YORUM | AHMET KURUCAN
Planım Gelecek Projeksiyonu yazı serine kaldığım yerden devam etmekti ama araya Ramazan bayramı girdi ve iki yazı kaleme aldım. Bayram ziyaretleri adına bir yazı daha kaleme almaya karar verdim. Nasip olursa bir sonraki yazı günümde o konuya geri döneceğim.
Bayramlaşma ziyaretleri Korona sonrasında ilk defa bu bayram eski günlerine geri döndü. Geçen seneki iki bayramda da yasaklar ortadan kalkmıştı ama sanırım o eski yasakların etkisi ile olsa gerek insanlar kısmen ürkek ve çekingen bir tavır izliyordu. Yapacağım ilk değerlendirme bu; dünya genelinde 5 milyonu aşkın insanın vefatı sonucu oluşan ve sosyalleşmeyi engelleyen o ürkek ve korkak tavır ortadan kaybolmuş. O dönemler insani ilişkilerimizde uzmanların vermiş olduğu bilgiler ve yaptıkları rehberlikler sayesinden ‘bu artık bizim yeni normalimiz’ dediğimiz şey, ‘bizim eski normalimizle yer değiştirmiş.’
İkinci değerlendirmem; yaşadığım yer itibariyle söylüyorum son 7 yıldır gerçekleşen göç, hicret ve ilticalar nedeniyle çoğalan nüfusumuz bayramlaşma ve kutlama programları adına yeni usuller geliştirilmiş. Eskiden geniş kapalı salonlarda ya da piknik alanlarında yapılan bayramlaşmalar ve kutlamalar birçok yerde daha küçük ve daha dar daireli kutlamalara yerini terk etmiş durumda. Şartların zaruri istikamet olarak ortaya koyduğu bu metod bana göre insanların birbirleri ile tanışmaları, kaynaşmaları adına çok daha güzel olmuş. Binlerce ailenin 20-30 km’lik dairevi bir alan içinde yaşadığı coğrafyada daha başka türlüsü de zaten düşünülemezdi. Yanlış okumadınız, kadın-erkek, çoluk ve çocuğu ile binlerce insandan değil binlerce aileden söz ediyorum.
Üçüncü değerlendirmem; evimize gelen dostlarla alakalı. İki şeye dikkat çekeceğim. 20 yılı aşkın yerleşik düzenimizde evliliklerine vesile olduğumuz, düğünlerine katıldığımız, çocukları olduğunda bebek kutlaması yaptığımız, daha dün denebilecek bir zamanda ellerinde kucaklarında bebekleri ile bayram ziyaretimize gelen insanlar bu defa karı-koca ayrı, çocukları ayrı olarak ziyaretimize geldiler. Onlardan birisi “Bugün ziyarete çıktık, yarın evdeyiz, biz de yarın misafir kabul edeceğiz. İhtiyarlamışız.” dediler. Eee, hayat işte bu. Bir şairin dediği gibi:
“Gelir bir bir
Gider bir bir
Kalır Bir
Gelen gider
Giden gelmez
Bu bir sır.”
Aslında sır değil. Apaçık bir gerçek. Hem de insanlık tarihinin başladığı ilk günden itibaren insanoğlunun hayatına hakim olan bir gerçek. Ne var ki, ölümün yüzü soğuk olduğu için olsa gerek insan bu gerçekle yüzleşmekte zorlanıyor.
Dikkat çekeceğim ikinci şey bayram ziyaretinden bir hatıra. Salonda bir grup misafir ile oturuyoruz. Malum bayram ziyaretlerinde ziyaretçilerin ilgi alanları, mesleki kimlikleri vb. faktörlere bağlı olarak kısa süreli muhabbetler yapılır. Bu da onlardan biri. Salonda üç nesil varız ama bu muhabbete katılan iki nesil. Üçüncü nesil bu muhabbete katılmak için henüz küçük.
İsmini vermeyeyim; ilk nesilden birisi bir diğerine mesleği ile alakalı bir uyarıda bulunuyor ve yapmış olduğu uyarı kamuya mal oluş ve büyük kitlelerin fikri düzlemde yanlış bilgilendirilme, yönlendirilme ve hatta ibadet hayatını ilgilendirdiği için de ahiretlerine bile etki edebilecek bir mesele. Uyarıyı yapan kişi sözüne sazına itimat edilen birisi. Dolayısıyla herkes pür dikkat ve yaptığı uyarı da gerçekten önemli. Önemli ama bu uzman kişinin söz konusu uyarıyı yapmaya başladığında kurduğu ilk cümle şu oldu: “Aramızda kalsın.”
Sözü bittiğinde ikinci nesil oldukça sert ve haşin bir şekilde devreye girdi: “Neden? Neden aramızda kalsın dedin? Madem bu kadar önemli bir mesele ve halka mal olmuş bir konu, bunun kamuya açık bir şekilde düzeltilmesi gerekmiyor mu?”
Sorunun muhatabı kültürel kodlar, kırılmasın, darılmasın vb. argümanlar etrafında bir şeyler söylemeye çalıştı. Nezaketim müsade etse lafı geveledi derim. Zira söylediği şeyler ne kendisini ne de orada bulunanları tatmin edici mahiyetteydi.
30 yıllık ömrünün 24 yılını Amerika’da geçirmiş ve ilkokuldan üniversite ve mesleki uzmanlığına kadar bütün eğitim ve öğretim hayatını Amerika’da almış olan o genç yeniden söze girdi: “Siz muhabbet ederken aslında başka bir şey düşünüyordum. Yarın ki günümü ve iş planımı yapıyordum zihnimde. Ama “aramızda kalsın” sözü benim bütün dikkatimi bu muhabbete çevirdi. Yaptığınız yanlış. Kültürümüz diyorsunuz, darılmasın, kırılmasın diyorsunuz ve ben bunu anlıyorum ama asıl önemli olan işte bu. Değişmesi gereken bu zihniyet ve bu kültür. Open communication’a (açık ve direkt iletişim) geçmelisiniz. Net olmalısınız. Muhatabınıza karşı dürüst olmalısınız. Hele kamuya mal olmuş böyle bir konuda open communitication’dan başka çareniz yok.”
Şapkamızı önümüze koyup düşünelim. Evet, hukukta kaidedir; ‘usul esastan önce gelir.’ Evet, esasın yanında usule de dikkat edilmelidir. Ama bazen biz usul derken, üslup derken esası unutuyor ve ona çok büyük zarar veriyoruz. Belki de kültürel kodlarımızın doğruluğu ve yanlışlığını sorgulamadan kabul ettiğimiz için farkında olmadan veriyoruz bu zararı. Ama netice değişmiyor. Zarar gören uğruna mücadele verdiğimiz, hayatımıza anlam katan unsur diye nitelendirdiğimiz esaslar ve hakikatler oluyor.
Bu bayramın geride bıraktığı en önemli anektod ve bana verdiği en önemli ders bu oldu. Onun için sizinle paylaşmak istedim. Söz sözüm şu olsun; çocuklarımızdan öğreneceğimiz çok şeyler var.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***