YORUM | Prof. Dr. MEHMET EFE ÇAMAN
Üsküdar Amerikan Lisesi ve Ulus Musevi Lisesi arasında oynanan futbol müsabakasında, Üsküdar Amerikan takımı gol atıyor ve sonra toplu halde NAZİ selamı veriyor. Üsküdar Amerikan gibi Türkiye’nin en elit ve en iyi liselerinden birinde, ülke koşullarına göre en iyi eğitimi alan öğrencilerin böyle bir davranışta bulunmalarını sorgulamayalım mı? Türkiye toplumu ne hale geldi demeyelim mi?
Daha Amedspor-Bursaspor arasındaki maçta yapılan ırkçılığın üzerinden birkaç hafta geçti sadece. Bursa taraftarlarının barbarca sahaya yabancı madde attıkları, Amedspor oyuncularını yaraladıkları, taciz ettikleri, ırkçı sloganlar attıkları, tribünlerde Kürtleri dövdükleri, stadyum dışında yakaladıkları Amedspor taraftarı vatandaşları Kürt oldukları için darp ettikleri, Kürtlere tehdit altında ırkçı ve Türk üstünlükçü cümleler kurdurdukları falan çok yeni hadiseler.
Depremde enkaz altında kalmış insanlar, Türkçe bilmeyip veya az bilip, ya da aksanlı konuşup, anadilleri Arapça, Kürtçe falan olduğundan, sesini yükseltip yardım isteyememiş, biz nelerden bahsediyoruz! Kürtlere veya Suriyelilere deprem sonrası sunulan çadır, çorba, su falan gibi temel gereksinimler verilmemiş, evi hasar gördüğü için bölgeden başka illere göçmek zorunda kalan insanlara etnik kökenlerinden dolayı ev kiralanmazken, acaba çok uç örneklere mi yer veriyorum?
Ortalama muhalefet partilerinin mensupları bile Suriyelilerin acilen evlerine gönderilmeleri üzerinden popülist politikalar üretirken ve kısa yoldan oy arttırma derdine düşmüşken, bu yaşananlara şaşırmalı mı? Bahsettiğim sadece Ümit Özdağ gibi tescilli ırkçılar veya faşistler değil. CHP’sinden İYİP’ine merkezin solunda ve merkezin sağında ve daha sağda birçok parti anti-Kürt, anti Suriye, anti-Batı, anti-İsrail gibi söylemleri marka sloganlar haline getirmişken, buna salt bir anomali veya münferit hadise olarak bakmak ne kadar doğru tanı olabilir?
Türk-üstünlükçü, ırkçı, aşırı nasyonalist, popülist, zenofobik, antisemitist, anti-Arap akım, toplumda ciddi karşılık buluyor. Kılıçdaroğlu ve CHP bile Suriyelilerin geriye gönderilmesini seçim retoriğine eklemlemiş durumdalar.
Sokaklarda Suriyeli kovalayıp darp eden çeteler video çekip sosyal medyada yayınlıyor ve bazıları bunları münferit, genele hitap etmeyen küçük kriminal olaylar olarak görmekte ısrar ediyor. Sürekli bunların bir tür reaksiyon veya tepki olduğu söylenirken, dolaylı olarak “e kardeşim geldiler, haliyle vatandaş da tepki gösteriyor!” mesajı veriliyor. Bilinçaltına “demografik bir sorun var” türü algı ustalıkla yerleştiriliyor.
Türkiye’deki Türk vatandaşı Ermeniler, Yahudiler, Rumlar, Süryaniler, Kürtler ve diğer etnik unsurlar, sürekli olarak dışarıyla bağlantılı, birileri tarafından “Türk millerini arkadan vurdurmak için” kullanılan, “millet” denen kimliğe dâhil olmayan şekilde konumlandırılıyor. En son Hatay’da yerli Hristiyan kiliselerinin bölgede açtıkları yardım merkezine, İslamcı-dinci Müslüman fanatikler tarafından tacizde bulunuldu, bu insanların “neden durup dururken iyilik yaptıkları” sorgulandı, “şirin görünerek” din propagandası yaptıkları sonucuna varıldı, iyi mi? Binlerce yıldır bölgenin asli unsuru olan bu insanlar, büyük bir Sünnici-Türk-Üstünlükçü karma Türk-İslam anlayışıyla dışlanırken, Türkiye toplumu “bunlar ufak hadiseler” modunda hayatına devam etti.
