Maraş merkezli depremlerin ardında Maraş, Malatya, Antep ve Urfa gibi illerde, başta tekstil sektörü olmak üzere yüzbinlerce depremzede işçiye yönelmiş patron saldırıları sürüyor.
Evleri yıkıldığı ve işe gidemedikleri için ‘devamsızlık’ gerekçesiyle işlerine tazminatsız son verilen, işten çıkartmak kağıt üstünde yasaklandığı için patronların istifaya zorladığı, gelinemeyen günler için ücretsiz fazla mesai şart koşulan ve ücretsiz izne mecbur bırakılan işçilerin haberleri gelmeye devam ediyor.
Maraş merkezli depremlerin ardından OHAL ilan edilen 11 ilde ‘Erdoğan kararnamesi’yle kağıt üstünde getirilen ‘işten çıkarma yasağı’ ve ‘kısa çalışma ödeneği’ düzenlemesi aslında ne anlama geliyor?
Deprem bölgesindeki fiili durumu ve sözü edilen düzenlemelerin depremzede işçiler açısından sonuçlarını Birleşik Tekstil, Dokuma ve Deri İşçileri Sendikası (BİRTEK-SEN) Genel Başkanı Mehmet Türkmen anlattı:
“Kod-29 yani iyi niyet ve ahlak kurallarına aykırı davranışla -devamsızlık da buna dahil- tazminatsız işten atmayı düzenleyen maddeleri kapsam dışı bıraktılar. Bunları kapsam dışı bıraktığınızda aslında fiilen bir işten atma yasağı getirmiş olmuyorsunuz. Tam tersine patronlara işçileri tazminatsız işten atma özgürlüğü vermiş oluyorsunuz. Pandemide bu yaşandı, şimdi depremde de aynısı yaşanıyor. Kısa çalışma ödeneğinden yararlanmak da işverenin başvurusuyla mümkün. İşçinin işe gidemediği zamanların ücretini alabilmesi yine patronların insafına bırakıldı. Ve fabrikanın depremden zarar görmüş olma koşulu var.”
Sözü, “Pek çok fabrikada işçiler ailelerini bırakarak fabrikada kalmaya zorlanıyor. OSB’ler ve fabrikalar çalışma kamplarına dönüştürülmek isteniyor” diyerek patronların krizi fırsata çevirdiği koşullarda hak gasplarının boyutlarına dikkat çeken Türkmen’e bırakıyoruz.
PATRONLAR: OHAL BİTENE KADAR İŞÇİ ÇIKARTMAYACAĞIZ, SİZ İSTİFA EDİN
Deprem bölgesinde işçilere yönelmiş patron saldırılarından bilebildiğimiz ilki Malatya’daki Mil-May Tekstil’de yaşandı. Depremin üzerinden henüz 10 gün geçmişti ki Mil-May Tekstil patronu “İşe devam edemeyen işçilerin iş akdinin tazminatsız feshedileceği” şeklindeki tehdidini işçilere ulaştırdı. Mil-May’da son durum nedir?
Patronun işçilere attığı bu mesaj kamuoyunda duyulduktan ve ciddi bir tepki oluştuktan sonra Mil-May patronu geri adım atmak zorunda kaldı. Başta bizimle görüşmek istemeyen fabrikanın patronu Soner Arıkan ve müdürleri, konuyla ilgili basın açıklaması yapmak üzere fabrikanın önüne gittiğimizde bizlerle görüşmek istediler. Görüşmede bunun bir iletişim kazası olduğunu, bir hata yapıldığını ve ‘işçilerin işten çıkartılması’ diye bir durumun söz konusu olmadığını söylediler.
İşçilerin, depremi takip eden ilk iki haftanın ücretli izin sayılması talebini de ilettik ve yine söz verdiler.
Ancak şöyle önemli bir durum var. Evi yıkılmış ya da evi oturulamaz duruma geldiği için Malatya’da barınamayacak ve bu yüzden il dışına çıkmak zorunda kalmış ve uzun süre dönemeyecek işçiler var. Sayıları da az değil ve “Haklarımızı versinler artık buraya dönemeyeceğiz” diyen işçiler bunlar.
Mil-May tekstil patronu o görüşmede, “Bu durumda olan işçilerin haklarını tazminatların vereceğiz onları da mağdur etmeyeceğiz” dediler ama bu sözlerini tutmadılar. “Siz istifa edin, biz OHAL bitene kadar işçi çıkarmayacağız” dediler. İşçileri istifaya zorladılar. Üç öğün yemeği bir öğüne düşürdüler.
