Yağmur KAYA
İSTANBUL – HDP tarafından İstanbul’da düzenlenen ‘Demokratik Cumhuriyet Konferansı’ devam ediyor. Konferansın ‘Cumhuriyet’in Kuruluş Dinamikleri’ başlıklı ikinci oturumuna siyaset bilimci ve yazar Tanıl Bora, tarihçi yazar Hamit Bozarslan ve yazar-akademisyen Barış Ünlü katıldı.
Mahmut Bozarslan, Türkiye’nin ikinci yüzyılında, “Türkiye nasıl kuruldu?” şeklinde sormak yerine “Türkiye kimlere karşı kuruldu” sorusunun artık konuşulması gerektiğini söyledi. Karl Marks’ın başka bir halkı ezenin özgür olamayacağı sözünü hatırlatan Bozarslan, Kürt Halkının 1927’den sonra ideolojik bir tehdit olarak algılandığını belirti.
TANIL BORA’DAN DÖRT FARKLI MİLLİYETÇİLİK TANIMI
Tanıl Bora da konuşmasında milliyetçilik kavramını ‘uç’ olarak nitelendirdiği dört farklı örnek üzerinden değerlendirdi. Farklı bir milliyetçiliğin de mümkün olabileceğini verdiği örneklerle anlatan Bora şunları söyledi:
“Salondaki topluluk milliyetçiliği nasıl bilirsiniz? Sorusuna iyi bilmeyiz diye cevap verecek bir topluluk. Dolayısıyla milliyetçiliği tasvir etmek gereksiz bence. Ben biraz ters yoldan gideceğim farklı bir milliyetçiliğin bir an uç verdiği, bir an bir ışığının parladığı, bizim bildiğimiz milliyetçilikten farklı bir milliyetçiliğin alametlerinin görüldüğü çok sınırlı birkaç dört epizot aktaracağım size. Dört farklı örnek, dört farklı söz.”
“Hilmi Ziya Ülkem cumhuriyet döneminin önemli düşünürlerinden tasnif edilmesi zor bir düşünür. Yani sağda mı, solda mı? Çok tartışılır hakkında. Ama sonuçta saygın bir düşünür. 1933 yılında yazdığı bir kitap var. Adı ‘İnsani Vatanperverli'” Kitapta şunu anlatıyor. Vatanseperverliğin, vatanseverliğin temel hedefi insanlık, ortak insanlık ülküsüne varmaktır. İnsaniyete katkıda bulunmak, insaniyetin bir parçası olmaktır. Yurdu sevmek, vatan sevgisi sadece oraya giden bir basamaktır. Bunu tarif ediyor ve milliyet kavramının ruhunu, heyecanını, anlamını bulacağımız şeyin tarih dil, geçmişteki kahramanlıklar vatan değil, vatandaşlık olduğunu söylüyor.”
“Hatta vatandaş milliyeti kavramını kullanıyor. Milliyetin, milliyet kavramının üzerine inşa edileceği milli gururun üzerine inşa edileceği temel değer vatandaşlık onun için. Hangi millettensiniz? ‘Vatandaş milletindenim’ cevabını savunan bir çerçeve ortaya aslında bizim hangi milliyetçilikten ayrıştırılabildiği oranda vatanseverlik, yurtseverlikten anlayacağınız şey de budur gerçekten. Herhangi bir tarihsel herhangi bir öze dair bir şey yüceltmeden birlikte yaratılan ortak vatandaşlık değerini bilmek, ondan güç almak, onla gururlanmak. Bu kitap hepimiz ya ülkenin en az okunan yeni baskısı ancak on yıllarca sonra yapılan bu kitabı, en unutulmuş kitabı, en yankısız kalmış bir kitabı kendisinin de devamında bu fikirleri pek fazla sürdürmediği bir kitabı.”
