Aslında, son dönem yapılan şarkılarda, özellikle genç kuşakta, bu çağın umutsuzluğunun şarkılara çokça yansıdığını görüyoruz. Ama vazgeçme niyetinde değiller. İyi ki değiller. Ne diyor Dolu Kadehi Ters Tut: “İnanıyorum hâlâ, direniyorum aşkla”
Mürsel Oğulcan Ava ve Uğurhan Özay ikilisinden oluşan Dolu Kadehi Ters Tut geçtiğimiz günlerde “Ölüm Dansı (Kısım1)” adlı altı şarkılık EP’yi çıkardı. Geçirdikleri tüm aşamaları görmek için, Ölüm Dansı’ndan önce grubun öne çıkan bazı çalışmalarına göz atmakta fayda var.
Onları 2015 yılında çıkardığı ilk albümleri “Polonya’nın Başı Belada” ile tanımıştık. Bu albüm, bir ayrılığın anatomisini anlatan konsept bir çalışmaydı. Dolayısıyla, albümde bütüncül bir anlayış gözetilmiş ve yaratılan karakter “ben anlatıcı” olarak karşımıza çıkmıştı.
‘Polonya’nın Başı Belada’ adlı albümde, yaşanan ayrılık acısı ters köşe bir anlatımla, ağırlıklı olarak da ironiyle ele alınıyor. Yaratılan ironik bakış, hikayeye samimiyet olarak yansıyor. Samimiyet, anlatıcının iç dünyasındaki çarpışmaları; özlem, şüphe, kıskançlık, vazgeçme, kabullenme, barışma gibi duygular arasında gidip gelmesini açık biçimde yansıtmasından, ironi ise, kendisinin dışına çıkıp kendisine bakmasından kaynaklanıyor.
Yaşanan içsel çarpışmalar, bir duygudan diğerine geçmesi, yükselip alçalması ve bünyede oluşan tuhaflıklar, bir delilik halinin dışardan nasıl göründüğüne dair izlenimler veriyor dinleyiciye. Albümdeki ‘Deliyim Ben’ şarkısının finalinde yer alan kendiyle konuşmalar, zihinden dökülen, çoğunlukla birbiriyle bağlantısı olmayan sözler, zihnin kontrolü dışında gelişen fikir uçuşmaları olarak çıkıyor karşımıza.
Sonuçta, anlatıcı kendine geliyor ve “yok, o kadar da değil” deyip bir anlamda kendini temize çıkarıyor. Bu da koskocaman bir gülümseme hissi yaratıyor dinleyicide. Bu açıdan bakıldığında, anlıyoruz ki, Polonya’nın Başı sahiden Belada!
Ancak, grubun 2017 yılında çıkardığı “Dünyanın En İyi Albümü”yle durum değişiyor, Dolu Kadehi Ters Tut, farklı bir sound ve ruh haliyle sesleniyor bu kez. Bir önceki albüm ev kayıtlarından oluşan daha akustik bir çalışmayken, ilk stüdyo albümleri olan “Dünyanın En İyi Albümü”yse funk ve rock esintileri taşıyor.
Üstelik albüme giriş şarkısı olan “Bu”, bize uzaydan sesleniyor ve Türkçe selamlıyor dünyayı. “Sayın Türkçe bilen arkadaşlarımız, sabah şerifleriniz hayrolsun” repliğiyle başlıyor şarkı.
1977 yılında Nasa tarafından uzaya gönderilen Voyager uydusuna, dünyanın çeşitli coğrafyalarına ait müzikler, farklı ülkelere ait bilgiler ve ses kayıtları yüklenmiş. Aralarında bir de Türkçe kayıt var. İşte, Türkçe olarak kaydedilip Voyager ile uzaya gönderilen, sabahı şeriflerin hayrolmasını dileyen bu sözler, “Dünyanın En İyi Albümü”nde metaforik bir gönderme olarak karşımıza çıkıyor.
