonuçları etkilemeye çalıştılar. Ama devrik diktatör olmaktan kurtulamadılar ve yargılandılar.
Bu diktatörlerin yargılandıkları suçların hepsini bünyesinde barındıran bir iktidara karşı 14 Mayıs’ta sandığa gidiyoruz. Bakalım biz tarihe nasıl bir not düşeceğiz…
Meliha Yıldız: 1975’te, cinsel istismar da dâhil birçok ihmal ve olumsuzluğun yaşandığı bir evde doğdu. Kırk dört yaşına geldiğinde, bir video-röportajla yaşadığı cinsel istismarı anlattı, bu onun için mağdurluktan aktivistliğe giden yolculuğun başlangıcı oldu. Türkiye’de, aile içi cinsel istismarın “mağdur” tarafından anlatıldığı ilk kitap olan Kutsal Tecrit’i 2021 yılında yazdı. Çocuğun cinsel istismarıyla ilgili yaptığı çalışmaları https://melihayildiz.org/ sitesinde paylaşmaya devam ediyor.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***