Rakel Dink, Bilgi Üniversitesi, Dolapdere yerleşkesinde… “Barışı Kurmak” (Pêkanîna Aştıyê) konferansının ikinci gününde… Çok yalın bir cümle kuruyor: “Ermenice basılan ilköğretim kitaplarında bile hâlâ Ali topu Agop’a atamadı.”
Oysa isyan etse, öfke kussa, nefret bileylese dahi hoş görülürdü. Ancak o, kimseyi ötekileştirmeden, görünenin ardındaki derin yarayı işaret ediyor. O yara iyileşmeden, Hepimiz Hrank Dink’iz demenin gönlü okşadığını, ancak yarayı iyileştirmediğini söylüyor aslında.
Haklı; ‘biz’ yahut ‘bir’ olabilmek için ‘öteki’nin olmaması gerekir.
Dün (5 Mart) oynanan maçta gördük ki, topu Agop’a atamayan Ali, Amedspor kalecisi Cantuğ Temel’e çok sayıda ‘yabancı’ madde atmaktan çekinmedi.
Saha kenarında, taç çizgisi boyunca bantlanmış mermiler, çakı; tribünlerde ‘Yeşil’ lakabıyla bilinen devletin yetiştirdiği bir operasyon adamı ve adı, 90’lı yıllarda faili meçhul cinayetlerle özdeşleyen ‘beyaz toros’lar…
İster istemez dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun, “AK Parti iktidardan indirilirse buralarda beyaz Toroslar dolaşacak” sözleri çınlıyor kulağımızda.
Diyarbakır’da oturduğu kahveden gözaltına alınıp kaybedilen (?) Mehmet Özdemir geliyor aklımıza.
Susurluk… Mehmet Eymür… JİTEM… Ahmet Cem Ersever… Sabancı Suikastı… Cumartesi anneleri… Ve daha nice şey hücum ediyor hafızamıza… Canlanıveriyor hepsi bir anda en parlak ışıkta, en acı tatla…
ZAFERE KAÇIŞ – ESİR KAMPI – NAZİ ALMANYASI
Bazen küçük, küçücük şeyler, bize çok anlamlı şeyler söylerler.
Bence Pele’nin de oynadığı Zafere Kaçış (Escape to Victory) filmi böylesi bir şey.
Film, Yabo Yablonsky’nin hikâyesinden uyarlanarak beyaz perdeye aktarılmış.
Filmin kendi de, kamera arkası da ilginçliklere gebe.
Manchester City efsanesi Mike Summerbee, GOAL’e verdiği özel röportajda, kült filmin perde arkasını anlatıyor.
Bir gün West Ham United FC’ye 10 yıldan fazla kaptanlık eden Booby Moore, Mike Summerbee’yi arıyor. Bir futbol filmi yapalım mı, diyor. Summerbee, bir belgesel olacağını sanıp kabul ediyor. Çok geçmeden Macaristan’a uçuluyor ve Budapeşte’de altı haftada Zafere Kaçış çekiliyor.
Gösterime girmesinin üzerinden 40 yılı aşkın süre geçen film artık bir klasik ve tarihin en iyi spor filmlerinden biri olarak kabul ediliyor.
Film, İkinci Dünya Savaşı sırasında esir düşen müttefik askerlerinin hapisten kurtulmak için Nazi Almanya’sına karşı oynadığı kurgusal futbol maçını konu alıyor.
John Huston’ın yönettiği filmde Michael Caine, Sylvester Stallone ve Max von Sydow gibi yıldızlar da irili ufaklı rol almışlar.
Ancak oyuncu kadrosunu özel kılan şey, futbolcuların varlığı.
Birbirlerini gençlik yıllarından bu yana tanıyan Summerbee ve Moore, İngiltere milli takımıyla gittikleri deplasmanlarda aynı odayı paylaşmış. Zaten bu sayede Moore’un arkadaşını ikna etmesi pek zor olmamış.
Bu ikilinin yanı sıra; Ossie Ardiles, Ipswich Town oyuncuları John Wark, Russell Osman ve Kevin O’Callaghan, bir diğer City efsanesi Kazimierz Deny ve elbette içlerinde en unutulmazı olan Pele filmde…
Biraz ayrıntıya girmek istiyorum: Esir kampının sorumlusu bir Nazi; adı Karl von Steiner. Almanların diğer uluslardan üstün olduğunu kanıtlamak adına kampta yaşayan Yahudilere Alman askerlerinden kurulu takımla maç yapmalarını öneriyor.
Esirler arasından seçilenler bir takım kuruyorlar; amaçları maçı fırsat bilerek bir firar örgütlemek.
