Büyük deprem felaketi hemen sonrasında devlet kurumlarının enkaza ulaşmasında çok vahim gecikmeler oldu maalesef.
6 Şubat günü ve ertesi gün, muhtemelen en kritik günler idi, depremin en büyük yıkıma neden olduğu Hatay’da İçişleri Bakanlığı’na bağlı AFAD ve çok deneyimli bir dernek statüsündeki Kızılay etkin müdahalede bulunamadılar; bu sevimsiz saptamayı muhalefet sözcülerinden aktarmıyorum, devletten daha çabuk davranan gönüllülerden, sivil toplumdan duyuyorum.
Peki, Türk Silahlı Kuvvetleri de neden 6 Şubat günü enkaza ve depremzedelere müdahale edemedi?
Bu sorunun yanıtı gerçekten bilmiyorum ama bu çapta bir doğal afet yaşanmış, sonuçları çok ağır olarak yaşanmaya devam ediyor ise devletin en iyi organize olduğu söylenegelen kurumu ordunun müdahale etmemesi düşünülemez, en azından mantığa ve insanlığa aykırı olur.
Ordu yerine AFAD gibi İçişlerine bağlı bir kurumun müdahale etmesini “sivillik” adına tercih etmenin de bir alemi olmadığı çok aşikar.
Daha ilk günlerde bu tartışmalar, ordunun hem zamansal hem de kantitatif anlamda (enkaza müdahale edecek, güvenliği sağlayacak asker sayısı ve teçhizat anlamına) geciktiği ve yetersiz kaldığı haklı olarak tartışmaların ortasına oturdu ve bu çok normal.
Malatya deprem bölgesinin göbeğinde, Malatya’da 2. Ordu var, bünyesinde bildiğim kadarıyla da 2 kolordu var, 6 Şubat günü galiba kimse 2. Ordu’yu binlerce askeri ile enkazın başında görememiş, neden?
ORDU DEPREM BÖLGESİNE NEDEN GİTMEDİ?
Saçma sapan komplo teorilerine prim vermek istemiyorum, bu net sevimsiz görüntü Türkiye’nin genel çok kötü yönetiminin bir kesiti sadece, enflasyonla mücadele etmek için nasıl faiz indiriyorlarsa Malatya 2. Ordu’yu 6 Şubat sabahı sabah altıda da enkaza, güvenliğe, çorba ulaştırmaya yönlendiremiyorlar, bu iş tamamen Cumhurbaşkanının ve Savunma Bakanının hatası çünkü askere sahaya inme emrini verecek kişiler onlar.
Bu konular tartışılırken bir de gündeme saçma sapan bir biçimde yürürlükten kaldırılan Emasya Protokolü geldi, kendine ilerici, solcu falan diyen bir kesim de bu işin sorumlusu olarak Emasya Protokolünün lağvedilmiş olmasını gösterebildiler.
Normal bir ülkede, normal bir devlette, demokratik bir hukuk devletinde bu işin nasıl işlemesi gerektiği bellidir ama burası normal bir ülke, normal bir demokratik hukuk devleti olmadığı için işler yürümüyor.
Deprem 6 Şubat günü sabaha karşı 4.17’de oluyor, en geç on dakika içinde Cumhurbaşkanının uyandırılması ve bilgilendirilmesi gerekiyor, bu bilgilendirme işine Kandilli’den hemen açıklanan depremin ölçeği de dahil olmalı.
Depremin 7.7 şiddetinde olduğunu öğrenen Cumhurbaşkanının da hemen, on dakika içinde, Savunma Bakanını arayıp, ikinci Ordu Komutanına askeri sahaya sürme talimatının verilmesi gerektiğini söylemesi gerekiyor, askerin de en geç bir saat içinde, en geç sabah altıda, enkazın yanında, sokakta olması şarttı ama bu iş böyle olamadı.
Cumhurbaşkanı ve Savunma Bakanı işlerini yapamadıkları için Emasya Protokolü’nün olmamasını suçlamak çok anlamsız.
Emasya Protokolü askere bu durumlarda sivil otoritenin emri olmadan da toplumsal olaylara müdahale olanağı veriyordu ama demokratik bir hukuk devletinde askerin sivil otoritenin emri olmadan toplumsal olaylara müdahalesi düşünülemez.
Diyelim 2. Ordu Komutanı depremi hisseder hissetmez şayet Emasya protokolü yürürlükte ise askere sivil otoriteden talimat almadan sahaya inme emrini verdi ve asker sahaya indi.
Ama, bu işin normali afet haberini ve minimum detaylarını alan Cumhurbaşkanının ya da İnşallah bir sene sonra Başbakanın Savunma Bakanını arayıp 2. Ordu Komutanı’na bu talimatı sivil otorite adına vermesi.
İki durum arasında emin olun en fazla on beş dakika fark olur ve on beş dakika için de demokratik hukuk devletinin önemli bir unsurunu Emasya Protokolü’nü devreye sokup çiğnemeye değmez.
Ancak, diyebilirsiniz ki, Cumhurbaşkanı ve Savunma Bakanı bu emri vermediler ve kurtarılabilecek binlerce kişi 6 Şubat günü yaşamını yitirdi, bu ne olacak?
Dedim ya, bu tartışmaları ben normal bir ülkede, normal bir devlet için yapmak istiyorum, devletin karar alıcıları böyle büyük hatalar yapıyorlarsa ne yapabilirim?
Bu aşamada, büyük kayıplar sonrası, yapılması gereken o gece bu kararın neden hemen verilmediğinin hesabının Yüce Divan’da sorgulanması.
Eser Karakaş: Kadıköy Saint Joseph lisesi muzunu. 1978’de Boğaziçi Üniversitesi İİBF’den mezun oldu. Doktorasını 1985 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde yaptı. 1996’dan itibaren İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü’nde profesör olarak ders verdi. Bahçeşehir Üniversitesi İİBF’de Dekanlık yaptı. 2016 yılında 675 sayılı KHK ile ihraç edildi. 2008 yılından itibaren Strasbourg Üniversitesi Science Po’da misafir öğretim görevlisi olarak bulunuyor.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***