İlk albümdeki ironik yaklaşım bu albümde de var. Grubun özgüveni, kendileriyle dalga geçebilme ve eğlenebilme potansiyeli şeklinde dışa yansıyor. Kendi zayıflıklarını, zaaflarını anlatırlarken, herhangi bir durumun parodisi şarkıların alt metninde kendini hissettiriyor. İkili ilişkiler üzerine yazılan şarkılarda narsisizm, kıyaslama ve kıyaslamanın ardından gelen, eski sevgili için en iyisinin kendisi olduğuna karar verme gibi duygular göze çarpıyor.
Bu anlatım için, ikili ilişkilerdeki yamuk anlayışın tersten analizi denilebilir. Genel itibariyle grubun hem hayata hem ilişkilere hem toplumsal olana yaklaşımı bu üslupla kendini gösteriyor. Kendiyle didişmek, değişmek gibi vurgular eğlenceli bir ifadeyle şarkılarda yer alsa da, bu tavrın özünde eleştirel bakış var.
Bu eleştirel bakış, bize öğretilmiş, ezberletilmiş olan bilgilerin dikte edilmesine, etrafımızın yasaklarla, günahlarla çevrilmesine yönelik. Mesela “İlan-ı Meşk Manifestosu” adlı şarkıdaki Tanrıyla konuşmada, “niye günah anlamadım eleştirel düşünmek” denilmesi buna gönderme.
Hem bunda hem daha birçok şarkıda, bilgiye ulaşmayı hedefleyen bir anlayışın izleri rahatlıkla görülebilir. O nedenle ‘İlan-ı Meşk Manifestosu’nda söyledikleri gibi Eflatun’u ve Ömer Hayyam’ı referans alıyorlar. Eflatun’un, en iyiye ulaşmada bilgiyi, yani erdemi öncelemesini hem özümsemiş hem şarkılarına çok iyi yedirmişler. Gruba adını veren “Dolu Kadehi Ters Tut” sözü de, doğrudan Ömer Hayyam’ın bir rubaisinden alınmış.
İÇİMDE BİR SIKINTI VAR
Grubun 2019 yılında çıkardığı ‘Karanlık’ albümü, adından da anlaşılacağı gibi, ruhun kuyusuna inen, karanlık bir atmosfer içeren, ironin geride kaldığı şarkılardan oluşuyor. Büyümenin, aşkla büyümenin sancılarını gördüğümüz konsept bir çalışma bu.
‘Gitme’, ’24’, ‘Üzgünüm’, ‘Karanlık’ adlı şarkılar, hayatı, gerçekleri, geçmişi, şimdiyi ve geleceği sorguluyor, yoğun biçimde de kaygı barındırıyor. Kaygının büyümeyle orantılı olarak artması, çocukluğun geride kalmasıyla yaşanan değişimin, aidiyet hissinin bozguna uğraması, doğal olarak umutsuzluk, yalnızlık, yabancılaşma gibi duygulara tekabül ediyor.
Özellikle ’24’ ve ‘Karanlık’ adlı şarkılarda kendini oluşturma, uyumsuzluk, farkındalık ve sözünü ettiğim büyümenin sancıları kendini çok açık biçimde gösteriyor. ’24’ şarkısı, 24 yaşın şarkısı. Daha önceki çalışmalarında da ve çıkardıkları teklilerde 21’den 27’ye kadar olan her yaşın şarkısı var. Bu şarkılar o yaşların duygusu ve bakışıyla yazılmış. Gençliğin, ideallerin, gelecek kaygısının hepsinin birbiri içine geçtiği bir değişimin, dönüşümün ipuçlarını veren şarkılar bunlar.
