Kahramanmaraş merkezli deprem felaketinin yaşanmasının ardından kamuoyunda Türkiye’nin afetlere ne kadar hazırlıklı olduğu tartışması sürüyor. Uzmanlar depremde yıkımın önlenmesinin yanı sıra afet sonrasına yönelik alınması gereken önlemler konusunda da endişeli. 6 Şubat depremlerinden kurtulanların konakladığı geçici barınma alanlarında yaşanan sıkıntılar da Türkiye’de toplanma ve barınma alanlarının durumunu gündeme taşıdı.
İzmir’in Hatay semtinde 246’ncı sokakta bulunan “Afet ve Acil Durum Toplanma Alanı”, afet sonrasına yönelik tedbirsizliği gözler önüne seriyor. Yaralılara ilk müdahaleden depremzedelerin güvende tutularak ihtiyaçlarının karşılanmasına kadar pek çok süreçte hayati önem taşıyan bu alan, otopark olarak kullanıldığı için afet anında girilmesi dahi olanaksız.
Toplanma alanı içinde “Tehlikeli bölge, girilmez” tabelasının da asılı olduğu çitlerle çevrili bir doğalgaz deposu bulunması ve alanın doğrudan binaların bitişiğinde yer alması da ikincil afetlere davetiye çıkarıyor.
“Her boş alan deprem toplanma alanı vasfı taşımaz”
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Zafer Mutluer’e göre, bu örneği Türkiye’nin dört bir yanında görmek mümkün.
30 Ekim 2020’de İzmir’deki depremin ardından kentteki toplanma alanlarını incelediklerini söyleyen Mutluer, “Belirlenen toplanma alanlarına nüfusa oranla baktığımızda, İzmir ölçeğinde örneğin yeterli olduğu görülebiliyor. Ancak bu toplanma alanlarının eşit bir şekilde dağılıp dağılmadığı ve herkesin erişimine uygun olup olmadığı meselesi önemli. Öte yandan toplanma alanı olarak belirlenen alanlarda mekanı kısıtlayan birtakım kullanım veya unsurların varlığı gibi nitelikle ilgili birtakım sorunlar da mevcut. Hatay’daki bu örnek, otopark olarak kullanılan bir alan ve muhtemelen afet anında orada araçlar duruyor olacak. Yani toplanmaya müsait bir nitelikte değil” dedi.
Her boş alanın toplanma alanı vasfı taşımadığını vurgulayan Mutluer, “Doğrudan binaların bitişiğinde yani olası enkazların yanındaki, mesafenin gözetilmediği alanlarda toplanma alanlarının var olduğunu gördük. Sadece kullanım değil, toplanma alanı olarak belirlenmiş alanın yapısal unsurları da önemli. Yani sık ağaçlık dokunun varlığı, koca bir trafonun varlığı ya da bir doğalgaz regülatörü olmamalı. Bunlar aslında o alanı işgal eden unsurlar. Kaldı ki sadece bu da değil, Bayraklı’da örneğin toplanma alanlarının geçici barınma alanına da dönüştüğünü gördük. Hızlıca oralarda çadırlar kuruldu. Bu alanlarda temiz su, atık su yönetimi, elektrik altyapısı gibi unsurların da olmadığını görmüş olduk. Dolayısıyla toplanma alanlarının bahsettiğimiz altyapıya da ihtiyacı olduğunu söylemek mümkün. Yani sadece boş ve yeşil bir alanın, içindeki kullanımlardan veya yapısal unsurlardan bağımsız olarak toplanma alanı olduğunu söylemek mümkün değil. Burada detaylı, kapsamlı bir tespite ihtiyaç var” diye konuştu.
AFAD’a göre toplanma alanı kriterleri
Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) internet sitesinde, toplanma alanları “afet ve acil durumlar sonrasında geçici barınma merkezleri hazır olana kadar geçecek süre içinde paniği önlemek ve sağlıklı bilgi alışverişini sağlamak amacıyla halkın tehlikeli bölgeden uzaklaşarak toplanabileceği güvenli alanlar” olarak tanımlanıyor. Belediyelerce belirlendiği ifade edilen bu alanların “Muhtarlıklar, Kaymakamlıklar ve Valilikler ile koordineli bir şekilde Tahliye ve Yerleştirme Çalışma Grubu Ana Çözüm Ortağı İl Jandarma Komutanlıkları tarafından kontrol edilmekte” olduğu belirtiliyor.