Burada başka hak ihlalleri de var. Fabrikada çalışmak isteyen işçilere dediler ki, “Gelin fabrikada kalın ama ailelerinizle değil.” Depo bölümüne AFAD’dan aldıkları yatakları koymuşlar, işçiler orada yatıp kalkıyor.
50 BİN LİRA TAZMİNATI OLAN İŞÇİYE 5-10 BİN LİRA TEKLİF EDİYORLAR
Evleri yıkıldığı için aileleriyle birlikte şehir dışına gitmek zorunda kalan işçileri tazminatsız işten atmakla tehdit eden başka işyerleri var mı?
Evet var, hem de çok. Malatya’da Baykal Denim ve diğer başka fabrikalar da işçileri atamadıkları için istifaya zorluyor. İstifa etmeyenleri ücretsiz izne çıkarıyorlar, OHAL bitince de muhtemelen bu işçileri işten atacaklar. Yani özetle diyorlar ki; “Biz çıkarmıyoruz ama ücretsiz izindesin.”
Böyle çok sayıda fabrika var. Antep’de de çok fazla işten atma yaşandı. Depremin olduğu günler aynı zamanda zam dönemiydi ve düşük zammı kabul etmeyen işçiler en az üç-dört fabrikada tazminatsız olarak işten atıldı. Bu fabrikalardan bazıları şöyle; Giza Hali, İspa halı, Canan iplik, Kartal Halı…
Bir de şöyle şeyler oluyor; işçinin 50 bin lira tazminatı var, 5-10 bin lira teklif ediyorlar. İşçi de de hiç parası olmadığı için çaresizlikten kabul etmek zorunda kalıyor. Deprem bölgesindeki patronlar, işçinin çaresizliğini fırsata çevirip tazminatlarını gasp etmeye çalışıyor.
Mesela Adana’dan bir örnek vereyim: 300’e yakın işçinin çalıştığı bir fabrika depremden bir gün sonra, “İşçiler işe gelmedi” deyip fabrikayı kapatıp bütün işçileri tazminatsız işten çıkardı. Bunun gibi çok örnek var. Urfa’da mesela… Özak Tekstil’de işçiler depremden bir hafta sonra üretime başlayabildi. Orada da işçilere, işe gelemedikleri 1 haftayı önlerine çıkararak 7 hafta sonu işe geleceksin dayatması yaptılar.
Oysa ki, işe gelinemeyen günün yerine fazla mesai yaptırmak yasa dışı. Patronlar fazla mesaiyi depremden dolayı işe gelinemeyen günün yerine saydılar. Bunun gibi çok fazla hak gaspı var.
İŞÇİYİ, TAZMİNATSIZ İŞTEN ÇIKARTMANIN YOLU AÇILDI
Pandemi döneminde de kağıt üstünde işten çıkarma yasağı vardı ancak DİSK-AR’ın, SGK’dan aldığı verilere göre 2020 yılında Kod-29 gerekçe gösterilerek 177 bin işçi işinden çıkarıldı. Şimdi benzer bir ‘kağıt üstü düzenlemesi’ deprem bölgesi için geçerli. ‘Kısa çalışma ödeneği, nakdi ücret desteği ve işten çıkartma yasağı uygulanacak’ deniyor. Bu konudaki fiili/gerçek durum nedir?
DİSK-Ar bu verileri, Çalışma Bakanlığı’ndan alamayıp mahkeme kararıyla SGK’dan alabilmişti. Gerçek rakamların çok daha fazla olduğunu sahadaki çalışmalarımızdan biliyoruz. Pandemi döneminde 300 binden fazla işçi, Kod-29 gerekçe gösterilerek (ahlak ve iyi niyet kurallarına uyulmadığı için iş akdinin tazminatsız olarak feshedilmesi) işten çıkarıldı.
Biz daha depremin 3’ncü, 4’üncü günü tüm bunları öngörerek sendika olarak deprem bölgesindeki işçilerle ilgili talepler dile getirdik. Bunlardan biri en az 6 ay boyuncu bütün deprem bölgesinde işten atma yasağı getirilmesiydi. Ve bu yasağı talep ederken, pandemideki işçi aleyhine uygulamaları da hatırlatarak benzer durumların olmaması gerektiğinin de altını özellikle çizdik.
