YORUM | EKREM DUMANLI
İngilizlerin prestijli gazetesi The Independent, geçtiğimiz günlerde yayınladığı bir makalede “Otokratlar Erdoğan’ı kurtarmak için birleşti” diyor. Haksız da sayılmaz. Bir zamanlar kanlı bıçaklı olduğu Suudi Arabistan’dan, 15 Temmuz’un sponsoru olmakla suçladıkları Birleşik Arap Emirlikleri’nden ve tabii ki Rusya’dan oluk oluk para akıyor Türkiye’ye. Enflasyonun korkunç boyutlara ulaştığı, ekonomik krizin günlük hayatta herkes tarafından hissedildiği bir dönemde Erdoğan’ın son umudu dış politika. Bir yandan kriz içinde kıvranan piyasaya sıcak para aktarılıyor; diğer yandan da ‘dünya lideri’ pozları verilerek yerinin doldurulamayacağı vurgulanıyor…
Sadece Rusya, Çin, Suudi Arabistan, BAE, İran gibi ülkelerden medet umulmuyor aslında. Ekonomik ve siyasi ilişkilerin zembereği durumunda olan Batı ile de mesafe alınmaya çalışılıyor. Mesela Cumhurbaşkanı sözcüsü İbrahim Kalın, Washington’a gelerek bir dizi görüşme yapıyor, uzlaşma zemini arıyor. Acaba ne vaat ediyor, nasıl bir sonuç alıyor bilemiyoruz. Ne var ki eli boş döndüğüne dair emareler çok aşikâr.
Mesela yarın (28 Mart) yapılacak Demokrasi Zirvesi’ne 120 ülke çağrıldı ama Türkiye yine davet edilmedi. Yine diyorum, çünkü ilk zirve 2021’de yapılmış, tepkilere ve eleştirilere rağmen Türkiye davet edilmemişti. İkinci zirve için daha önce çağrılmayan sekiz ülkeye davetiye ulaştı; ancak Türkiye ve Macaristan’a karşı sergilenen boykot devam ediyor. Mozambik, Tanzanya, Honduras, Fildişi Sahilleri, Bosna Hersek gibi ülkeler yarınki görüşmede temsil edilirken Türkiye’nin 120 ülke arasına (demokrasi bağlamında) alınmamış olması, Batı’dan bakıldığında ortaya çıkan Türkiye manzarası açısından önemli bir gösterge.
22 Mart’ta DW Türkçe ’de ilginç bir analiz yayınlandı. Değer Akal imzası taşıyan haberde “Türkiye’de adil ve özgür bir seçim olabilecek mi, seçim hilesi olası mı, bunun sonuçları ne olur, Alman hükûmetinin görüşü ne” gibi sorulara cevaplar aranıyor. Adil ve özgür bir seçim ortamından söz etmenin çok zor olduğunu açıkça beyan ediyor Alman hükümeti. Oy sayımında “ciddi boyutta bir manipülasyon” beklemiyorlarmış. Buna rağmen “medyaya, muhalefete ve sivil topluma artan baskılar”dan söz ediliyor…
Demem o ki Erdoğan rejiminin Batı’daki imajı feci bir manzara arz ediyor. Peki, kendisine destek veren Çin, İran, Suudi Arabistan ve Rusya gibi ülkelerde Erdoğan’a güven var mı? Kesinlikle hayır.
Erdoğan ve ekibinin “şerefsiz” diye nitelediği Birleşik Arap Emirlikleri’ni 15 Temmuz darbesinin faili ilan ettiğini kim unutabilir ki!
Ya da Suudi Veliaht Prens Selman’ı Gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın katili ilan etmesini, Suudlu yetkililer akıllarından çıkarabilir mi?
Rus savaş uçağı vurulduğunda “Emri ben verdim” diye üst perdeden ahkam kesen Erdoğan’ın daha sonra Putin’in ayağına gidip süklüm püklüm özür dilemesini, Rus devleti tarihin tozlu sayfaları arasına gömer mi?
Peki bu gerçeklere rağmen nasıl oluyor da bazı ülkeler Türkiye’ye para akıtıyor, imaj desteği veriyor? Sebebi gayet açık. Devletler defolu liderle çalışmayı kendi menfaatleri açısından daha faydalı buluyor. Zaten ekonomik krizle boğuşurken, bir de on binlerce insanın vefat ettiği deprem yüzünden beceriksizliği tescil edilmiş ve iyice köşeye sıkışmış bir Erdoğan’dan söz ediyoruz.
Eski ekonomi bakanı Mehmet Şimşek’i “huzur”a kadar çağırıp, ekonomiyi diriltme teklifi yapan ama keskin bir ret cevabı alan Erdoğan’ın iç politikada işi bir hayli zor. Depremin altında kaldığı çok net. Baskıcı politikaları nedeniyle insanların bunaldığı tartışma götürmez bir gerçek. Hazinesi iflas etmiş bir hükûmet, sürekli para basarak (dolayısıyla enflasyonu çıldırtarak) yalancı bir bahar havası estirerek seçim kazanmaya çalışıyor.
Tek çare kalıyor Erdoğan için; o da bir zamanlar düşman ilan ettiği ve hatta seçmenini o ülkelere karşı kışkırtarak kendi saflarını sıklaştırmayı denediği devletlerden medet ummak. Suriye ile anlaşabilmek ve Esed’le yeniden dost olabilmek için her türlü diplomatik yolu denemesi bir çıkış yolu aramasının neticesidir. Mısır’a şirin görünebilmek ve en ağır hakaretlerde bulunduğu Sisi’nin gözüne girmek için el etek öpmesi boşuna değil. Daha yakın zamana kadar “Bir gece ansızın gelebiliriz” diye tehdit ettiği Yunanistan’a dostluk mektupları yazmasının bir sebebi var.
Dünya lideri imajının yanına “SSK müdürü” diye küçümsediği Kılıçdaroğlu figürünü yerleştirmek istiyorlar. Ve ülkenin itibarı için halkın desteğini bekliyorlar. En çok güvendikleri ülke ise Rusya. Gözleri yollarda Putin’i bekliyorlar. Peki Putin (ve diğer medet umulan devlet yöneticileri) Erdoğan rejiminin tükenişini görmüyor mu? Görmez olurlar mı hiç! O yüzden destekçi ülkelerin bir B planı da var. Erdoğan’ın tükenişini görmemek için kör olmak lazım. Bu gerçeğe vâkıf olan Erdoğan ve ekibi meseleye bir de şu açıdan bakıyorsa şaşırır mısınız: “Amerika seçimlerine bile müdahale etmekle suçlanan Rusya, elindeki bütün imkanlarını ister imaj çalışması için, isterse seçimleri manipüle etmek için Erdoğan lehine seferber eder mi?
Tükenmişlik sendromunun son aşamasında olan Erdoğan rejimi bitkisel hayatta. Kazansa bile kaybetmeye mahkûm. Halk kitlelerinde oluşan tiksintiyi giderebilecek bir formül henüz icat edilmedi. Türkiye de dünya da Erdoğan’sız bir döneme hazırlanmak zorunda; çünkü oksijen çadırında ebediyet aranamaz…
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***