14 Mayıs’ta yapılacak cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve muhalefetteki Millet İttifakı’nı bekleyen zorluklar, Washington’daki düşünce kuruluşu Demokrasileri Savunma Vakfı’nda düzenlenen bir panelde masaya yatırıldı.
Freedom House’un kıdemlı araştırma direktörü Nate Schenkkan’ın moderatörlüğündeki panelde, Türk iç siyaseti ve dış politikası uzmanı Sinan Ciddi, Dış İlişkiler Konseyi’nde Ortadoğu çalışmaları alanında kıdemli araştırmacı olarak görev yapan Henri Barkey ve Ortadoğu Demokrasi Projesi Türkiye Programı Direktörü Merve Tahiroğlu konuşmacı olarak yer aldı.
Türkiye’de Gezi Davası ile birleştirilen 15 Temmuz darbe girişimi davasında yargılanan Barkey, seçimleri kimin kazanacağının büyük ölçüde HDP’nin kapatılıp kapatılmayacağına bağlı olduğunu söyledi.
Anayasa Mahkemesi’nin HDP hakkındaki kapatma davasında, sözlü savunma tarihini 11 Nisan’a ertelemesine dikkat çeken Barkey, “Tarihi açıkladıkları gün, herkesin Yüksek Seçim Kurulu’na aday listesini vermek zorunda olduğu 10 Nisan’dan bir gün sonra olacak. Bunu yaptıktan sonra isimleri değiştiremezsiniz. Yani ayın 11’inde ya da Nisan sonunda da olabilir, partiyi yasaklarlarsa, o zaman tüm bu adaylara ne olur emin değilim. Zamanında başka bir parti kuramazlarsa HDP’den aday gösterilen tüm bu insanlara ne olacak? Peki bu, tüm HDP seçmenlerinin haklarından mahrum bırakılacağı anlamına mı gelecek?’’ diye sordu.
HDP yasaklanırsa öfkeli seçmenin CHP’ye kitlesel olarak oy verme ihtimalini dile getiren Barkey, “Bu da CHP’nin açık ara en büyük parti olacağı ve kendi zaferini garantileyeceği anlamına geliyor. Dolayısıyla Erdoğan’ın ne yapacağı belli değil. Çünkü kapatsa da başı belada, kapatmasa da. Yani bu büyük ölçüde onun hesaplamalarına bağlı. Yani özünde Kürt meselesi kritik’’ dedi.
“Akşener, Demirtaş’ın sorularını görmezden gelecek”
Henri Barkey, hapiste olan HDP’nin eski lideri Selahattin Demirtaş’ın Meral Akşener’e gönderdiği açık mektuba değinerek, İYİ Parti’nin tutumunu da sorguladı.
Akşener’in, MHP lideri Devlet Bahçeli kadar “gerçek faşizmin sınırında” olmasa da çok Kürt karşıtı bir milliyetçi olduğunu savunan Barkey, İYİ Parti liderinin Demirtaş’ın mektubuna yanıt vermeyeceği öngörüsünde bulundu.
Demirtaş mektubunda, HDP’li seçmen olarak benim oyumu istiyor musunuz? Benim de oyumla Cumhurbaşkanlığı Yardımcılığı ve bakanlık koltuklarına oturacağınıza göre beni nasıl ikna etmeyi düşünüyorsunuz?’’ diye sormuştu.
“Çetrefilli bir bale gösterisi”
Barkey, “Belli ki bu sorulara cevap vermeyecek. Ancak Türk aşırı sağının bir ürünü olduğu için çok karmaşık bir oyun oynuyor. Biraz merkeze kaymış durumda. Sayın Erdoğan ile ittifak halinde olan Sayın Bahçeli kadar aşırıcı bir isim değil ama merkeze de daha fazla kayamaz çünkü o zaman seçmen tabanının bir kısmını Sayın Bahçeli’ye kaptırma riski var. Bu da koalisyon için bir kayıp olacaktır. Yani bir bakıma, onun açısından baktığımızda da vermesi gereken zor bir karar var. Bence yapacağı şey Demirtaş’ın sorularının çoğunu görmezden gelmek olacak, bu da kendi tabanı için iyi olacak ama aynı zamanda düşmanlaştırıcı da olmayacak” yorumunda bulundu.