Ancak, iyi niyet ve ahlak kurallarına aykırı davranışla -devamsızlık da buna dahil- tazminatsız işten atmayı düzenleyen maddeleri kapsam dışı bıraktılar. Bunları kapsam dışı bıraktığınızda aslında fiilen bir işten atma yasağı getirmiş olmuyorsunuz. Tam tersine patronlara işçileri tazminatsız işten atma özgürlüğü vermiş oluyorsunuz. Pandemi de bu yaşandı, şimdi depremde de aynısı yaşanıyor. Hükümet, bunun sonuçlarını pandemi döneminden bildiği halde yine aynısını yaptı. Depremde işçi niye çıkarılır? İşçi evi yıkıldığı için, evine giremediği için, çadırda kaldığı için göç etiği için işe gidemeyen işçiyi devamsızlıktan atar. Siz depremden dolayı işten atma yasağı getiriyorsunuz ama devamsızlığı kapsam dışı bırakıyorsunuz.
Bu düzenlemelerin bölgedeki işçilere hiçbir yararı olmadığı gibi tazminatla işten çıkaracak patronun bile ‘Kod-29’ deyip, işçiyi ‘ahlaksızla’ suçlayıp tazminatsız işten çıkarmasının önünü açıyor sadece.
KISA ÇALIŞMA ÖDENEĞİNDEN YARARLANMAK İŞVERENİN BAŞVURUSUYLA MÜMKÜN
İkicisi kısa çalışma ödeneğiyle ilgili. Onun da bölgedeki işçilere hiçbir faydası yok. Kısa çalışma ödeneğinden yararlanmak işverenin başvurusuyla mümkün. İşçinin işe gidemediği zamanların ücretini alabilmesi yine patronların insafına bırakıldı.
Ve fabrikanın depremden zarar görmüş olma koşulu var. Orada da şöyle bir şey çıkıyor karşımıza. Maraş dışında mesela Malatya’da, Antep’te, Adana’da fabrika binalarında üretime engel olacak bir hasar yok. Fabrikalarda üretimin durması; işçilerin evlerin yıkılmasından, zarar görmesinden dolayı işe gidemedikleri için. Ama kısa çalışma ödeneğinin koşulunu, fabrikanın hasar görme şartına bağlıyorsunuz. Bu düzenlemelerin hiçbirinin işçilere en ufak bir faydası olmadığı gibi zararı var.
ÖZ İPLİK-İŞ VE TEKSİF SENDİKALARININ YÖNTİCİLERİ ÜYELERİNİN TELEFONLARINI AÇMIYOR
Deprem bölgesinde işçilere yönelik böylesine ciddi ve kapsamlı hak gaspları/ihlalleri ortadayken bu işyerinde örgütlü sendikaların tutumu nedir?
Urfa’da Özak Testil’de Öz İplik-İş Sendikası örgütlü, Baykan Tekstil’de Teksif ve Öz İplik-İş yetki kavgasından mahkemelik. Bunlar depremde oldu-bittiye getirerek işçilerden habersiz ‘asgari ücret zammına evet’ dediler, patronlarla sözleşme imzaladılar. Ve buna tepki gösteren işçiler, sendikadan istifa etti.
Urfa’da ve Malatya’da Hak-İş’e bağlı Öz İplik-İş ile Türk-İş’e bağlı Teksif’in on binlerce üyesi var. Bu hak gasplarının yaşandığı fabrikaların bir kısmında da örgütlüler ama işçiler lehine en ufak bir girişimde bulunmadıkları gibi patronla birlikte davranarak işçileri bu hak gasplarına ikna etmeye çalıştılar. Şimdi bu sendika yöneticileri, kendi üyelerinden gelen telefonları bile açmıyor.
Bazı kentlerin tamamen yok olduğu bu depremde işçiler iki şey gördü: Felaketinin ortasında bile patronlar sınıf refleksiyle hareket etti, depremin vurduğu işçileri bir de patronlar gasp etti. İkincisi ise böyle bir felakette bile bürokratik sarı sendikalar kendi üyeleri dahil bütün işçileri yine yüzüstü bıraktı.
‘AİLENİZLE BİRLİKTE KALAMAZSINIZ’ DENİYOR
Bir başka söyleşinizde “Pek çok fabrikada işçiler ailelerini bırakarak fabrikada kalmaya zorlanıyor. OSB’ler ve fabrikalar çalışma kamplarına dönüştürülmek isteniyor” diyorsunuz. Böyle bir şey nasıl mümkün olabiliyor? Bu konudaki son durum nedir?
