Akşener’in tekmesinde çok imkanlar var dedik, ama imkanlara geçmeden önce tekme üzerinde az daha duralım, çünkü bu tekme “Anayasa fırlatma”lı “nankör kedi” krizinden daha kritik gelişmelere yol açacak gibi duruyor. Dolayısıyla tekmeye ve tekmenin sahibine olduğu kadar, tekmenin lehdarlarına da bakmamız gerekiyor.
Önce şunu soralım: Kılıçdaroğlu’nun kazanma ihtimali kimi, niye rahatsız etti? Bu sorunun olası ilk cevabı elbette Kemal beyin etnik ve inançsal kökenleriyle bağlantılı ve bir yere kadar geçerli bir cevap da bu: Milleti Hakime mantığına sahip ırkçı-dinci oligarşi için, yok edilmese bile dışlanması şart olan kökenlere sahip biri bu kadar güçlü bir konuma gelmemeli zaten. Nitekim, daha önce Kemal beyin Aleviliğine ima yollu laflar söyleyen Cihan Paçacı’nın, tekmeden sonra istifadan geri dönmesi bunun bariz alameti. Fakat cevap bundan ibaret olamaz, örneğin “Kürt” olarak Özal (hadi Ecevit, İnönü filan demeyelim) hiç de bu baraja takılmamıştı, mutlak bir engel değil bu yani.
KRİTİK NOKTA: KILIÇDAROĞLU NASIL SEÇİLECEK!
Asıl cevap, Kılıçdaroğlu’nun seçilmesiyle değil, nasıl seçileceğiyle ilgili meselelerde yatıyor.
Herkes biliyor ki seçilebilmesi için HDP ve bileşenlerinin desteğini alması şart. Destek almak için sadece güzel türküler çığırmak, afili laflarla bezeli nutuklar atmak yetmez. İstenen desteğin sahiplerinin taleplerine cevaplar vermek gerek. Üstelik o talepler sadece “HDP yönetimi”nin değil, o yönetimin oluşmasını da sağlayan ve o partinin “tabanı”nı oluşturan seçmenin, adı adınca Kürtlerin talepleri aynı zamanda. Bu nedenle HDP yönetimi, seçmeninin rızasını sadece seçime kadar değil, seçimden sonra olup biteceklere de bağlı biçimde sağlayabilir; seçime kadar başka seçimden sonra başka ilişkilere girmez.
Bu da şu demektir: Depremin yol açtığı ve siyasal sonuçları henüz tam belirmeyen teknotik dönüşümlerin lehine işleyeceği umuduyla güçlü bir politika yapıcı rolü oynamaya başlayan Kılıçdaroğlu seçimden sonra eşit yurttaşlık, yeni egemenlikte paydaş olma talebine cevaplar üretmek zorunda. Bu cevaplar da, 7 Haziran seçimlerinden sonra başlatılan “Kürtsüz Türkiye” savaşını durdurma fikrine yaslanmak zorunda. Erdoğanistlerin “masanın altında HDP var” demagojileri de bu bilinçle üretiliyor esasen.
MASANIN ALTINDAN ÜSTÜNE ÇIKAN TEKME
İYİ Partinin sürekli masanın altına tekme atarak kimsenin olmadığını gösterme çabası da, en son masanın üstüne tekme atması da önemli ölçüde bu fikre yaslanıyor. Mansur Yavaş ya da Ekrem İmamoğlu ısrarı, yani CHP’nin kurumsal liderlik yapısını by-pass ederek aday çıkarma uğraşı, “Erdoğan’dan kurtulmak” için yeterli, ama sonra bu kurtuluşu mümkün kılacak biçimde oy veren HDP (ve bileşenlerinin, ortaklarının) taleplerini dikkate almamak için gerekli bir hamleydi. Böylece seçimden sonra artık şu nutuk mümkün olacaktı: İşte, “Bakın herkes feragat etti, siz de ettiniz ve Erdoğan’dan kurtulduk, ama devlet ve milletin bekası, ülke gerçekleri, reel politika, emperyalizmle mücadele gereği filan bu vaatleri imkansız hale getiriyor” filan… Kılıçdaroğlu’nun “Erdoğanizm” dediği şey zaten Kürt meselesinde bu numarayı göstere göstere uygulamaya geçirerek kuruldu. CHP’nin kurumsal liderlik yapısını bozarak öne çıkarılacak aday seçilince, “Köprüyü geçtik, dayı artık yine ayıdır” oyunbozanlığını yapmak, Kılıçdaroğlu’nun seçilmesinden sonrakine göre çok daha kolay olacak, sözün özü.
