“Bazı uluslar kifayetsiz liderlerce yönetildikleri ve kültürel ve etnik olarak parçalanmış durumda oldukları için işlemez haldeler. Eğitime yatırım yapmak yerine orduya, silahlara yatırım yaparak halklarını korkutuyorlar. Sanayileşmeyi hızlandıracak altyapıyla uğraşmak yerine yolsuzluklarla uğraşıyorlar. Böylece liyakata değil hırsızlığa dayalı bir sistem oluşturarak iktidarda kalıyorlar.”
Michio Kaku
Bu haftaki yazım spor ve siyaset üzerine olacak. Bu yazıyı depremler öncesinde yazmaya karar vermiştim. Fenerbahçe- Adana Demirspor maçında yaşananlardan sonra Fenerbahçe Başkanı Ali Koç’un Divan Kurulu toplantısındaki konuşmasından sonra. Geçen hafta sonu Fenerbahçe ve daha sonrasında Beşiktaş tribünlerinden yükselen “HÜKÜMET İSTİFA” sloganları sonrası ise yazmam gerektiğine kanaat getirdim.
Geçmiş yazılarımı veya beni tanıyanlar koyu bir Fenerbahçeli olduğumu bilir. Yaşım yettiğince de Fenerbahçe’nin farklı branşlarındaki karşılaşmalara giden taraftarım. Bu sene de oğlum Lukas’la sene başında aldığımız kombinelerle maçlara gidiyoruz. Bu sene Fenerbahçe’nin şampiyon olacağını umarak sezona başladık. Başladık ama takım kötü ve saha dışı etkenler sebebiyle hayalimizi imkânsız kılacak gibi.
Fenerbahçe taraftarlarının ve kulübün ruh halini, Kadıköylü olmam ve yıllardır edindiğim tecrübe sayesinde iyi koklayan biriyim. Son Fenerbahçe – Konya maçında ‘’HÜKÜMET İSTİFA’’ sloganları atılırken; bir yandan da taraftarın ruh halini gözlemleme şansım oldu. Gerçekten maça gelen taraftarın psikolojisi ülkedeki herkesin psikolojisi gibi berbat. İnsanların iyice gergin olduğunu hissediyorsunuz. Takım zaten kötü oynuyordu ve maç boyunca depremde yaşanan sorunlar konuşuluyordu. Slogan atılmaya başlanınca yanımda oturan bir taraftar itiraz etti.
‘’Ya neden slogan atıyorlar? Yine bizi şampiyon yapmayacaklar’’ dedi. Yanındaki ise cevap verdi.
‘’Abi niye slogan atılmasın? Zaten bizi şampiyon yapmayacaklar, siyaseten yanlarında saf tutanları kolluyorlar.’’
Aslında her ikisi de spor üzerinden ülke iktidarının eşitlikçi davranmadığı konusunda hemfikirdi. Ülkenin gidişatından duydukları rahatsızlık ortak paydalarıydı. Kaygılı ve küskün ve güvensizlik hakimdi.
Yazımı okuyan bazı arkadaşlar, maçlara giden taraftar kitlesini eleştirebilir. Kendi namıma bu eleştiriyi de üstüme alıyorum. Aslında maçlara gitmenin ülkenin fotoğrafını görmemize olanak sağladığını düşünüyorum. Maçlara gitmek için senelik kombine alıyorum ve tribünde taraftarları tanıma şansım oluyor. Yanımda oturan market sahibi, önümde oturan ithalat yapıyor, arkada oturan emekli doktor ve etrafımda ise genç üniversite öğrencileri yer alıyor. Her kesimin iktidara güven eksikliği duyduğunu söylenilen cümlelerden hemen tespit edebiliyorsunuz. Bu sohbetleri yanınızda oturan insanın AK Parti’yi veya MHP’yi desteklediğini düşünmeden yapabiliyorsunuz. Yani bir yandan artık korkusuzca insanlar feryatlarını söyleyebiliyorlar.
