Hatay’ın kent merkezi Antakya, 6 Şubat depreminde en ağır kayıpları yaşayan yerlerden biri. Hasarsız binanın neredeyse olmadığı Antakya’nın sakinleri ya göç yolcusu ya da devletin ilk iki gün kendilerine yardım elini uzatmadığına isyan ediyor.
Antakya, Hatay’ın kültürel zenginliğinin simgesi, tarihi kent merkezini oluşturuyordu. Ancak depremin ardından 8. günde Cumhuriyet Meydanı’ndaki manzaraya bakıldığında yaşayacak, nefes alacak bir kentten söz edilmesi pek mümkün gözükmüyor.
Kent merkezine araçla ulaşılabilmesi her köşede enkazlar veya artçılarla yıkılma riski olan ağır hasarlı binalar nedeniyle hem güç hem de zaman alıyor. Kent merkezinde depremzedeler için az sayıda çadır alanı mevcutken, kolluk güçleri, kamu personeli veya gönüllü yardımcılar ağırlıkta görünüyor.
Cumhuriyet Meydanı’nda ayakta kalmayı başarabilmiş Mustafa Kemal Atatürk’ün heykeli karşısındaki tarihi Hatay Büyükşehir Belediye Binası’nın çatısının çöktüğü ve ağır hasarlı olduğu görülüyor.
Bu binanın arkasına belediye ek binası olarak inşa edilmiş çok katlı yapıysa tamamen enkaz durumunda. Meydandaki bir başka tarihi yapı olan, 1938 yılından 29 Haziran 1939 günü Türkiye Cumhuriyeti’nin bir parçası olma kararının alındığı tarihe kadar faaliyet gösteren Hatay Meclisi de yıkıntılardan biri.
Binada Hatay Cumhuriyeti’nin tarihi anlatılırken, Meclis’te Türkiye topraklarına katılma kararı alındığı güne ilişkin tarihi gazete örnekleri de bulunuyordu. Antakya’nın 638 yılında Arap yönetimi döneminde inşa edilmiş, Anadolu’nun ilk camilerinden birisi olduğu vurgulanan Habib-i Neccar Camii de yıkılmış durumda.
Antakya kent merkezindeki Atatürk, Adnan Menderes, Cumhuriyet, Gündüz, Fatih, İnönü, Karaoğlanoğlu, Ayşe Fithat, Şükrü Balcı gibi caddeleri başta olmak üzere, sokak sokak her noktasında enkaz haline gelmiş binalar görülüyor.
Yoğun toz bulutu altında güçlükle nefes alınabilirken, gün geçtikçe çoğalan çöp yığınları arasında birbirlerini acıyla selamlayarak “Başımız sağolsun” diyen onlarca insan koşuşturuyor.
Hatay’a yardım amacıyla gelmiş kamu personeli, gönüllüler ve hatta basın mensupları gözleriyle gördükleri yıkıma yine de inanmak istemiyor, kimisi 6 Şubat depremiyle yaşananları dini inançlarıyla kimisi de bilimsel gerçeklikten uzaklaşmayla açıklamaya çalışıyor. Sonuçta herkes, Hatay’ın, Antakya’nın yerle bir olmasından derin üzüntü duyuyor.
Hava kararmaya başladığında elektriklerin kesik olduğu kentte sadece ısınma amaçlı yakılan ateşler ve canlı kurtarma umudu kalmadığı için artık cenazeleri bulma çalışmalarını yürüten enkazlardaki iş makinelerinin ışıkları yanıyor. Karanlık bir yönüyle tüm o korkutucu yıkımı gizlerken; Hatay’ın merkezi Antakya’da değil de tozlu bir arazideymiş yanılgısı yaratıyor.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın 8. gün itibariyle ilk tespiti de Hatay’ın, Kahramanmaraş ile birlikte en ağır hasarlı kent olduğunu ortaya koyuyor.
Antakya’nın ne zaman, nasıl yeniden kent merkezi olabileceği belirsizliği içinde ve toz bulutu altında ilk günlerden itibaren sağ kurtulanlar ya da cenazelerine ulaşıp defnedenler kentten ayrılıyor.
Deprem sonrasındaki 8. günde Çakmak ailesi de göç edenler arasına katılıyor. Tek katlı evindeki yıkıntılar içerisindeki az sayıda eşyasını bir kamyonete yüklemeye çalıştığı anlarda Burhan Çakmak, gözyaşları içerisinde Samandağ’da zemini daha kayalık olduğu için kendilerini güvende hissedecekleri köylerine göç etme kararı aldıklarını anlatıyor. Kardeşi Mustafa Çakmak da abisiyle mecburen göç edeceğini çünkü kendisine herhangi bir yardım ulaşmadığını söylüyor.
Antakyalı “ilk iki gün yardım gelmedi” görüşünde
Çakmak ailesine köylerine göç etmelerinde aracıyla yardımcı olan Yusuf Bozkurt ise, ilk iki gün Hatay’a kimse yardıma gelmediği için iki kişiyi kendi eliyle çıkardığını anlatırken, bunun nedenini ise 6 Şubat’taki depremden pek çok kentin etkilenmesiyle açıklıyor.
Ahmet Karaçay ise, depremden sonraki iki, üç gün boyunca enkazlarda canlı insanlar olduğunu, onlarla konuştuklarını, seslerini duydukları insanları bugün 8. günde cenaze olarak gördüklerini anlatıyor. “Devlet günlerce gelmedi” diyen Karaçay; arama-kurtarma çalışmaları ilk iki gün yapılabilseydi “bekleyin, kurtulacaksınız” diye moral verdikleri Antakyalıların kurtulabileceğini söylüyor.
Kamera önünde duygularını ifade etmekten kaçınanlardan bazıları da, devletin yetişmekte zorlandığını söylese de yine de Antakya’nın ilk günlerde yalnız kaldığını kabul ediyor. Bazıları ise, Hatay’ın, Antakya’nın ilk saatlerde haberlerde dahi yeterince konu edilmediğinden şikayet ediyor.