İZMİR – Deprem sonrası, mültecilere yönelik ayrımcı politikalar uygulandığına dikkat çeken İzmir Barosu, mültecilerin hayatlarını daha da zorlaştıran bu uygulamaların kabul edilemez olduğunu belirtti.
İzmir Barosu, 6 Şubat Mereş ve Dilok merkezli meydana gelen depremler sonrası özellikle Suriyeli mültecilere yönelik ayrımcı politikalara ilişkin yazılı açıklama yayınladı.
Deprem sonrası altyapı ve barınma imkanları ve kamu hizmetlerinin kısa sürede onarılamaz şekilde zarar görmesi nedeniyle göçlerin yaşandığının belirtildiği açıklamada, “Yıkılmış veya yaşama olanağı kalmamış kentlerden, bazen yakınlarını da toprak altında bırakarak, İzmir’e beklemedikleri bir yolculuğa çıkanların arasında kaçınılmaz olarak göçmen ve mülteciler de bulunuyor. Bu kişilerin toplumun en dezavantajlı kesimleri arasında yer aldıkları gerçeği açıktır. Deprem felaketini ve felaketin sonuçlarını birlikte göğüsledikleri insanların, yaşadıkları zorlukları daha zor koşullarda paylaşmalarının yanında ırkçılığın, yabancı düşmanlığının ve ayrımcılığın da hedefi haline gelebilmektedirler; dahası hedef gösteriliyor durumuna düşmeleridir. Göçmen ve mülteciler, depremin kendilerini ittiği yeni bir zorla yerinden edilme deneyimini; çok daha zorlu koşullarda ve belirsizlik içerisinde yaşamak zorunda bırakılmaktadırlar” denildi.
MÜLTECİLERE KISITLAMA
Yıkılan şehirlerin inşası için en iyi ihtimalle yıl ya da yıllardan bahsediliyorken, Göç İdaresi Genel Başkanlığı’nın deprem bölgelerinde kayıtlı göçmenlere tanıdığı başka şehirlere gitme olanağını, önce 90 sonra 60 günle sınırlandırıldığının ifade edildiği açıklamada, “Bitiş süresi sonunda kayıtlı oldukları illere dönüş sağlamaları beklenmektedir. Yine deprem bölgesinde yer alan iller bazında bir ayrıştırmaya gidilip bir grup il için öncesinde izin almaksızın bu sınırlı süreli çıkış mümkünken; diğer iller için deprem bölgesini terk etmeden önce izin sistemi getirilmiş olup bu uygulamanın hangi kriterlere göre belirlendiği ve yürütüleceği halen açıklanmamıştır. Yine mülteci ve göçmenlerin gittikleri illerde kamu kurum ve kuruluşlarının, sivil toplum örgütlerinin depremzedelere sağladığı barınma hizmetlerinden faydalanamayacağı açıklanmıştır. Deprem bölgelerindeki yaşam koşullarının çetinliği, özellikle bazı şehirlerde şimdi ve yakın gelecekte yaşam koşullarının düzelmeyeceği düşünüldüğünde, mülteci ve göçmenlerin bu şehirlerde yaşamaya devam etmesi yahut bu şehirlerden ayrılanların 2 ay gibi kısa bir süre sonra bu şehirlere dönmesi açık suretle beklenemez” denildi.
İNSANİ YARDIMIN TEMEL İLKELERİ
Göçmen ve mültecilerin, her türlü zorluğa ve imkansızlığa katlanmak durumunda bırakıldığının belirtildiği açıklamada, “Bu durum bize ulusal ve uluslararası hukukun açıkça yasakladığı ayrımcılığın ve insani yardımın temel ilkelerinin önemini yeniden göstermekte ve altını çizmeyi gerekli kılmaktadır. Ayırımcılık ve şiddet sarmalını tırmandırmanın kimseye faydası olmadığı gibi depremlerin açtığı yaraları sarmaya engel olduğu görülmelidir” diye kaydedildi.
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***