“İkinci örnek Mahmut Esat Bozkurt Erken Cumhuriyet rejiminin kudretli Adalet Bakanı. Kanun Türk’ü Öztürk ayrımından bahsedecek. Yani kanunlar çerçevesinde, kanunen Türk olduklarını kabul ettiklerimiz kanun Türkleri ama onların aslında Türk olmadığını biliyoruz ve Öztürkler ayrımını yapacak. Yani tam bu insani vatanperverlikte çizilen çerçevenin vatandaşlığa verilen anlamın tam zıttı. Yani Hilmi Ziya ülkenin değil Mahmut Esat Bozkurt’un hakim olduğunu biliyoruz. Bu vereceğim ilk örnek. Ilk sürpriz ilk sapma ilk ayrıksı örnek Ikincisi Mehmet İzzet. Yine Erken Cumhuriyet döneminin erken ölen bir sosyal bilimcisi. Hatta Ziya Gökalp’e rakip sayılır kimilerince. Farklı bir milliyetçilik anlayışı geliştirmeye çalışmış ama çok da ömrü vefa etmemiş, çok da etkili olmamış Mehmet İzzet. Onun sadece bir cümlesini aktaracağım. Şunu diyor:Milli Seciyeye intibak kadar Milli Seciye’yi tahsihten bir ahlaki borç olmalıdır’ diyor. Yani yeni dilde söylersek milli karaktere uyum sağlamak, milli karaktere uymak kadar milli karakteri düzeltmek de bir ahlaki borç olmalıdır diyor.”
“Bu milliyetçiliğin, bu kolektif narsizmine karşı çıkan bir tutum. Yani biz kendimizden çok mutlu mesut olmayalım Kendimizde hoşnut olmayacağımız, iyi olmayan yanları görmeye bakalım diyor bu yazısında nitekim. Melih Seciye’ye intibak etmekten öte miliseceyi tahsil etmek. Demek ki düzeltilecek bir yanımız var.”
“Mehmet İzzet’in bu cümlesinde başka bir pencere var. Bir toplum tasarımı. Kendinden memnun olmaya sığmayan bir toplum tasarımı iddiası var. Bu da kimsenin bilmediği bir söz. Mehmet İzzet unutulmuş bir düşünür. Rakip bir milliyetçilik anlayışı geliştirmeye çalıştığı Ziya Gökalp’i bugün herkes anıyor ve biliyor. Mehmet İzzet’i kimse bilmiyor. Ilk iki örneği düşünürlerden verdim.
“Şimdi siyasetin göbeğinden iki örnek vereceğim. Eski merkez sağ siyasetten iki örnek vereceğim. Demirel ve Özal. Demirel ve Özal’ın güçlü zamanlarında söyledikleri yine milliyetçilikle ilgili birtakım sözler. Ilki Demirel’in 1960’ların ortasında söylediği sözler var. Diyor ki, milliyetçilik Urfa’nın susuz köyüne su götürmektir Mardin’deki yoksul vatandaşı işte okula gidip hani ilerlemesini sağlamak, önünü açabilmektir. Bir vatan yapmaktan söz ediyor ve bunun işte hamasetle büyük sözlerle değil kalkınmayla, kalkındırarak insanları abat ederek suya, mektebe kavuşturarak olabileceğini söylüyor ve gerçek milliyetçiliğin bu olduğunu söylüyor.”
“Özal yine kendi güçlü zamanında üstelik de unutmayın. Ben özellikle Özal milliyetçi muhafazakar camiadan gelen aydınlar ocağının üyesi olan ve kendisi de bol bol Yavuz Selim, Fatih Sultan hamaseti yapagelmiş bir siyasetçi olarak Fatih Sultan Mehmet şunu yapmıştı, Kanuni şunu yapmıştı, Yavuz Selim bunu yapmıştı diyerek övünmek milliyetçilik değildir. Bugünkü dünyada insanlığa, dünyaya göstereceğiniz bir başarı var mı, bir iktisadi kalkınma bakımından göstereceğiniz bir örnek var mı? Yetiştirdiğiniz bir üst düzey sanatçı mühendis var mı? Bir icat var mı? budur önemli olan diyor. Yani Yavuz Selim’in hatasıyla övmeyelim. Ve dediğim gibi bu iki siyasetçi de Demirel de Özal da sağcı siyasetçiler, çok koyu milliyetçi muhafazakarız, sloganları ve hamaseti tepe tepe kullanmış siyasetçiler. Ama bir noktada bunu diyorlar. Ne zaman diyorlar? Konjonktür himmetiyle diyorlar Çok lehlerine olduğu, kalkınma rakamları, refah artışı çok parlak durumda olduğu, yani o kalkınma ve kalkındırma iddiasıyla şişebildikleri zaman, o güveni duydukları zaman diyorlar. Sadece o zaman diyorlar buna benzer sözleri başka hiçbir konjonktürde işitilmedi her ikisinin de. Ve tabii kendi sahalarında daha radikal ve kendileri için çok daha artık tehdit teşkil etmeyen önemsemedikleri milliyetçi bir grup bir parti, bir şeye karşı söylüyorlar. Biraz onu küçümsemek ve hani biraz kendi hegemonik konumlarının tadını çıkarmak için. Geçici iki an her iki siyasetçinin de milliyetçi söyleminde.”