KILIÇDAROĞLU’NUN HEDEFLERİ
Fakat elbette mesele bundan ibaret değil: Kılıçdaroğlu’nun söyleminde sadece Erdoğan’ı göndermek değil, özellikle 2015 sonra iyice şekillenen devlet yönetme yöntemlerini, ekonomideki yoksulluğu büyütmeye dayalı çökmeci birikim politika ve yöntemlerini, bu yöntemlerle semiren zümreleri hedef alarak mahkum eden başlıklar gayet belirgin ve güçlü biçimde ön planda. Dolayısıyla çökmeci rejimin lehdarları, tatlı karlarını ve denetimsiz faaliyetlerini sürdürebilmek için, buna karşı olan güçlerin daima zayıf kalmasını sağlamaya çalışacaktır. Kılıçdaroğlu’nun kazanabileceğine dair alametler güçlenince “Erdoğansız Erdoğanizm” planı yerine “Erdoğanlı Erdoğanizm” planı elzem hale geldi.
AKŞENER PLANININ HANDİKAPLARI
Ne var ki Akşener’in bu hamlesinin tutabilmesi için gerçekleşmesi gereken koşullar hayli fazla. Her şeyden evvel, anketlerdeki “yüksek” oranları daha yükseğe çekmesi için Akşener’in önce şimdiye kadarki yüksekliği sağlayan imkanları sürdürebilmesi gerekir, çünkü seçmen anketlerde durduğu gibi durmaz sandıkta.
En önemlisi de İYİ Parti’nin büyümesinin CHP lehine değil aleyhine bir büyüme olmasıdır; Kılıçdaroğlu bu gerçeğe rağmen Akşener ve adamlarına geniş bir alan açtı ise “feragat”te bulunmayanın o değil, Akşener cephesi olduğunu güvenle söyleyebiliriz. Akşener’in masayı dağıttıktan sonra “muhalefet oyunu”nu sürdürme şansı pek yüksek değil, bir buçuk iki ay sonra CHP’nin yüzde 27-28’lere yürüdüğünü görürsek şaşırmamalıyız, bu da İYİ Parti’nin şimdi gördüğü yüzdeleri rüyasında görmesi anlamına gelebilir pekala. Çünkü İYİ Parti’nin büyümesinde, iktidar blokunun politikalarından hayal kırıklığına uğrayan geniş kesimlerin arayışları ciddi rol oynuyor. Bekir Ağırdır, (T24’te Candan Yıldız’ın yayınında şaşkınlığını ve kızgınlığını gizlemeden konuşurken bunu söylüyordu:
“İyi Parti intihar etti. Bir liderlik, örgütsel doku ve seçmen profili var. İyi Parti’nin bu üçü arasında bir doku sorunu vardı. Sosyolojik tabanı ile örgütsel dokusu arasında bariz bir fark vardı. Meral Hanım’ın önündeki en büyük handikap o farkı kapatma ihtiyacıydı.”
Partinin seçmen profili ile örgütsel doku (ve ideolojik ağırlık) arasındaki fark, aslında bu farktı. Şimdi, iktidar blokunun politikalarının durdurulabilmesinde “altılı masa” ortaklığına bel bağlayan kesimlerin, masayı dağıtan ismin etrafında kümelenmeye devam edeceği aşırı iyimser bir var sayım. Bekir Ağırdır’ı izlemeye devam edersek, söz konusu “profil”in, hiç de CHP’ye kategorik olarak uzak bir seçmene ait olmadığını görürüz:
“İyi Parti’nin sosyolojik tabanı, seküler dünyanın içinde olan sol fikriyata yakın durmayan, kendilerince milliyetçi ya da daha geleneksel değerleri olan ama dindarlığı baskın olmayan, ama seküler dünyada da yüzü muasır medeniyet olarak batıya dönük kentli seçmen.”