Barkey, siyaset sahnesindeki durumu, “Erdoğan’dan Akşener’e kadar herkesin bir tür balerin olmak zorunda kalacağı çok çetrefilli bir bale gösterisi olacak” diye özetledi.
“Süreç parlamenter demokrasiye geri dönmekle ilgili olmalıydı’’
FDD için “Erdoğan Sonrası Türkiye” başlıklı 32 sayfalık incelemesi geçen hafta yayınlanan Sinan Ciddi, Altılı Masa olarak bilinen Millet İttifakı’nın çalkantılı cumhurbaşkanlığı adaylığı açıklaması ve bundan sonraki sürece temkinli yaklaşanlardan.
Ciddi, prosedürel gerçekler ile siyasi gerçekler başlıkları altında topladığı nedenlerle, hala kötümser olduğunu söyledi.
Muhalefetin cumhurbaşkanlığı adayı olarak çıkardığı CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun ideal isim olmadığını savunan Ciddi, “Onu tercih etmediğim için değil, sadece rakamlarla gitmeye çalıştığım için ve rakamlar bana hala Ekrem İmamoğlu’nun ya da Mansur Yavaş’ın temiz bir oylamada seçimi daha yüksek bir farkla alacağını, Erdoğan’ı yenmek için daha güvenli bir fark atacağını gösteriyor” dedi.
Ciddi ayrıca prosedürel gerçekte sürecin cumhurbaşkanlığı ile ilgili olmaması gerektiğine dikkat çekerek, “Türkiye’yi parlamenter demokrasiye geri döndürmek için cumhurbaşkanlığını kazanmakla ilgili olması gerekiyordu, muhalefetin adayın kim olacağı konusunda bu kadar uzun süredir el ovuşturması ve tartışması bana cumhurbaşkanı olmaya büyük ilgi duyduklarını gösteriyor. Neden? Bana, Türkiye’nin başkanlık sisteminden çıkarılmasına daha az odaklanılmış gibi geliyor’’ ifadelerini kullandı.
Sinan Ciddi, kötümserliği arttırdığını söylediği siyasi gerçekleri ise, “Türkiye’nin gelmiş geçmiş en yozlaşmış, acımasız ve bana göre gayrimeşru cumhurbaşkanıyla karşı karşıyayız. Adaylık için uygun olup olmadığını tartışmıyoruz bile. Üniversite diploması yok. Ama yine de adaylığını koyuyor. Oyunun kurallarına uymaya istekli olmadığını gördük. 2019’da İmamoğlu İstanbul oylarıyla kesin olarak seçildiğinde, oylamayı iptal etti. Dolayısıyla gerçekten zor bazı sorunlarımız var. Seçim sürecini yöneten bir Yüksek Seçim Kurulu var ve ağzına kadar Erdoğan’a sadık kişilerle dolu. Seçim hukukunu uygulayacaklarından nasıl emin olabiliriz ki geçmişte uygulamadılar. Mevcut yasaya ve prosedüre aykırı davrandılar. Mühürsüz oy pusulalarının sayılmasına izin vermediler mi?’’ diye konuştu.
“Türkiye’de özgür ve adil bir denge olmasını sağlamak için gözlemcilere izin verilecek mi? Depremden etkilenen bölgelerde seçmenlerle ve oy verme süreciyle ilgili ne yapılacak?” gibi soruları da gündeme getiren Ciddi, başkanlık sistemiyle ilgili yaşanabilecek bir sıkıntıya da dikkat çekti. Ciddi, “Bu yeni başkanlık sistemi altında iktidar transferi süreci daha önce hiç test edilmedi” dedi.