SPOR VE SİYASET
Fenerbahçe Kulüp Başkanı Ali Koç’un Divan Kurulu’ndaki konuşmasını hatırlatmak isterim. Ülkenin, yok sadece ülke demem yanlış olur, dünyanın en büyük işletmelerinin sahiplerinden ALİ KOÇ’un konuşmasını çok önemli buluyorum. Konuşma sporda yaşanan haksızlıkları anlatmanın ötesindeydi, siyasetin zaten sanayileşen spor üzerindeki etkisinin açık ve net beyanı niteliğindeydi. Bunu da ülkenin bir sanayicisi olarak riske girerek yapmış olması çok önemli bir hamle.
Öncelikle Ali Koç’un, Fenerbahçe Kulübü için kara bir milat olan 3 Temmuz 2011 ‘de yaşanan olaylara dair sözleri çok önemliydi. Fenerbahçe’nin o tarihlerde yaşadıklarının çözülmediğine ve daha sonra otobüs kurşunlanma olayına vurgu yaptı. Bu olay için ‘’Hala faili meçhuldür ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin ayıbıdır bu!” demekten çekinmedi. Daha sonrasında söyledikleri de kayda değerdi: “TFF ‘ye saldırı oluyor, ertesi gün yakalanıyor.”, “Maç uğruna, futbol uğruna devleti bile zaafa uğratmayı göze alabiliyorlar.” Ali Koç’un buradaki sistem eleştirisi gerçekten çok önemli. Geçmişte yaşanan olaylarda Fenerbahçe taraftarına sıkılan gazdan ve emniyetteki polislerle konuşmasından da bahseden Koç, “Ne oldu? Gaz sıkmadınız bu sefer.” diye polise sorduğunda, emniyetten aldığı cevabı Divan Kurulu’nda anlattı; “Organik gaz sıkıyoruz.” Koç, “2011 ‘den bu yana yaşananlar sadece futbolla anlatılacak bir şey değildir. Demek ki biz bu sistemin parçası değiliz.” diyerek esas meseleden bahsetmiş oldu.
“Faili meçhul bulunmuyorsa, ülkemize saldıran terör örgütüne karşı tek savaşan Fenerbahçe ise, Fenerbahçe’nin mağdur edildiği, haksızlığa uğradığı, maddi manevi çektikleri karşısında hiçbir devlet, hükümet, siyaset; biz bunları nasıl gidereceğiz demiyorsa, bunlar da işin içindedir.” sözleri ise Divan Kurulu’nda ayakta alkışlandı. Ayrıca Koç, Deniz Feneri davasına gizlilik gelmesini hatırlattı ve Fenerbahçe’nin sistemin içinde olmamasından dolayı Fenerbahçe hakkında medyada yalan haberlerin yayınlandığına işaret etti.
“Karar vermemiz lazım. Figüran mı olacağız, yoksa uzun vadeli çıkarları müdafaa etmek adına, ülke futbolunu temizlemek adına bugünlerden feragat mı edeceğiz? Buna karar vermemiz lazım.” sözleri çok önemli bir çıkıştı.
Bu sözleri sadece futbol sorunu ya da bir spor takımının yaşadığı sıkıntılar olarak yorumlayanlar olacaktır. Bana göre ise sistemin dışına itilen, çoğunluğu muhalif taraftarı ve yönetimi olan bir sivil toplum kurumunun siyasete ve yaşananlara gösterdiği tepki olarak okunmalı.
Tabii sadece Kulüp Başkanı Ali Koç olarak değil, aynı zamanda ülkenin en büyük şirketlerinin sahibi olan Ali Koç olarak bu çıkışı yaptı. Ülke piyasalarında da siyaseten sıkışan atmosferi ifade etmiş oldu.
