Cengiz Anıl BÖLÜKBAŞ
ANKARA – Maraş merkezli 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki iki deprem, Urfa, Antep, Diyarbakır, Adana, Adıyaman, Osmaniye, Hatay, Kilis ve Malatya‘da 12 binden fazla binanın çökmesine yol açtı. Yıkımın ardından, binaları yapan müteahhitlerin ve şirketlerin nasıl yapı yapma izni aldıkları kamuoyunda
tartışılmaya devam ediyor.
Yapı denetim şirketlerinin işlevi nedir? Yapı denetim şirketi raporları zorunlu olduğu halde, neden bu kadar büyük yıkım yaşandı? 1999 depremi sonrası yürürlüğe giren mevzuat nasıl değiştirildi?
Yapı denetim kuruluşlarının görevleri, yapının inşa edileceği arsa veya arazinin kontrol edilmesi, yapının denetlenmesi, standartlara uygun şekilde yapılması, yapım işlerinde kullanılan malzemelerin uygunluğunu takip etmek, proje denetimini sağlamak olarak sıralanıyor. Kabaca, bu şirketler,
bir inşaatın başlangıcından bitimine kadarki süreçte arsa sahibi adına inşaat faaliyetlerini ve dolayısıyla müteahhidi denetleyen kuruluşlar olarak görevlendiriliyor.
1999 Marmara Depremi öncesinde projeler, belediyelerin yetkili mimar ve mühendisleri tarafından denetleniyordu. Ancak müteahhit ve denetleyen arasındaki ilişki, denetim sürecini işlevsiz hale getirdi.
Depremin ardından sistemin suistimal edilmesi ve rüşvet iddiaları gerekçesiyle yeni bir düzenleme yapıldı ve bu düzenleme 2001’de yasalaştı.
Meclise sunulan kanun teklifinde, denetleyen ile denetlenen arasında para ilişkisinin kesilmesi, müteahhitlerin kendisini denetleyecek yapı denetim şirketlerini seçememesi, kanunun tüm Türkiye’de ve her yapı inşasına zorunlu kılınması maddeleri yer alıyordu. Ancak ikinci maddenin kanun teklifinden çıkarılması ile birlikte birçok sorun ortaya çıktı. Önergede yapılan değişiklikle birlikte, tüm kamu binaları ve TOKİ inşaatları kanun kapsamı dışında bırakıldı.
‘FİRMALAR KENDİLERİNİ DENETLEYECEK ŞİRKETLERİ KURDUKLAR’
İlk olarak 19 pilot ilde uygulanana kanun 2011 yılından itibaren Bakanlık Kurulu kararıyla birlikte tüm ülkede uygulanmaya başlandı. Kanun, kapsama giren her türlü yapıyı yapı denetim kuruluşlarının denetimine tabi kılıyordu. Bu değişiklikler ile birlikte, müteahhit ücretini kendisinin ödediği ve kendisini denetleyecek denetim firmasını kendi seçebildi. Aynı zamanda, bazı inşaat firmaları kendi yapı denetim şirketini kurdu.
Cumhuriyet’ten Bora Erdin’in resmi kayıtlar üzerinde yaptığı incelemeye göre, Maraş merkezli depremde yıkımın en fazla olduğu illerden Hatay’da, bazı yapı denetim şirketlerinin sahipleri aynı zamanda müteahhit veya inşaat şirketi sahibi çıktı.
Söz konusu düzenlemeyi Artı Gerçek’e değerlendiren İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Yönetim Kurulu Sekreter Üyesi Özer Akkuş, denetimin kamusal sorumluluğu göz ardı edilerek ticari ilişki üzerinden kurgulandığını söyledi. Yapı denetim şirketlerinin denetleyecekleri müteahhitlerle iş ilişkisi kurmak zorunda kaldığını ve bu durumun yasal mevzuatın dayattığı bir zorunluluk olduğunu vurgulayan Akkuş, “Denetleyeceğiniz kişi aynı zamanda paranızı aldığınız kişi oldu. Bu yüzden ilişki sakat olarak ilerledi. Yapı denetim kamusal bir görev görüyor. Ticari ilişkiler üzerinden şekillenmemeli” dedi.
HAVUZ SİSTEMİ GELDİ AMA TİCARİ ANLAYIŞ DEĞİŞMEDİ
2001 yılında yasalaşan Yapı Denetim Sistemi, 2019 yılına kadar devam etti. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın 2019 yılında yürürlüğe giren yeni yapı denetim düzenlemesiyle birlikte, yeni mevzuata göre, müteahhitleri denetleyecek olan firmalar, oluşturulan havuzdan bilgisayar ortamında otomatik olarak atanıyor.
Türkiye’deki inşaat faaliyetlerindeki ruhsatlandırma ve denetim süreçlerinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığı (AFAD) ve ilgili yerel idareler sorumlu.
Karayollarında ise Ulaştırma Bakanlığı’nın sorumluluğu bulunuyor. Yapı denetim firmalarının verdiği rapor üzerine de belediye yapıya ruhsat veriyor. Belediyenin ruhsat vermediği durumlarda, merkezi idare devreye girerek yetki verebiliyor. Büyük projelerde ise, doğrudan bakanlığın ruhsat verme gibi yetkisi bulunuyor.
Havuz sistemi oluşturulmasının, ticari anlayıştan vazgeçildiği anlamına gelmediğini dile getiren Akkuş, bu sistemle de birlikte firmaların şantiyelerin mühendislere yönelik şiddet olayları ile karşılaştıklarını aktardı. Yapı denetim firmalarının esas yapının yaklaşık maliyetinin yüzde 1.43 ve 1.5 oranında ücret aldıklarını hatırlatan Akkuş, Emlakçı ise bu bedelin yüzde 3’ünü alıyor. Yasal mevzuat itibariyle, mülkün satılması denetlenmesinden daha kıymetli gözüküyor. Bu faaliyetler devletin sorumluluğundan olması gereken faaliyetlerdir. Bu denetimsizliğe sebep olan şey bizim kanunlarımız.
Kamu sorumluluğu çevresinde yeniden revize edilmeli” diye konuştu.
‘MEVZUATLARIN REVİZE EDİLMESİ GEREKİYOR’
Peki sistemin değiştiği 2019 yılına kadar yapılan binalar ile ilgili ne yapılmalı? İlerde yaşanacak herhangi bir afet durumunda böylesi büyük bir felaket ile karşılaşmamak için atılması gereken adımlar neler?
Akkuş’a göre, mevcut yapı stoğunun depreme karşı güvenirliliğinin taranması gerekiyor. 2000 yılı sonrası ile birlikte öncesindeki yapıların da incelenmesinin zorunlu olduğunu vurgulayan Akkuş’a göre, atılması gereken öncelikli adımlar şöyle: “Bu tespitlerden sonra, kentsel dönüşüm buna uygun şekilde planlanmalı. Daha sonrasında, periyodik olarak yapıların denetlenmesi gerekiyor. Afet Yönetimi planlarının ortaya çıkması gerekiyor. Yapı Denetim Sistemi, Şantiye Şefliği Mevzuatı, müteahhitlerle ilgili mevzuatın ihtiyaca göre yeniden düzenlemesi gerekiyor.”
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***