Anayasa’nın 10. Maddesini hayata geçirmek yerine, tam tersine hareket eden siyaset kurumu nedeniyle Cumhuriyetin 100. yüzyılda, Türkiye’nin gemisi kayalara çarpmış durumda. Kımıldamıyor. Her gün biraz daha batıyor.
Siyaset kurumu tarafından iptal edilmiş olan 10. Maddeyi anımsayın:
“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.”
Ama iktidar, anayasanın bu emrini yerine getirmiyor.
xxxxxx
Türkiye’nin gemisi karaya oturmuş kımıldayamıyorken Birleşmiş Milletler merkezinde Rena Lee, “Gemi kıyıya ulaştı” diye bağırıyordu.
Rena Lee kim?
Okyanuslar ve Deniz Hukuku Büyükelçisi… Singapur Dışişleri Bakanı’nın Özel Temsilcisi ….
Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi kapsamında, “ulusal yetki alanları dışındaki alanlardaki deniz biyolojik çeşitliliğinin korunması ve sürdürülebilir kullanımının sağlanması” konferansının 2018 yılından beri başkanı olan kadın diplomat…
“Gemi kıyıya ulaştı” diye bağırarak insanlık için çok önemli bir anlaşmanın sağlandığını haber veriyordu.
xxxxxx
Okyanusun “insanlığın ortak malı olarak korunması ve gözetilmesini” sağlayan bu anlaşmanın resmi 4 ama gayrı resmi on beş-yirmi yıla varan bir geçmişi var.
Konferans delegeleri metni nihai hale getirdiler, şimdi altı resmi BM diline çevrilecek …
Daha sonra kısa bir oturumda kesin olarak kabul edilmesi ardından da en az altmış devlet tarafından onaylanması gerekecek…
xxxxxx
Uzun süredir göz ardı edilen okyanuslar dünya yüzeyinin yarısını ve denizlerin yüzde %60’ını oluşturuyor…
Şimdi olağanüstü zenginlik üreten bu alanlar, insanlığın birlikte hareket ederek bilinçli ve kurallı bir biçimde kullanacakları ortak malı oluyor…
xxxxxx
Antlaşma, önsözünde hedefini ortaya koyuyor.
Bilhassa iklim değişikliğinin ısınma ve oksijensizleşme gibi deniz ekosistemleri üzerindeki etkilerinden kaynaklanan biyoçeşitlilik kaybını ve okyanus ekosistemlerinin bozulmasını tutarlı ve işbirlikçi bir şekilde ele alma ihtiyacını kabul eder.”
Metin, uluslararası sularda gerçekleştirilen faaliyetlere ilişkin de özel kurallar getiriyor:
Anlaşma, okyanuslardan elde edilecek potansiyel geliri daha az gelişmiş ülkelerle adil bir şekilde paylaşmayı ve açık bir dijital platform sayesinde okyanuslardaki faaliyetleri şeffaf hale getirmeyi de hedefliyor.
xxxxx
Amacı iklim değişikliğinin etkilerinden kaynaklanan bozulmayı sınırlamak, okyanusları kirlilikten ve aşırı kullanımdan korumak ve kazanımları adil paylaştırmak olan bu tarihsel adım, ne gariptir ki 3 tarafı denizlerle çevrili Türkiye’de bir gazoz kapağının açılması kadar bile ses çıkarmadı…
Ne yetkililerden ses soluk çıktı ne de kamuoyundan…
Soluduğumuz oksijenin yarısını sağlayan ve insan faaliyetlerinden yayılan CO2’nin önemli bir bölümünü emerek küresel ısınmayı sınırlayan, genellikle mikroskobik bir biyolojik çeşitlilikle dolu bu okyanusları korumanın önemi bize pek hitap etmiyor…
Halbuki bu anlaşma, jeopolitik gerilimlerin ve çok taraflılığın ilişkileri baltaladığı bir dönemde cesaret verici bir işareti de içeriyor. Çünkü bu konuda ABD, Avrupa Birliği ve Çin geniş bir hoşgörü çerçevesinde ortak hareket ediyor.
xxxxxx
İnsanlık okyanusları ortak malı haline getirip, yer küreyi korumak için gemisini açık denizlerde daha da kararlı yüzdürme kararı aldı…
Biz bununla ilgilenmedik de duymadık da…
“Irk, din, mezhep” sömürüsü üzerinden siyaset yapma ilkelliğindeki 3 tarafı denizlerle çevrili Türkiye’nin gemisi karaya oturmuş vaziyette çünkü…
Biz daha insanları depremden koruyamıyoruz, depremzedelere sağlam bir çadır, temiz bir su veremiyoruz, insanlık alemindeki gelişmelerden çok uzakta kendi çaresizliğimizde kıvranıyoruz.
xxxxxx
Önümüzdeki seçim, insanlık alemindeki gelişmelerden kopuk bir halde siyasetin ilkelliğinde acılarla kıvranan bu toplumu, yeniden insanlığa bağlayacak bir köprüyü inşa edecek diye de bir umudumuz var.
Bu umut gerçekleşirse, depremlerde insanlarımızı kurban vermeyeceğiz, çocuklarımız açlık çekmeyecek, yargının adaletine güveneceğiz ve biz de insanlıkla birlikte “gemi kıyıya ulaştı” diye bağıracağız…. İnsanlıktan ve okyanuslardan payımızı alacağız.
Mehmet Altan: İlk imzası 15 yaşında yayınlandı.20 yıl Sabah,6 yılda Star gazetelerinde baş yazarlık ve yazarlık, televizyon programcılığı ve yorumculuk yaptı. 30 yıl boyunca İstanbul Üniversitesi’nde hocalık yaptı.1993 yılından beri profesör. Yayınlanmış 40 civarında kitabı var.15 Temmuz sonrası Anayasa’nın 19.,26. ve 28. maddeleri yok sayılarak tutuklandı.21 ay cezaevinde kaldı. AYM,AİHM ve Yargıtay kararları ile hak ihlaline uğradığı saptandı. 29 Ekim 2016 tarihinden beri KHK’lı.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***