Deprem felaketi sonrası Ali Koç’un konuşması gündemden hızlı bir şekilde düştü. Fakat iktidar yapısının deprem bölgelerinde kurtarma çalışmalarında ve depremden etkilenen illerimize yardım götürmede yetersiz kalması sonucunda Fenerbahçe ve Beşiktaş maçlarında atılan “HÜKÜMET İSTİFA” sloganlarının etkisi giderek büyüyecek gibi. Bu sloganların önüne geçmek için 6222 sayılı kanun kapsamında, “spor müsabakalarından men” tebligatlarının gitmeye başladı. Yani ifade özgürlüğünü engellemek için yine yasaklarla çözüm arayışı
Beşiktaş üyeliğinden istifa eden MHP lideri Devlet Bahçeli ile başlayan ve sonrasında iktidar yanlısı yöneticilerin de bu takımlardan istifa furyasını okuduk. Fenerbahçe- Kayserispor maçı için deplasman tribünlerine getirilen yasak, aslında bu tepkilerden ciddi rahatsızlık duyulduğunu ve çekinildiğini gösteriyor. Bu duruma yine Fenerbahçe yönetimi yüksek perdeden itiraz etme hazırlığında.
İktidarın toplumların sesini duymayarak, bu alanları bile yasakçı zihniyetle susturma çabasının artışını muhtemelen göreceğiz. Fakat Türkiye’nin en büyük taraftar grupları ve buna destek veren Anadolu kulüplerinin de olması, iktidarı epeyce zorlayacaktır. Bu yasakların ters tepmesi şaşırtıcı olmayacaktır.
Gerçekten bu topraklar çok zor bir süreç yaşıyor. Deprem felaketiyle acılar en üst seviyeye ulaştı. Ülke genelinde, demokrasi sorunu iyice derinleşirken, iktidarın halklar üzerindeki etkisinin gün be gün azaldığını görmek mümkün. Bu topraklarda şu anda dindarından kadınına, hangi sınıftan gelirse gelsin herkesin iktidarın yaratmaya çalıştığı sistemle büyük sorun yaşadığını görüyoruz. Devlete bağlı kurumlarda nitelikli yöneticilerin eksikliği özellikle, bu depremle daha fazla fark edildi.
Önümüzde seçimler var. İktidar, Meclis’ten geçen ve hali hazırda haksızlıklarla dolu olan yeni EYT yasasıyla yıllardır çözmek istemediği sorunları çözer gibi yaparak, seçimleri tekrar kazanmaya çalışacak. Tarihi bu süreçte, tüm muhalefet kendine düşeni yapacak mı göreceğiz.
Her ne olursa olsun, umutla tüm baskılara direnen vicdanlı seslerin duruşu, gelecekte hep hatırlanacak.
HURMÜZ DİRİL NEREDE?
Şırnak’ın Beytüşşebap ilçesine bağlı Mehrê (Kovankaya) köyünde yaşayan Keldani toplumundan, 65 yaşındaki Şimuni Diril ve 71 yaşındaki Hurmüz Diril, çocuklarının ifadesine göre 8 Ocak 2020 günü ‘yok’ oldular. Sonrasında Şimuni Diril’in ölü bedeni bulundu. Hurmiz Diril’in ise akıbeti belli değil. Bu coğrafyanın en eski halklarından olan ve yıllar sonra doğduğu topraklara dönen bu insanlara kimin ve ne için zarar verdiğine dair hiçbir hukuki sonuç ortaya çıkmadı. Ben de bu haftaki yazımda sormak istiyorum. HURMÜZ DİRİL nerede ve ŞİMUNİ DİRİL’i kim katletti?
Murad Mıhçı: Ermeni yazar, siyasetçi, aktivist. 1975’te İstanbul’da doğdu. 2010’da Eşitlik ve Demokrasi Partisi Parti Meclis üyesi oldu. 2014’te İstanbul Halkların Demokratik Partisi İl yönetiminde görev alıp basın sözcüsü görevini yürüttü. 2015 yılında yapılan 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde HDP İstanbul 1. Bölge Vekil adayı oldu. 2016 ve 2017 ‘de Halkların Demokratik Partisi 2 Kongresi’nde Parti Meclis ve Merkez Yürütme Kurul üyesi görevlerini üstlendi. Halklar İnançlar ve Genişleme Komisyonlarında çalışma yürüttü. Turnusol, Agos Gazetesi (misafir yazar), Demokrat Haber’de yazarlık yaptı. ”Yeniden İnşa Et ” kitap yazarlarından.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***