Devamla:
“Meral Hanım bu örgütsel dokunun aklıyla hareket ediyor olabilir ama seçmeni yüzde 12-13 oy, o seçmenin 3’te 2’si Meral Hanım ve o kadroyla hareket etmeyecek. Tayyip Erdoğan karşıtında kim varsa, oraya oy verecek. Meral Hanım ya da İyi Parti hangi adresi gösterirse göstersin.”
ÜÇLÜ OLİGARŞİK GÜÇBİRLİĞİ
Fakat mesele sadece basitçe bu “lider, kadro ve seçmen profili arasındaki uyumsuzluk”tan da kaynaklanmıyor tek başına, daha zorlayıcı bir güç devrede olmalı. İşte o güç de Kılıçdaroğlu’nun HDP ve sol/sosyalist aktörlerin desteğiyle seçilmesinin yol açacağı hükümetin/devletin yeniden yapılanmasından rahatsızlık duyan güçler: Sermaye, bürokrasi ve siyasal oligarkların (küresel işbirlikçileriyle beraber) tatlı kârlı üçlüsü yani.
Türkiye’de “devlet” denilince anlaşılması gereken şey somut devlet varlığı değil o varlığın çıkarlarına göre organize edildiği sermayenin çıkarlarıdır, “kutsal devlet” lafı, “kutsal sermaye” demenin tuhaflığı nedeniyle uydurulmuş bir hüsnü tabirden ibarettir. Aynı şekilde “millet” demek de bu kutsal sermayenin çıkarlarını temin için oluşturulan aygıtın etnik, dinsel ve ideolojik kodlarıyla uyum sağlamış kesimlerden ibarettir ki yeri geldiğinde bu kesimlerin bile gözünün yaşına bakmaz “kutsal sermaye” oligarşisi; örnek için uzağa gitmeye gerek yok, Gülen cemaatinin yapıp ettikleriyle beraber başına gelenlere bakmak yeterli.
ERDOĞAN’IN MUTLU HAZIRLIĞI
Akşener tekmesinden sonra iktidar partisi ile Cumhur ittifakının lideri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ilk değerlendirmeleri de bu oligarşik yapının mutlu hazırlığını güzel özetliyor:
“AK Parti olarak da bizler MYK’da, MKYK’da gerekli değerlendirmeleri yaparız ve değerlendirmelerden sonra kararımızı veririz. Yani biz şimdi dökülen taşları toplamak gibi bir derdimiz yok.”
Dökülen taşları toplamak gibi bir dert yok şimdilik, çünkü evvela tekmenin sahibinin ortaklık için uygun güce sahip olup olmadığının görülmesi lazım, Erdoğan’ın bunu bilmesi için Bekir Ağırdır’ı dinlemesine gerek yok. Öte yandan karardan önceki “değerlendirmeler” zaten bu hesapların yapılacağını söylemekten ibaret. Daha açık söylersek: Erdoğan, “Erdoğanlı Erdoğanizm” heyetine girebilmesi için daha başka hünerler göstermesi gerektiğini söylüyor Akşener ve adamlarının. Ha, daha görüşmeler, ilişki trafikleri yürüyor yoğun biçimde, bir “geri dönüş” her zaman mümkün fakat gemileri yakan Akşener’in dönüş yolunu yüzmek için takati olur mu derseniz, zor. Zor çünkü esasen “kadro ve ideoloji” olarak tam da oligark düzeninin göbeğinde yer alanlardan oluşuyor parti; üstelik “ayrı bir parti” kurmayı kadro ve ideoloji olarak uygun buldukları için değil, bulundukları partide (ağırlıklı olarak MHP) aradıkları ikbali bulamadıkları için bir araya gelmiş bir heyet bu.
Artık, tekmenin getirdiği imkanlara daha iyi bakabiliriz, fakat sonraki yazıda; uzattığım için özür dilerim.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***