Bunun en çarpıcı örneği Malatya’da. Malatya’da yıkım daha büyük olduğu için pek çok fabrikada işçiler ya fabrikanın ayırdığı bir bölümde ya da organize sanayi bölgeleri içinde kurulan çadır kentlerde kalıyor. Kimi işçiler ailesiyle birlikte kalabiliyor ama kimi fabrikalar aileleri kabul etmediği için 4-5 işçiye bir konteynır düşecek şekilde işçilerin oralarda yatıp kalkmalarını sağlıyorlar. Aslında fiilen durum şu: İşçilerin aileleriyle birlikte barınma sorunun çözmek için değil, sırf üretim devam etsin diye OSB’leri çalışma kampına dönüştürmüş durumdalar.
ÜCRETLERİ 3-4 PARÇA HALİNDE VE ZAMSIZ ÖDEDİLER
Deprem bölgesindeki işçilerin maaşları ödeniyor mu?
Orada da sıkıntılar var. Mesela deprem günü 6 Şubat… İşçiler ücretlerini zamlı şekilde alacakken şu anda Ocak ayı ücretini dahi halen alamayan işçiler var. Ücretleri çoğunlukla 3-4 parça halinde verdiler, işçileri mağdur ettiler. Ve en önemlisi de zamlı yatırmaları gereken Ocak ayı ücretini zamsız yatırdılar.
Bir de şu var. Biliyorsunuz deprem bölgesinde kiralar uçtu. Zaten son dönemde krizle birlikte kiralar çok yükselmişti. Şu anda Antep’te depremden önce 3 bin lira olan ev 9 bin liraya, 2 bin lira olan ev 7 bin liraya çıkmış durumda. Antep’te 15 bin liraya kadar çıkmış kira var. Ve işçilerin yoğun olarak oturduğu sobalı, imarsız, kenar mahalle dediğimiz yerlerde bile 4-5 bin liraya ev bulunmuyor.
Malatya, Maraş ve Urfa’da işçilerin ortalama ücreti, asgari ücret. Antep’te asgari ücretin biraz daha üzeri, son zamlarla birlikte 10 bin 11 lira arası. Uzmanlar, ‘barınma gideri toplam gelirin yüzde 20’sini geçmemeli’ diye hesaplarlar. Şu anda deprem bölgesindeki işçiler kazandıkları paranın en az yarısını kiraya harcamak durumunda.
Şöyle de bir talebimiz var: Ev kiraları başta olmak üzere, temel ihtiyaç ürünlerine gelen zamlar nedeniyle ücretlere ek zam yapılması ve deprem bölgesindeki bütün işçilere en az bir aylık ücretleri tutarında deprem yardımı yapılması. Evleri yıkılan işçilere ise taşınma ve ev eşyası desteği verilmesi.
İŞTEN ATMA, KOŞULSUZ/ŞARTSIZ 6 AY BOYUNCA YASAKLANMALI
Deprem bölgesindeki işçilerin acil ve öncelikli talepleri nedir?
- İşten atılmanın koşulsuz ve şartsız en az altı ay boyunca yasaklanması.
- Yasağa rağmen atılan işçiler için patronlara çok komik bir idari ceza var. Bunun gerçekten caydırıcı bir ceza olması.
- Kısa çalışma ve işsizlik ödeneğinin en az asgari ücret düzeyine çıkarılması ve deprem bölgesinde işten çıkarılmış, işe gidemeyen tüm işçilerin kısa çalışma ve işsizlik ödeneğinden koşulsuz olarak yararlanmasının sağlanması.
- İşçilerin, deprem sürecinde çalışamadıkları günlerin tamamında patronların insafına bırakılmadan ücretli izinli sayılması… Tüm bunların Çalışma Bakanlığı’nın çıkaracağı düzenlemeyle yasal güvence altına alınması.
Kocaeli Sanayi Odası Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, 17 Şubat’ta yaptığı konuşmada “Demografik yapıyı bozabilecek bir duruma çanak tutmayalım” diyerek deprem bölgesinden gelen insanların işe alınmamasını istedi. Patron zihniyetinin kodları açısından bu sözler ne anlama gelir?
Patronlar; işçileri milliyeti/ kökeni/ aidiyetine göre bölmeyi, işçileri sömürmek için elverişli olduğu için kullanır. Bu söylemi, Kürt illerinden göçe karşı ırkçı çevreler tarafından sürekli kışkırtılan göçmen düşmanlığı ve ırkçı-milliyetçi eğilimin bir kez daha dolaşıma sokulması olarak görüyorum.
Burada şöyle bir ikiyüzlülük var. Aynı patronların daha fazla çıkar/menfaat söz konusu olduğunda yerli işçiler yerine daha düşük ücretle göçmen işçileri çalıştırdıklarını biliyoruz. Ama onlar bu ayrımları sürekli diri tutmak isterler çünkü bu ayrımların/gerginliklerin olduğu yerde işçilerin sömürüye karşı birleşmesi, birlikte mücadele etmesi her zaman daha zordur. Çünkü ırkçılık, farklı milliyetler arasında yaratılan düşmanlık bu birlikteliğin önüne engel olarak çıkarılır.
