YORUM | CUMALİ ÖNAL
Arap Baharı’na öncülük eden ve Yasemin Devrimi’yle Arap dünyasının demokrasi umudu haline gelen Tunus’ta diktatörleşme yolunda sert rüzgarlar esiyor.
Zeynel Abidin bin Ali rejiminin devrilmesinden sonra ülkenin demokrasiye geçiş sürecinde başrol oynayan Ennahda Hareketi’nin Lideri ve eski Meclis Başkanı Raşid Gannuşi (81) Kadir Gecesinde gözaltına alındı. Nereye götürüldüğü açıklanmayan Gannuşi’nin yanı sıra başka isimler de polis karakollarında alıkonulurken, Hareket’in merkezine polis tarafından baskın düzenlendi.
Cumhurbaşkanı Kais Said ya da yönetiminden tutuklama ile ilgili herhangi bir açıklama yapılmazken, Ennahda Hareketi karşıtı medya organları ve rejim yanlısı isimler ise Gannuşi’nin, ‘Siyasal İslam’ın kökünün kazınması durumunda ülkenin iç savaşa sürükleneceği’ yönündeki sözleri üzerine gözaltına alındığını öne sürüyor.
Ancak Gannuşi Cumartesi günü katıldığı bir toplantıda, ‘Ennahda’sız, politik İslamsız, solsuz veya öteki bileşenlerden yoksun bir Tunus iç savaş projesidir’ ifadelerini kullanmıştı.
Temmuz 2021’de Ennahda’nın en büyük parti olduğu parlamentoyu fesheden Cumhurbaşkanı Kais Said’in adım adım tek adam rejimi kurmaya çalıştığı ifade ediliyor.
Geçtiğimiz Şubat ayından itibaren aralarında politikacılar, eski bakanlar, işadamları, sendika üyeleri ve Tunus’un en ünlü radyosu Mosaique FM’nin sahibinin de bulunduğu 20’dan fazla rejim muhalifi tutuklanmıştı.
Said daha önce tutuklananlar hakkında, ‘Devlet güvenliği aleyhine çalışan teröristler’ ifadelerini kullanmıştı.
Gannuşi geçtiğimiz Şubat ve Kasım aylarında da, polisi zorbalar olarak adlandırdığı ve partisinin bazı cihatçıların Suriye’ye gitmelerine yardım ettiği iddiaları üzerine mahkeme önüne çıkarıldı. Bu iddialardan önce Ennahda üzerinden dış yardım almak ve para aklamak iddialarıyla sorgulandı.
Muhalifler tarafından adım adım diktatörleşmekle suçlanan Said, meclisi feshettikten sonra ülkeyi kararnamelerle yönetmeye başlarken, geçtiğimiz yıl yapılan sözde referandumla da sınırsız yetkiler elde etti.
20 yıldan fazla süre İngiltere’de sürgün hayatı yaşayan Gannuşi, 2010 sonunda Zeynel Abidin bin Ali rejimine karşı başlatılan ve daha sonra da tüm Arap dünyasına yayılan gösterilerin hemen akabinde ülkesine döndü.
Mısır’da Müslüman Kardeşlerin yaptığı hatalara düşmemek için büyük çaba sarf eden Gannuşi ve ekibi, diğer parti ve gruplara karşı büyük bir üstünlük kurmasına rağmen gücü tüm bileşenlerle paylaştı, hatta cumhurbaşkanlığı koltuğuna solcu kimliğiyle bilinen Munsif Marzuki’nin oturmasını sağladı.
Mevcut cumhurbaşkanı Kays Said de yine Gannuşi ve partisinin desteğiyle koltuğuna oturdu.
Aynı dönemde Müslüman Kardeşler ise (MK) verdiği sözleri tutmayarak darbeye giden yolların taşlarını döşedi: Parlamento seçiminde azınlıkta kalacak şekilde aday gösterecek ve cumhurbaşkanlığı seçiminde yarışmayacaklardı. Ancak tam tersini yaparak, hem tüm sandalyeler için aday göstererek mecliste büyük bir güç haline geldiler ve hem de cumhurbaşkanlığı seçimini kazandılar. Bu ise tüm kesimleri rahatsız etti ve Mübarek karşıtı gösterilerin bir benzerinin MK ve Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi karşıtı düzenlenmesine yol açtı. Sonuç ise Mısır için çok kanlı oldu.
Bu süreçte Gannuşi pek çok kez MK liderleriyle bir araya gelerek izledikleri yöntemin yanlışlığını dile getirdi. Fakat sesini duyuramadı.
Ennahda ve Gannuşi ülkesinde gücü sürekli diğer grup ve partilerle paylaşma yoluna giderek, tüm dünyada büyük bir saygınlık kazanmaya başladı.
Bazı uzmanlara göre Gannuşi’nin izlediği bu itidalli politikasında İslamcıların Cezayir’deki başarısız süreçleri de büyük bir rol oynadı. 1990’lı yıllarda Cezayir’deki İslami Selamet Cephesi seçimlerde büyük bir zafer elde etti, ancak duruma müdahale eden ordu, oluşmaya başlayan demokratik ortamı ortadan kaldırdı ve partinin önde gelen isimlerini tutukladı. Akabinde ortaya çıkan radikal akımlarla ordu arasında yaşanan çatışmalar ve sivilleri hedef alan saldırılar sonrası on binlerce kişi hayatını kaybetti.
Hem Cezayir ve hem de Mısır tecrübeleri Gannuşi ve partisinin öne çıkmama politikasında başat rol oynadı.
Hatta Gannuşi aleyhine daha önce pek çok asılsız iddiada bulunan İngiliz gazeteleri de arka arkaya özür dilemeye başladılar.
Örneğin Economist gazetesi daha önceki yayınlarında Gannuşi’nin kişisel haklara karşı çıktığını, ülkenin önde gelen feminist isimlerinden Raja bin Salama’nın idam edilmesini istediğini öne sürmüş, ancak 2011 yılında yayınladığı bir özür yazısıyla Gannuşi’nin hiçbir zaman kişisel haklara karşı çıkmadığını ve Salama’nın idamını da savunmadığını duyurmuştu.
Yine ülkenin önde gelen liberal eğilimli gazetelerinden The Independent da 2012 yılında yayınladığı özür yazısında daha önceki ithamlarının tam tersi olarak Gannuşi’nin hiçbir zaman yabancı ülkelerden yardım almadığını okuyucularıyla paylaştı.
Daha önceki yazılarında Gannuşi’nin Tunus’ta Amerikan hedeflerine yönelik saldırılar düzenleyen Selefilere göz yumduğu yönündeki iddiaların yalan olduğunu duyuran BBC de Gannuşi ve Ennahda’dan özür diledi. Aslında cihatçılar kendilerini desteklemeyen Gannuşi’yi tekfir etmekten ve en çok istenenler listesine eklemekten geri durmamıştı.
Gannuşi’nin tutuklanması ile ilgili olarak Türkiye’nin şu ana kadar sessizliğini koruması dikkat çekiyor. Gannuşi, Yasemin devriminden sonra Türkiye ile açıktan çok yakın durmamaya özen gösterdi. Fakat arka kanallardan AKP ile Ennahda arasındaki ilişkilerin çok sıkı olduğu yönünde iddialar sık sık medyanın gündemine geldi.
Dünya kamuoyu da tutuklama ile ilgili olarak net bir tavır sergilemiyor. Özellikle Avrupa ülkelerinin sessizliğinde Tunus’un mülteci ve göçmenler konusunda oynadığı kilit rolün etkili olduğu biliniyor.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***