Uluslararası toplum ve seçim gözlemcileri vurgusu
Ortadoğu Demokrasi Projesi Türkiye Programı direktörü Merve Tahiroğlu ise Türkiye’deki seçimler konusunda iyimser olmak ve muhalefetin kazanması için son 20 yılda hiç olmadığı kadar çok neden olduğunu söylese de özgür ve adil bir seçim beklemediğini söyledi.
Türkiye’de ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü olmadığını hatırlatan Tahiroğlu, “Türkiye’de herkes Erdoğan’ın medyanın yaklaşık yüzde 90’ını kontrol ettiğini zaten biliyor. Ancak öte yandan, bu nedenle herkes sosyal medyada. Twitter’daki konuşmaların yaklaşık yüzde 5’inin Türkçe olduğunu duydum. Bu Arapça’dan çok daha yüksek ve İspanyolca oranına yakın. Bunun da bir sebebi var. Medyanın büyük bir kısmı Erdoğan’ın kontrolu altında ama çoğu insan bununla pek ilgilenmiyor” dedi ve sosyal medyanın çok büyük bir rol oynayacağı görüşünü paylaştı.
Hükümetin elbette sosyal medyaya erişimi engelleyebileceği ya da kısıtlayabileceğini belirten Tahiroğlu, “En büyük korkularımdan biri de bu. Seçim öncesinde değil ama seçim günü, özellikle de oylar sayılırken bu tür bir engelin, seçimin ve seçimin bütünlüğünün karşı karşıya olduğu başlıca tehditlerin arasında önemli olduğunu düşünüyorum’’dedi.
Bu noktada uluslararası toplumun baskı yapması gerektiğini ve sivil topluma çok iş düştüğünü kaydeden Türkiye uzmanı, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı yetkilileri gibi seçim gözlemcileri sayesinde seçimlerde hile yapılmasının önlenebileceği görüşünü paylaştı.
Milley’nin ziyareti Erdoğan’a seçim mesajı mıydı?
Henri Barkey ise uluslararası toplumun Türkiye’deki seçimler için elinden neredeyse hiçbir şey gelmeyeceğini zira bu seçimin Erdoğan için varoluşsal bir mesele olduğunu söyledi.
Barkey, “Yani eğer bir mesele varoluşsalsa, ABD’nin ya da Avrupa’nın ‘eğer hile yaparsan X, Y ve Z’yi yaparız’ demesinin o kişiyi caydıracağını mı düşünürsünüz. Hayır’’ dedi.
Ancak Barkey, ABD Genelkurmay Başkanı’nın geçen hafta sonunda Suriye’nin kuzeyine yaptığı sürpriz ziyaretle bir mesaj vermiş olabileceği yorumunda da bulundu.
Barkey, “Endişelerden biri Erdoğan’ın kuzey Suriye’de kriz üretebileceği ve asker gönderebileceğiydi çünkü bu milliyetçi oyları harekete geçirerek insanları bir bayrak etrafında toplayabilir. Bu, çoğu siyasetçinin geçmişte uyguladığı geleneksel bir yöntem. Ancak General Milley bu hafta Suriye’nin kuzeyindeydi ve bence bu, Erdoğan’a ‘Suriye’nin kuzeyiyle uğraşma. Ne yaparsan yap, bu kabul edilmeyecek’ mesajı vermenin en açık yolu. Bence bu bir sinyal ve bilmiyorum belki Milley gitmek istedi, siyasi olmayabilir. Kimse bana öyle ya da böyle bir şey söylemedi. Ama bana göre bu çok açık bir sinyaldi. Yani evet, biz mesaj gönderebiliriz. Bizden kastım Avrupa ve ABD mesaj gönderebilir ama Erdoğan’ın dinleyip dinlememesi ayrı bir konu. Geçmişte bizi pek ciddiye almadığını gördük. Yani evet, belki mesaj vermeliyiz ama fazla bir şey beklememeliyiz’’ ifadelerini kullandı.