Banu Alkan ve Oya Aydoğan yıllar önce katıldıkları bir güzellik yarışmasında, birincilik tacını paylaşamayarak uzun süre küs kaldılar. Oya Aydoğan yarışmada birinci olmuştu, fakat Banu Alkan; “Kendisinin birinci olduğunu, yarışmadan çekildiği için birincilik ünvanının Oya Aydoğan’a verildiğini iddia etti.”
Gülben Ergen’in “‘Sibel Can yaşlandı artık, evde çocuk baksın.” diyerek başlattığı diyalog, ikili arasında uzun süre gerilimlere neden oldu.
Demet Akalın da kadınlarla girdiği kavgalarda Gülben Ergen kadar meşhur. Kim Kardashian dahil birçok kadına sataşmada bulundu. Yatakta çıplak poz veren Kim Kardashian’ın fotoğrafının altına “Sen annesin” yorumu yaptı.
HER YERDE KARŞILAŞIYORUZ
Medyada her gün önümüze düşen kadın şiddetinin farklı türleriyle günlük yaşamımızda sürekli karşılaşıyoruz. Anne-kız arasında, kızkardeşler, gelin-kaynana, kadın arkadaşlar, evli-bekar kadınlar arasında, komşuluk ilişkilerinde, ast-üst ilişkilerinde… Yani neredeyse iki kadının olduğu her yerde, kadının kadına şiddetiyle karşılaşıyoruz.
Kadının kadına uyguladığı bu şiddetin kökeni ve yöntemleri genel olarak birbirine benziyor. Kadınlar arası rekabetin evrimsel kökeni üremenin devamı ve güvenliği için. Yani kaynaklara ulaşabilecek erkek için. Erkekler de üremenin devamlılığı için rekabet ediyor. Yöntemleri kadınlardan farklı da olsa. Erkekler fiziksel olarak şiddeti tercih edebiliyorlar fakat dişi, rahmin ve yavrunun güvenliği için fiziksel şiddette bulunamıyor. Dişi dolaylı yoldan şiddette bulunuyor. Bunun bugünkü karşılığı dedikodu, dışlama,engelleme gibi dolaylı yöntemler.
“Kadınlar dolaylı saldırganlığı doğrudan saldırganlığa (yani sözel ve fiziksel saldırganlık) tercih ederler, çünkü bu tür saldırganlık kurbana verilen zararı en üst düzeye çıkarırken, şiddeti uygulayana tehlikeyi en aza indirir. Failin riski daha düşüktür, çünkü genellikle kimliğini gizler ve böylece bir karşı saldırıdan kaçınır. Ayrıca, dolaylı saldırganlık diğerlerine sosyal açıdan o kadar yetenekli bir şekilde zarar verir ki, saldırganın aynı zamanda ‘incitme niyeti yokmuş’ gibi görünmesini sağlayabilir.”*
Rekabetin evrimsel köken nedenleri hala bizi etkilese bile, bugün bu sebepler, hayatta kalmanın zorunluluğu değildir artık. Peki biz neden hala hemcinslerime şiddet uygulamaya devam ediyoruz?
Bizim toplumumuzda bunun en önemli nedeni bu şiddetin konuşulmuyor olması. Birbirimize uyguladığımız bu şiddeti görmezden gelmemiz. Çünkü biz birey olarak kıskançlık ve haset gibi olumsuz duygular hissettiğimizi kabul etmiyoruz. İnsan olumlu olumsuz duygularıyla bir bütündür. Burada sorun olumsuz duygular hissetmemiz değil, bu duyguları görmezden gelmemiz, bastırmamız ya da baş edemediğimiz bu duyguların sonucunda işbirliğini değil rekabeti tercih etmemiz. Oysa evrimleşme sürecinde insanı diğer canlılardan ayıran en önemli etken rekabet değil işbirliğiydi.
Bu şiddetin en ağır sonuçlarından biri, kadın çalışmaları yaparken de önümüze çıkmakta. “Yahudi cemaat liderlerinin Nazilerle işbirliği olmasaydı soykırım bu kadar ağır yaşanmayabilirdi.”** Kadınların işbirliği olmasa ataerkil düzenin sürmesi mümkün değildir. Bu işbirliğini en çok güçlendiren öğe kadınların kadınlara uyguladığı şiddettir.
“MEŞHUR OLMAK İÇİN YAPIYOR”
Kadın şiddetinden bahsetmemin kişisel bir nedeni de var. Üç yıla yakın bir süredir bütün toplumun konuşmaktan kaçındığı çocuğun cinsel istismarının görünür olması için -aynı zamanda bir mağdur olarak- çalışmalar yapıyorum. Bu çalışmalarla ilgili hiçbir kadın örgütünden olumlu veya olumsuz bir geri dönüş almadım. Ama kadın çalışmaları yürüten bazı kadınların dolaylı şiddetlerine maruz kaldım. Bunlardan biri de şudur ; “Meşhur olmak için yapıyor!”
Bu dolaylı şiddet ile ilgili bir yorum yapmayacağım. Yalnız rekabetin bizi nereye götürdüğünü gösteren bu cümleyi, başka bir durumda da gördüm.
Çocukluğunda sistematik olarak komşusu tarafından cinsel istismara uğrayan bir arkadaşım, uzun yıllar sonra, kırklı yaşlara geldiğinde faile dava açmaya karar verdi. Fail ve yakınları yine aynı cümleyi kullandı: “Meşhur olmak için yapıyor!”
* The Royal Society
**Hannah Arendt
Meliha Yıldız: 1975’te, cinsel istismar da dâhil birçok ihmal ve olumsuzluğun yaşandığı bir evde doğdu. Kırk dört yaşına geldiğinde, bir video-röportajla yaşadığı cinsel istismarı anlattı, bu onun için mağdurluktan aktivistliğe giden yolculuğun başlangıcı oldu. Türkiye’de, aile içi cinsel istismarın “mağdur” tarafından anlatıldığı ilk kitap olan Kutsal Tecrit’i 2021 yılında yazdı. Çocuğun cinsel istismarıyla ilgili yaptığı çalışmaları https://melihayildiz.org/ sitesinde paylaşmaya devam ediyor.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***