AFAD, toplanma alanlarının konumunun belirlenme kriterlerini İse şöyle sıralıyor: “Bölgedeki nüfus yoğunluğu, alanın ulaşılma ve tahliye edilme kolaylığı, alanın mümkün olduğunca engellilerin ve yaşlıların ulaşımına uygun olması, ikincil tehlikelerden uzaklığı, mümkün olduğunca engebesiz düz arazilerde yer alması, konut alanlarına yakın ancak yapısal ve yapısal olmayan unsurlardan etkilenmiyor olması, elektrik, su, tuvalet gibi temel ihtiyaçlar ve benzeri unsurların karşılanabileceği yapılara yakın olması.”
“Hızlıca kurulan geçici barınma alanlarının hem yer seçimi konusunda hem de yerleşim bakımından uygun olmadığını gördük”
VOA Türkçe’ye konuşan Mutluer, Kahramanmaraş depremleri sonrası bu kriterlerin öneminin bir kez daha ortaya çıktığını söyledi.
Geçici barınma alanlarında da bu uygulamaların hayata geçirilemediğini ifade eden Mutluer, “Hızlıca kurulan geçici barınma alanlarının hem yer seçimi konusunda hem de yerleşim bakımından uygun olmadığını gördük. Örneğin Hatay’da daha sonradan 6,4 büyüklüğünde gerçekleşen depremde tsunami uyarıları yapıldı, bir panik ortamı oluştu. Neden bu panik havası oluştu? Çünkü deniz seviyesine çok yakın bir alanda bir geçici barınma alanı yer alıyordu. Öncelikle bu barınma alanlarının yağmur, sel, yangın gibi tehlikelere karşı dirençli olması gerekiyor. Yer seçiminde su havzalarından 3 metre yükseklikte olması gerekiyor. Yağmurda suyun akışının sağlanması için yüzde 2 ila 6 arası bir eğimde belirlenmesi gerekiyor. Yerleşimde de çadır kümeleri arasında veya konteyner kümeleri arasında belli mesafelerin bırakılması gerekiyor. Bunun dışında güvenli, girişi tanımlı bir nizamiyesi olan, ortak kullanımların, gıda dağıtımının, sanitasyon alanlarının da erişiminin eşit bir şekilde sağlanabilmesi gerekiyor” diye konuştu.
Mutluer, özellikle afet sonrasında tuvalet alanları ile temiz ve atık su yönetimi konusunda ciddi sorunlar yaşanmakta olduğuna da değindi.
“Afet sonrası toplanma alanları alışveriş merkezlerine dönüştürüldü”
AFAD’ın en son 2020 yılının Kasım ayında yaptığı açıklamada, Türkiye’de toplamda 18 bin 910 toplanma alanı olduğu bilgisi yer alıyor. Ancak afet toplanma alanları üzerine alışveriş merkezi ve gökdelenler inşa edildiği yönünde eleştiriler de sıkça gündeme geliyor.
Mutluer, bu alanların imar planı değişikliklerine karşı korunması gerektiğini söyleyerek, “Toplanma alanları ve geçici barınma alanları gündelik yaşantıda farklı kullanımlara konu olabilir, imar planlarında farklı kullanımlar belirlenebilir. Park alanları, pazar yerleri, stadyumlar, hipodromlar; bunlar olabilir. Ancak afet sonrası toplanma alanı olarak belirlenmiş kamusal alanların da süreç içerisinde plan değişikliğine konu olabildiğini görüyoruz ve bu alanları kaybedebiliyoruz. Bu ülkemizde çokça görüldü, İzmir’de de görüldü. Afet sonrası toplanma alanları alışveriş merkezlerine dönüştürüldü, inşaatlar yapıldı. Bu alanları korumaya ihtiyacımız var” dedi.