Ve farkındalık arttıkça dansı, ritmi ve anlattıkları değişiyor grubun. Mesela yeni çıkan ‘Ölüm Dansı (Kısım1)’ adlı altı parçalık EP’de, dönemin getirdiği belirsizlik ve yarattığı umutsuzluk ağırlığını hissettiriyor. İlk iki albümde ve aralarda çıkardıkları teklilerde hayatı neşeyle, ironiyle yorumlayan grubun, son iki çalışmada işaret ettikleri ‘içimde bir sıkıntı var’ duygusu müzminleşmiş görünüyor.
Aşk da bu duygu çerçevesinde ele alınıyor. O muzip bakış, yerini hüzünlü bir anlatıma, aşkın acısını ve yarattığı kederi dile getirmeye bırakıyor. Yanmak vurgusu bu EP’de sadece kişisel olanı değil, toplumsal olanı da işaret ediyor. Politik olanın daha da baskın olduğu bu çalışmada, özellikle albüme adını veren ‘Ölüm Dansı’nın yanı sıra, ‘Yarısı Yok’ ve ‘Korkmuyorum’ adlı şarkılar hem insanlığın geldiği noktayı sorguluyor hem de adalet, iktidar, memleket gibi konuları odağına alıyor.
Yanmak, dip, çalmak, sönmek, çürümek gibi kavramlar şarkılarda sıklıkla geçiyor. ‘Ölüm Dansı’ndaki, ‘gençliğim sönüyorken, istedik ve istedik, daha da fazla istedik. Dünya yanıyorken…’ sözleriyle gençliğin, dünyanın, yaşamın sönmesi, hırsın, aç gözlülüğün, bireyciliğin yarattığı çürüme anlatılıyor.
Dolu Kadehi Ters Tut, iktidarlara ve güce tapanların sömürüsünden, soygunundan da söz ediyor ‘Yarısı Yok’ adlı şarkıda. “Yarınların, hayallerin, memleketin yarısı yok” sözleri, kırıntıları kalmış bir umuda, parçalanmış bir geleceğe tekabül ediyor. Bir şeyin yarısının olmaması, kaybolmak olarak da yansıyor şarkıya. O kaybolmada her türlü duygu, oluş da var.
Eksik olan parçanın bulunmaması, tamamlanmamış olan her şeyi kapsıyor aslında. Yaşamadan Ölme, seslenişi de bu noktaya dokunuyor. Biri olmadan diğeri olmayacağına göre, “peki, hiç yaşamadıysak bu ölüm niye?” sorgulamasıyla baş başa kalakalıyorsunuz şarkıları dinlerken. O kalakalmanın şaşkınlıkla da ilgisi var. Mesela ‘Yarısı Yok’ şarkısındaki “uyanın lan” çağrısı, uyandığımızda karşılaştığımız manzaranın, her şeyin yok olduğunu fark etmenin şaşkınlığını taşıyor. Oradaki şaşkınlık, hepimizin şaşkınlığı aslında.
İşin özü, Dolu Kadehi Ters Tut, ‘Ölüm Dansı’yla “şansımız kalmadı” derken, geriye dönmenin imkansızlığından söz ediyor: İnsanın umursamazlığı, hissizliği, kendini unutması, yaşamı yok etmesindeki kötülüğü merkezine alıyor. Onlar insanlığın yok oluşa giden sürecini anlatırken, kendi müzikal yolculuğundaki aşamaları da izletiyor size. İlk başlardaki duygunun, heyecanının, muzır bakışın yerini, büyümenin sancısıyla birlikte, insanın karasıyla tanışmasının getirdiği kedere bıraktığını görüyoruz.
Aslında, son dönem yapılan şarkılarda, özellikle genç kuşakta, bu çağın umutsuzluğunun şarkılara çokça yansıdığını görüyoruz. Ama vazgeçme niyetinde değiller. İyi ki değiller. Ne diyor Dolu Kadehi Ters Tut: “İnanıyorum hâlâ, direniyorum aşkla… Anlayan genç gözler gördüm her renkten, korkmuyorum artık.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***