“Dördüncü ve son örneğin Tevfik İleri’den. Tevfiki İleri Demokrat Parti’nin önde gelenlerinden 1950’lerin başında uzun süre Milli Eğitim Bakanlığına yapmış birisi. O da Demokrat Parti’nin sağ kanadında Milliyetçi Muhafazakar kanadından en övündüğü ve en milliyetçi camiada en saygıyla anılmasına yol açan işlerinden biri de Çanakkale Zaferi’yle ilgili düzenli kutlamaların başlamasını ve öğrenci kafilelerinin Çanakkale’ye ziyarete gitmesini ilk örgütleyen öğrenci lideri olması. Gençliğinde böyle bir yerden geliyor. 1950’lerin başında Milli Eğitim Bakanı iken bir grup öğrenci tevkitleri ziyarete geliyorlar bu öğrenciler. Vatanperverliklerini kanıtlamak üzere kanlarını bir kavanoza akıtmışlar. ve Çanakkale’ye gidip şehitlik kanlarıyla sulamışlar. O kavanozu getiriyorlar. Bu yaptıkları vatanperverhane eylemle ilgili takdir bekliyorlar. Tefik İleri onları azarlıyor. Diyor ki o ya milliyetçilik yani vatanperversiniz anlıyorum diyor, fakat vatanseverlik ölmek değil de yaşatmayı gerektiriyor. Mealen, ölmeyi yüceltmek yerine yaşamaya dair bir şeyler yapmanızı isterdim. Çanakkale de vatan toprağı erezyona uğruyor, oraya ağaç dikseydiniz. Daha vatanperverce bir şey yapmış olurdunuz.”
BARIŞ ÜNLÜ: SÖMÜRGE MANTIĞI AÇIK BİR ŞEKİLDE EGEMENLİKLERİNİ KURUYOR
“Cumhuriyet bir sözleşme miydi?” sorusu üzerinden sunum yapan Barış Ünlü, modern dünyanın egemenlik anlayışıyla şekillendiğini belirterek, “Sömürge mantığı, milletin dışında kalmış halkları baskı ve şiddetle yönetiyor. Dolayısıyla halklar rızasına başvurulmuyor. Sömürge mantığı açık bir şekilde egemenlik kuruyor. Sözleşme ve sömürge arasında gerilimli ilişki, cumhuriyet ve demokrasi arasındaki kavramı ilişkilendiren bir fenomen. Halk egemenliği bir yandan devletin tanrısal hak, soyluluk, şiddet gibi temellerini değiştiriyor. Kontrol etmesi güç fikirleri içinde taşıyor. Toplumsal sözleşme teorisyenlerinin de kaynağını oluşturuyor” değerlendirmesinde bulundu.
HDP’den Demokratik Cumhuriyet Konferansı: Yeni yaşama davet
Beştaş: Cumhuriyeti demokratikleştirme mücadelesi veriyoruz
Ercüment Akdeniz ‘Demokratik Cumhuriyet Konferansı’nı değerlendirdi
Züleyha Gülüm: Bugünkü konferansla geleceğin yol haritası çiziliyor
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***