Hamza Yusuf’un İskoçya’da liderlik yarışını kazanıp Başbakan olması Birleşik Krallık için tarihi bir andı. Bu yaşananlarla beraber, Britanya tarihte ilk kez Westminster’da Hindu bir başbakana (Rishi Sunak) ve İskoçya’da Müslüman bir lidere sahip oldu.
Yusuf zafer konuşmasında şunları söyledi: „Bugün hepimiz, ten rengimizin ve inancımızın, hepimizin evi olan bu ülkeyi yönetmek için bir engel teşkil etmediğine dair dünyaya apaçık bir mesaj gönderdik. Bununla gurur duymalıyız.“
Her iki liderin de ailesi daha iyi hayat standartlarına erişmek için zamanında ülkeye göçmen olarak geldiler. Bu yaşananlar, göçmenlerin ve çocuklarının da herkes gibi çalışarak toplumun zirvesine çıkabileceği idealini somutlaştırıyor.
İngiliz siyasetinde üst düzey pozisyonlarda benzer hikâyelere sahip başka insanlar da var. İskoçya’daki ana muhalefet partisini, Londra Belediye Başkanı Sadık Han gibi Pakistan kökenli bir Müslüman olan Anas Sawar yönetiyor.
Westminster kabinesi de benzeri görülmemiş bir etnik çeşitliliğe sahip. Bu siyasetçilerin birçoğu 1950’li ve 1960’lı yıllarda İngiltere’ye Hindistan, Pakistan gibi eski sömürgelerden ve Doğu Afrika ve Karayip ülkelerinden gelen göçmenlerin çocukları. Bu büyük dalgayla gelen göçmenler genellikle fabrikalarda ve değirmenlerde çalışmış, büyük kasaba ve şehirlere yerleşmişti.
İskoçya, Müslüman bir liderin yönettiği ilk ve tek Batı Avrupa ülkesi oldu. Gelinen noktada Birleşik Krallık da benzer şekilde daha önce sömürge olan uluslardan gelenlerin çocukları ve torunları tarafından yönetilen ilk Avrupa ülkesi. Bu gerçekten olağanüstü bir durum: Birleşik Krallık, İskoçya ve hatta İrlanda, Güney Asya diasporasından gelen insanlar tarafından idare ediliyor.
Hem Yusuf hem de Sunak, Britanya’nın sosyal ve siyasi hiyerarşisinde yükselmelerini sağlayan çalışma ahlakları için dedelerine ve ebeveynlerine şükranlarını sundular. Bu gerçekten diğer insanlara umut verecek türden bir hikâye. Öte yandan her ikisi de iktidar pozisyonları üzerinden bu hikâye hakkında düşünmeli; çünkü bugünün Britanya’sına gelenler için böylesi bir başarı yolculuğunu tekrarlamak çok daha zor.
Yusuf her ne kadar Müslüman olduğunu söylese de siyasi karar alıcıların inançlarını işin içine sokmamaları gerektiğini de ilave etmişti.
Hamza Yusuf, meclise ilk girdiğinde inancının siyasete girme motivasyonunun bir parçasını teşkil ettiğini anlatmıştı. Çünkü Yusuf’un siyasi uyanışı 11 Eylül saldırısının ardından gerçekleşmiş.
İkiz Kuleler’in vurulma görüntülerini izlerken, sınıf arkadaşları ona dönüp Müslümanların Amerika’dan neden nefret ettiğini sormuşlar. Kendisi, siyasetin önemini o zaman anladığını söylüyor.
Yusuf’un inancı ve etnik kökeni daha önce İskoç siyasetinde nadiren gündem olmuştu. Gerçekten de onun “Müslüman bir Başbakan” olarak tanımlandığını duyamayacaksınız. Aynı durum kendisinden önce veya sonra gelenler için de geçerli. Bu durum, Birleşik Krallık’ın kamusal hayatta azınlıklar konusunda ne kadar yol kat ettiğinin bir göstergesi.
Ancak SNP liderlik yarışı sırasında, Yusuf’un “eşcinsel çiftler için evlilik eşitliği” konulu oylamaya katılmaması sorgulanmış ve bu durum inancıyla, Glasgow Pakistan Topluluğu (Glasgow Pakistan Community) içerisindeki konumuyla ilişkilendirilmişti.
İddialara göre Yusuf bu topluluk içinde tepki göreceğinden korktuğu için bu oturumda oy kullanmak istememişti. Öte yandan, Yusuf’un kampanya sözcülerinden biri, kendisinin “evlilik eşitliğini kesin olarak desteklediğini”, oylamaya, “Pakistan’da dine hakaret ettiği suçlamasıyla idama mahkûm edilmiş bir İskoç vatandaşın serbest bırakılmasını sağlama çalışmasına zarar vermemesi için“ katılmadığını belirtmişti.
Ne Yusuf’un ne de Sunak’ın henüz gerçek bir sınavla karşılaşmadıklarını belirtmek gerek. Her ikisi de parti bazlı kapalı bir seçim sürecinin ardından lider oldular ve dolayısıyla henüz halka açık bir seçimde rüştlerini ispatlamadılar. Ancak böyle bir sınav İngiliz halkının ulusal siyasetin değişen yüzünü ne kadar kabul ettiğinin hakiki ölçüsü olacak. Hem Yusuf hem de Sunak, İngiliz siyasetinde beklenildiği şekliyle inançlarını özel hayatlarında tutmaya istekli görünüyorlar. Eski başbakan Tony Blair’in ekibi, Blair’in Hıristiyanlığı hakkındaki tartışmalardan kaçınmak gerektiğinde “bizim Tanrı ile işimiz olmaz” mantığındaydılar.
Yusuf’un politikası Sunak’ınkinden çok farklı olmayacaktır. Tıpkı Sunak gibi o da göçmenlik, refah harcamaları ve vergilendirme gibi konularda merkezin solunda yer alıyor. Bu da bize etnik azınlıkların siyasi kimliğinin tek tip olmadığını hatırlatıyor. Bugün etnik, dini ve kültürel çeşitlilik siyasi yelpazenin tamamına yansımaktadır. Siyasi kimliğiniz ne olursa olsun, gelinen noktada zirveye ulaşmak mümkündür. Ancak eğitim ve sosyal geçmiş söz konusu olduğunda Britanya’da değişen pek de bir şey olmadığını belirtmek gerekir. Yusuf’un babası muhasebeciydi. Sunak ise bir doktor ve eczacının oğluydu. Her ikisi de özel okullara gitmişti. Nihayetinde siyaset, özel eğitim almış kişilerin egemenliğinde olmaya devam ediyor. Bir aday hangi renk rozet takarsa taksın, İngiliz siyasetindeki gerçek ayrım sınıfsaldır.
Yazarlar: Parveen Akthar ve Timothy Pace
Çeviri: Hasan Ayer
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***