Bu hafta yazısının konusu, depremin vurduğu bölgede yarattığı bina ve altyapı tahribatının finansmanı konusunun seçimden önce mutlaka Millet İttifakı’nın ekonomi politikalarında netleştirilmesi gereğiydi.
Dünya Bankası’nın afetle ilgili raporunda 32 milyar dolar olarak yapılan bina stok kaybının nasıl iki katına çıkabileceği anlatılırken, EBRD’nin başkanı da hafta ortasında 100 milyar dolara varabilecek faturadan bahsetti.
Altılı Masa’nın Millet İttifakı’na resmen evrildiğinin tescili olan “Ortak Politikalar Metni” içindeki ekonomi politikaları kısmında doğal olarak deprem sonrası oluşan bu büyük harcama ihtiyacı yoktu. AKP yönetiminin hemen her alanda yarattığı planlı çöküş eşliğinde yerleştirmeye çalıştığı başkanlık sisteminin yarattığı ekonomik garabetten geriye dönüş planı detaylı anlatılmıştı. Merkez Bankası rezervlerinin yok edilmesi, kamu bankalarında oluşan delik, Türkiye Varlık Fonu altındaki diğer şirketlerin bilançolarında karanlıkta tutulan yükler ve bankacılık sektöründe sürdürülen batık/sorunlu krediler başlıkları altında oluşan finansman ihtiyacına da daha üstü kapalı olarak yer verilmişti. Daha sosyal bir devlet, kalkınmacı politikalar ufku, sanayi üretiminde küresel rekabete uyumlu değişim ve daha eşitlikçi bir paylaşım planları eşliğinde yoksulluğu azaltma politikaları ön plandaydı.
Üzerine deprem şoku eklendi. Resmi rakamların kat kat üzerinde olduğu anlaşılan can kaybının yaratacağı sosyal ve ekonomik yıkım bir yanda, yeniden planlı inşa maliyeti ise bir diğer yanda; beklenen iktidar değişiminin ardından hemen bekleyen ekonomik sorunların yükü 6 Şubat gecesi bir anda katlanmıştı. Ortak Politikalar Metni’nde verilen ekonomik değişim ve restorasyon sözlerinin tutulması ve 14 Mayıs’ta yapılacağı anlaşılan seçimlerde seçmenin ikna edilmesi için Millet İttifakı’nın hızla değişen ihtiyaçlara göre yeni ve inandırıcı bir planla çıkması gerekmekteydi. Keza, inşaat sektörü ve paydaşları üzerinden yükselerek güçlenen, hatta seçmen tabanının da bu yoldan bir arada tutan Erdoğan rejimi deprem ardından hızlı ve bildik müteahhitlerle bir TOKİ-leşme dalgası daha başlatmıştı bile.
AKŞENER’İN YARATTIĞI KIRILMA
Cuma öğleden sonra Akşener’in zehirli bir dille Millet İttifakı’nı terki gündemi değiştirdi. İYİP liderinin CHP’li iki büyükşehir belediye başkanını da CHP’yi bölme adımı olarak adlandırılmasının doğru olacağı şekilde Millet İttifakı’ndan çekilişi bir kırılma anı olarak tarihe geçti. Gündem değişti.
Seçime kabaca 70 gün kaldığı bu kritik dönemde Kılıçdaroğlu’nun ilk aşamada söylediği gibi siyasette taşların nasıl yeniden oturtulacağına odaklanacağız. Ağır ekonomik şartlar ve depremin yarattığı ekonomik yüklere nasıl çare bulunacağına dair çözüm önerileri ikinci planda kalacak. AKP-MHP iktidarı için bu seçimi kazanmak kendileri için bir beka sorunu. Akşener’in çıkışı da kullanışlı bir araç.
Muhalefet açısındansa Türkiye’nin laik demokratik bir cumhuriyet olarak varoluşsal beka riskine karşı seçimde zafere nasıl ulaşacağı İYİP tercihi ardından yaşamsal konu.