Hazırlık, plan vs. derken maç başlıyor. Hakemler her fırsatta Nazi askerleri lehine çalıyor düdüğü. Bunu hisseden Nazi askerleri de esir oyuncuları saha içinde taciz ediyorlar sürekli. Fevkalade gergin bir ortam…
Gururlarıyla oynandığını hisseden esir oyuncular maruz kaldıkları bu durum üzerine firardan vazgeçip, ikinci yarı Nazi takımını yenmek için sahaya çıkıyorlar. Başka bir deyişle, Nazileri ve onları destekleyenleri orada sahaya gömmek, esir kampından, yani cehennemden kurtulma arzusunun dahi önüne geçiyor.
Film işte – esir Yahudilerin takımı Nazi askerlerini yeniyor. Bu arada müthiş bir empati oluşuyor ve sahaya inen Alman seyirciler isyan çıkartarak esir futbolcuların özgürlüklerine kavuşmasını sağlıyorlar.
FUTBOL TARİHİNİN ‘UTANÇ’ VE ‘AYIP’ HANESİ
Şimdi dönelim Bursaspor-Amedspor maçına. Ama dün oynanana değil, yıllar önce Ziraat Kupası’nda oynanan maça…
Sene 2016… Aylardan Şubat… Amedspor, Bursaspor’u deplasmanda yenerek çeyrek finale adını yazdırıyor.
Ama maçta, öncesinde ve sonrasında yaşananlar futbol tarihinin ‘utanç’ ve ‘ayıp’ hanesine kazınıyor.
Sen misin kazanan, dercesine Amedspor tesisleri polisler tarafından basılıyor. Kulüpte arama yapılıyor. Takımın bilgisayarlarına el konuluyor. Deniz Naki’ye Twitter’da paylaştığı bir mesajından dolayı, Futbol Federasyonu tarafından 12 maç oynamama cezası veriliyor.
Bununla kalmıyor; Deniz Naki günah keçisine çevriliyor, peşi bırakılmıyor. Naki Almanya’ya, doğduğu ülkeye dönüyor. “Organize suç çetesi kurup yönetmek, şantaj, haraç, uyuşturucu kaçakçılığı” gibi şeylerle suçlanıyor. Çok geçmeden Aachen’de hakim karşısına çıkıyor. “Terör örgütü propagandası” suçundan 1 yıl 6 ay 22 gün hapis cezasına çarptırılıyor. Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) Tahkim Kurulu da Naki’ye verilen ömür boyu men cezasını onuyor.
TÜRK’ÜN DÜNYALARA BEDEL GÜCÜNE ZEVAL Mİ GELDİ?
Manzara büyük; biz ‘küçük’ şeylere odaklanmaya çalışalım. A Spor spikeri Gökhan Telkenar, Amedspor’dan “Onlar” diye söz ediyor. Onlar, yani ötekiler kim? Kürt kimliğinin farkında yoksul bir takım…
Sükût ikrardan gelir, denmiyor boşuna; çoğunluk sesini çıkarmıyor bu “onlar”a. Bir iki kişi itiraz ediyor sadece. Bunlardan biri de Sina Koloğlu. Üşenmiyor, arıyor Telkenar’ı ve aldığı yanıtı Milliyet’te yazıyor:
“Amedspor’lu futbolculara ‘onlar’ dedim. Bu anlatıma zenginlik katar ve çok önemli bir sıfattır. Her maçımda bu kelimeyi kullanırım hem de ısrarla. Benim kelime haznemde ve anlatımımda onlar, maçı forse eden, yönlendiren, kazanan, tarih yazan ve olmayacak bir işe imza atan ya da herkesin beklentisinin aksini gerçekleştiren bir sıfattır. Irkçılık, faşizm, ayrımcılık benim kelime haznemde ve dimağımda olan sözcükler olmadı, olmayacak da. İnanın hâlâ şoktayım… Bu kelimenin, bir kesimi yanlış anlayarak bu kadar rahatsız edeceğini de hiç düşünmemiştim. Bana göre tek hatam, Amedspor takımına 2’nci Lig Kırmızı Grup diyeceğime 3’ncü lig dedim ve bu hatayı da düzelttim. Yayıncılıkta hata, düzeltilmeyen yanlışlardır. Şu an ne diyeceğimi inanın bilmiyorum. Son söz: Sürç-ü lisan ettiysek af ola.”
Küçük bir söz, buz dağının altını gösteriyor bize.
Eğer ‘onlar’ varsa, bir de ‘bunlar’ olmalı, değil mi?
Peki, kim bu bunlar?
Bunlar’ın paydasında ne var?
Ten rengi mi? Dil mi? Banka hesabı mı? Siyasi erk mi? İdeoloji mi?
Ne oldu yani? Amedspor Bursaspor’u değil de, Kürtler Türkler’i mi yendi?