Olayın böyle bir yanı var. Ama biz şunu da biliyoruz. BİRTEK-SEN olarak Nar Sanat Derneği’yle birlikte burada bir dayanışma ağı kurduk, bölgede on binlerce insana ulaştık. 100’den fazla arkadaşımız bu dayanışma çalışmasında görev aldı. Ve Suriyeli göçmen arkadaşlarımız da bu çalışmanın içinde bizimle birlikte görev aldılar. Bu koşullarda bile Suriyeli düşmanlığı yapanların depremden zarar görmüş insanlara faydası olmadı. Suriyelilerin oldu oysa ki.
‘SURİYELİLER DEFOLSUN’ DİYEN ZAFER PARTİLİ YÖNETİCİ, FABRİKASINDA SURİYELİ İŞÇİ ÇALIŞTIRIYOR
Deprem bölgesi aynı zamanda Suriyeli göçmenlerin de yoğun olarak yaşadığı yerler. Yıkımın ardından bölgedeki Suriyelilerin gördüğü muamele ne oldu?
Depremin yaralarını sarmak için kılını kıpırdatmayan insanlar ve yapılar -başta Ümit Özdağ ve Zafer Partisi- Suriyelilere karşı ırkçılık örgütlediler. Bu felaketin ortasında bile Suriyelilere saldırılar organize etmeye çalıştılar.
Zafer Partisi’nin Antep’teki il yöneticilerinden biri kendi fabrikasında kayıt dışı, ucuz işçi olarak Suriyeli işçi çalıştırıyor, aynı Zafer Partili ‘Suriyeliler ülkelerine defolsun’ diye kampanya yürütüyor. Bu kadar da ikiyüzlüler.
AFAD’ın yardım yaptığı yerlerde; Suriyelilere yardım yapılmadı. AFAD çadırları Suriyelilerin yoğun olduğu yerlere gitmedi. AFAD’ı arayıp çadır isteyen Suriyelilere “Çadırlar sadece Türk vatandaşları için” deyip telefonları kapattılar. Yardım kuyruklarındaki Suriyeliler, Türk olmadıkları anlaşılmasın diye konuşmaya çekiniyorlar. ‘Suriyeli oldukları anlaşılırsa yardım vermezler’ diye.
Japonya’dan Güney Amerika’ya kadar her milletten insan buraya gelip bizlere yardım ederken, bizler kendi ülkemizde yaşayan Suriyeliye ayrım yaptık.
İNSANLARI KURTARMAK İÇİN BÖLGEYE GİTMEYEN İŞ MAKİNELİ ŞİMDİ MÜTEAHHİTLER İÇİN TEMEL KAZIYOR
Maraş merkezli 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremlerin üzerinden bir aydan fazla zaman geçti. Siz başından beri bölgedesiniz. Bu bir ayın ardından deprem bölgesinde son durum nedir? Hayatta kalabilmiş insanların yaşama tutunabilmesi için temel ihtiyaçlar karşılandı mı, bu bir ayın sonunda devlet deprem bölgesine gelebildi mi?
Bizim aynı zamanda Maraş’ta Pazarcık, Narlı ve oranın köylerine de yardım ulaştıran bir ekibimiz var, Malatya aynı şekilde… Halen ilk yardım gitmeyen köyler var. Mesela Pazarcık’ın Şahintepe köyünde su yok. Narlı’da çadırlara elektrik sayacı bağlamaya başladılar. İnsanlar, ‘çok para gelir’ diye çadırda elektrikli sobayı açmaya korkuyor.
Bir hafta önce Maraş’ı gezdik, gördük, bölgede evleri yıkılan insanlarla konuştuk. Haftalar sonra bile hala hiç dokunulmayan enkazlar var. Kurtarma çalışması hiç yapılmamış enkazları içindeki cesetlerle birlikte kaldırıyorlar.
Antep’in Nurdağı ilçesinin neredeyse tamamı yıkıldı, insanları kurtarmak için günlerce/haftalarca oraya gitmeyen iş makinaları, vinçler şimdi müteahhitlere temel kazmak için çalışıyorlar.
Deprem; başta işçiler olmak üzere bütün bir topluma yani rahat/korunaklı imkanlara sahip olmayan insanlara şunu gösterdi: Hayatta kalabilmek için bile örgütlenmek zorundayız, başka çaremiz yok.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***