İsrail’den gelen kurtarma ekibi, kendilerini tehdit altında hissetmelerine karşın görev yapıp bölgede birçok vatandaşı enkazdan kurtarırken, bazı “Müslüman” ve “Türk” gruplarca taciz edildiler. Sonra da ülkelerinin ilgili birimlerinden gelen uyarıları dikkate alarak apar topar Türkiye’yi terk ettiler. Yunan ve Ermeni kurtarma ekipleri konusunda da sorunlu bir algı ve yaklaşım vardı. Bir taraftan Yunan ekibine şükranlarını sunan bilinçli vatandaşlar söz konusuyken, Amiral falan unvanlı fanatik Türk üstünlükçüler, ya da medyada tanınan bazı kişilikler, bu ekiplerin Türkiye’ye “başka amaçlarla” geldiği dezenformasyonunu topluma yaydı, zaten nanay durumda olan sosyolojiyi iyice radikalleştirdi. Ermeni ekibinin Türkiye’ye geldiğini zaten külliyen görmezden geldiler. Kıbrıs ekiplerinin ise Türkiye’ye giriş yapmasına bile izin verilmedi zaten.
Bakın, bu gidişat iyi değildir. Bunu yapanlar sadece aşırı sağ bir partinin marjinal tabanıyla falan da sınırlı değil. Tüm partiler, tabanlarına da dayanarak, ciddi bir zenofobi ve ırkçılık içerisinde debeleniyor.
Üsküdar Amerikan gibi Türkiye’nin eğitim eliti olan, varlıklı ve eğitimli ailelerden gelen on altı, on yedi yaşlarındaki lise öğrencilerinin, kendi ülkelerinin has be has insanı olan Yahudi lise öğrencilerini NAZİ selamıyla taciz etmesi, artık Türkiye’deki patolojinin ne denli invaziv bir hastalığa dönüştüğünü kanıtlıyor. Bu bir sosyolojik kanserdir. Önlem almak gerekirken, artık aklıselim ve mülayim, rasyonel ve mantıklı, etik ve ilerici, hümanist ve kapsayıcı aydın kesimlerin seslerinin soluklarının kesilmiş olduğunu görmek, ciddi bir endişe kaynağı olmalıdır. Türkiye’de Türk-üstünlükçü, ırkçı nasyonalizmin ve pompalanan tezlerinin, ülkeyi yüzüncü yılında böylesi bir feci uçurumun kenarına getireceği belliydi. İsmail Beşikçi gibi, Ahmet Altan gibi, Yaşar Kemal gibi, Orhan Pamuk gibi birçok ses, uyarılar yapmıştı. Bu patoloji, bu metastazları tüm vücudu istila etmiş olan ölümcül kanser artık hücresel seviyelerdedir ve tedavi imkânları son derece sınırlıdır. Kritik eşik aşılmak üzere! Türkiye toplumu radikalleştirildi, insani-rasyonel-etik-merhametli erdemleri komple yok edildi. 1930’ların Hitler Almanyası gibi bir dönemde ülke. Aynı patolojik tutum Gülen Hareketi’ne mensup olan veya o harekete tasnif edilen insanlara yönelik olarak da devam ediyor. Nefret söylemi ve dili, artık toplumca benimsendi. Diskur oturdu. İnsani vasıflarından izole edilen ve nefret objesine indirgenen bu insanlar, hem sosyal soykırıma tabi tutuluyor, hem de fiili olarak ölüme terk ediliyor. Toplum bu olanları büyük oranda zevkle izliyor, onaylıyor. Hapishanedeki kanserli bir çocuğun annesine kavuşmasını bile engelleyen bir rejim var ve insanlar bunu bile görmezden gelebiliyor. Oysa Schindler’in Listesi’ndeki kırmızılı küçük kızı izleyip ağlarken, bunu nasıl yapabildiler diye kendime sormuştum. Şimdi cevabını alıyorum: sosyolojik kanser bunu mümkün kıldı. Türkiye’deki durum budur.
Kötülüğün bu kadar sıradanlaşmaması lazımdır.
Kötülüğün bu kadar tabana yayılmaması lazımdır.
Zor, çok zor günler. Gördüklerimi, tahminlerimi, korkularımı buraya yazamıyorum – o derece fena günlere doğru bir gidiş var çünkü. Çok üzgünüm.
Ulus Musevi Lisesinin öğrencisi olan ve en alçak türden bir ırkçı nefret suçuyla taciz edilen küçük kardeşlerimle dayanışma ile!
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***