Türk’ün dünyalara bedel gücüne zeval mi geldi?
Bundan ötürü mü Cizre duvarlarına, “Türk’ün gücünü göreceksiniz” yazılıyor?
Kabul; epeydir futbol artık yalnızca futbol değil; amma velakin kirli işlerin döndüğü, kolonyal milliyetçilik dumanının tüttüğü bir yer de olmak zorunda değil.
İşbu ahval içinde ‘barış’ nasıl tesis edilecek? Bu topraklar üzerinde yaşayanlar nasıl ‘biz’ olacak? Hani hepimiz ‘kardeş’tik?
TOROS, BURSA’DA ÜRETİLEN BİR MARKAYMIŞ
Gelelim, 5 Mart’ta yaşanan olaylara.
Hatırlarsanız, çok değil, bir hafta önce, İsyan pazarlanıyor, ama ‘müşteri’si yok, demiştim. Öyle bir zor var ki, müşteri olmayanın canı yakılacak gibi…
Bir ‘hükümet istifa’ tezahüratıyla futbol-siyaset arasındaki bağ iyice geriliyor.
Devlet Bahçeli, aidatlarını ödemediği Beşiktaş’tan istifa ettiğini duyuruyor.
Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Muharrem Kasapoğlu, 3-13 Mart tarihlerinde oynanacak Spor Toto Süper Lig maçlarının şifresiz yayınlanacağını söylüyor.
Nasıl bir korku bu böyle?
Neyin telaşı?
Siyasetin futbolun iliklerine kadar işlediğinin fotoğrafı çıkıveriyor birden karşımıza. Fatih Özgökçen mesela; 2015 yılında AK Parti’den Konya Milletvekili aday adayı olurken, hali hazırda Konya Büyükşehir Belediyesi Meclis 2. Başkan Vekili koltuğunda oturuyor. Konyaspor Kulübü’nün de başkanı…
Kayserispor Başkanı Ali Çamlı da keza öyle; 2015 seçimlerinde AK Parti’den milletvekili aday adayı…
Alanyaspor Başkanı Hasan Çavuşoğlu’nun kardeşi Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu.
Ankaragücü Başkanı Faruk Koca, AK Parti kurucu üyesi. Ayrıca TBMM 22’inci ve 23’üncü dönem AK Parti Ankara Milletvekili…
Ümraniyespor Başkanı Tarık Aksar’ın Ak Parti’den Ümraniye Belediye Meclis üyeliği devam ediyor.
Başakşehir FK Başkanı Göksel Gümüşdağ, İstanbul Belediyesi’nde Ak Parti’den meclis üyesi…
Taraftarın cılız ‘hükümet istifa’ tezahüratına muktedir cepheden Beyaz Toros ve Yeşil pankartlarıyla karşılık veriliyor. Tırnak makasını dahi sokamadığınız tribüne bıçak, kurşun sokuluyor.
Amedspor’un kaldığı otelin önünde türlü tacizler yaşanıyor; eylemler esnasında polisin de orada olduğu ve yapıp etmelere ‘seyirci’ kaldığı görülüyor.
Zafer Partisi’nden bir açıklama geliyor; Toros’un Bursa fabrikasında üretilen bir marka olduğu ve pankartın açılmasının “doğal” karşılanması gerektiği söyleniyor.
Mesajı paylaşan yer, Zafer Partisi Bursa İl Başkanlığı.
Özür yok. Ama ‘alay’ dizboyu.
Bunlar aslında sahneye konan ‘kıyamet tellalları’ başlıklı operanın uvertürü. Bakalım ‘libretto’da neler var?
Ingeborg Bachmann, o müthiş yazar, diyor ki: “Faşizm iki insan arasındaki ilişkide başlar.”
İnsan, haklı yahu demeye utanıyor.
Hayat bir film olsa, mutlu sonlanır belki. Nitekim Zafere Kaçış, ötekinin muktedir karşısındaki isyanıyla sonuçlanıyor.
Ancak Altılı Masa, onca toplanmalara rağmen, mesela farklı dilleri ve farklı renkleriyle bu topraklarda yaşayanları nasıl ‘biz’ yapacağına, dahası, yapmak isteyip istemeyeceğine dair tek bir cümle kurmuyor.
Hal böyle olunca da Nevşin Mengü haklı çıkıyor: “Bunca zaman ne konuştunuz o masada? Kısır mı yediniz?”
Daha Fazla Göster:
Amedsporbeyaz torosbursasporDeniz NakiDiyarbakırGöksel GümüşdağHasan ÇavuşoğluNevşin MengüRakel Dinkyeşilzafer partisiZafere Kaçış
BERKE KAYA
06 Mart 2023 HABER ANALİZ
Kaynak: Kronos
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***