Başkanlık sistemi matematiği gereği Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayının %50’yi geçmesi için anketlere oy potansiyeli %11-14 arası olarak yansıyan İYİP yerine destek yaratılması gerekiyor. Siyaset bilimi uzmanlarından Bekir Ağırdır’ın tahlilleri İYİP seçmeninin şehirli, laik ve mutlak Erdoğan karşıtı kısmının MHP kökenli İYİP teşkilatının tercihi ile aynı noktada bulunmadığı. Bu farklılığın yaratacağı oy geçişleri ise CHP’nin potansiyel güç artışına işaret ediyor. Hele ki son üç-dört senede CHP’li bir kısım seçmenin İYİP’e meyledişi ve bu sayede İYİP oylarının yükseldiği göz önüne alınırsa.
Diğer yandan bu durum tek başına Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanlığını kazanması için yetmiyor. Kılıçdaroğlu’nun adaylığına yeşil ışık yakan başta Selahattin Demirtaş ve Garo Paylan’ın açıklamaları önemli. Kılıçdaroğlu’na itirazı olmayacağı iması ile Erkan Baş’ı da aynı kategoride değerlendirmek mümkün. CHP liderinin Sol Parti ile cuma günü teması da benzer bir destek arayışının habercisi.
Üçüncü İttifak desteği ilk turda kazanmak için şartken şimdi ikinci tur zaferi için gereklilik
Fakat Emek ve Özgürlük İttifakı içindeki partilerin Millet İttifakı çatısına geçmesini beklemek gerçekçi değil. Akşener kararı ardından Kılıçdaroğlu’nın “sofranın genişleyeceği ancak sabırla gerçekleşeceği” sözleri de bunun işareti. İki ittifak arasında biyolojik birleşme gerçekleşmese de, Erdoğan rejiminin değişimini savunan iki önemli muhalefet bloğunun seçimlerde ortak yöne bakacağını varsaymak için yeterli veri bu bulanık suda bile var.
Çünkü Akşener’in ayrılma kararı öncesinde Emek ve Özgürlük İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı çıkarmayarak Kılıçdaroğlu’nu desteklemesi ilk turda seçim kazanmanın tek formülüydü. Şimdiyse Kılıçdaroğlu’nun ikinci turda Erdoğan’a karşı zafer elde etmesinin matematik olarak tek formülü.
Milletvekili sandalye sayısını muhalefet adına potansiyel maksimuma çıkarmak için iki ittifakın ortak listeler oluşturmasıysa gerçekçi beklenti değil.
Şu durumda seçime kalan 70 günlük sürede Millet İttifakı’nın söyleminde iki önemli değişiklik olacak. Biri Kürt politikasında özgürlükten yana barışçıl demokratik söylemi daha rahat ön plana çıkarmak. İkincisi de AKP’nin ekonomide yarattığı çöküşten çıkma formüllerinde neoliberal politikalardan daha net şekilde uzaklaşarak kamunun rolünü pekiştirecek vaatleri perçinlemek.
CHP’nin “İkinci Yüzyıla Çağrı” tanıtımında akıllara kazınan Selin Sayek Böke’nin Ortak Politikalar Metni’ne çok yansımamış söyleminin Türkiye İşçi Partisi’nin ekonomik vizyonu ile örtüşerek Millet İttifakı’nın ruhuna da yansıması.
Daha fazla detay kurgulamak için henüz erken. Ekonomiden çok siyasi manevraları izliyor, değerlendiriyor olacağız.
Ancak Millet İttifakı’nın oy potansiyeli açısından tek ağır topu kalan CHP’nin, sosyal demokrat kimliğine kavuşması için bir alan açıldığını görmek gerek. Bu alanı hem özgürlükçü söylemde elini rahatlatması hem de ekonomi politikalarında neoliberal politikalardan uzaklaşması için bir fırsat olarak değerlendirmek mümkün.
Tabi önce, bu garabet sistemi değiştirecek şekilde iki ittifaklı muhalefetin seçimi kazanması şartıyla.
Güldem Atabay: 1990’da İzmir Amerikan Lisesi’nden mezun oldu. 1995 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi İşletme Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek Lisansı’nı Hacettepe Üniversitesi İktisat Bölümü’nde yaptı. 27 yıldır çok farklı kurumlarda ekonomist olarak çalıştı. UniCredit Menkul Değerler, Ekspres Invest, Global Menkul Kıymetler bunlardan bazıları. Paraanaliz, PolitikYol yazar kadrolarında yer aldı. Mesele Ekonomi’de düzenli ekonomi programları yaptı.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***