YORUM | M. NEDİM HAZAR
“İnanarak bunu söylüyorum. İstanbul’da olabilecek bir deprem, özellikle belli birtakım ülkelerin yapmış olduğu çalışmalar var. Deprem makinaları var, Tesla diyorlar. Fay hattında biriken enerjinin tetiklenmesi. Bir gaz birikmesi var, olabilir. Ama var olsa dahi bunun tetiklenmesi söz konusu. Bunun en güzel örneği Gölcük depremi. Gölcük’teki olay şu: ABD’de bir fay hattı var, bu fay hattı tıpkı Türkiye’dekine benziyor. İsrail ile ABD bu fay hattında bu denemeyi yapmak istiyorlar. O kadar birbirine benziyor ki, San Antonio’daki fay hattını tetikleyip deney yapmak istiyorlar. Gölcük’teki de aynı olunca hafif hafif deneyecekler, güya gazı alacaklar. Ama teknik olarak beceremedikleri için o tetikleme büyük depremi meydana getiriyor. İstanbul’da da deprem olursa delili bu toptur. Böyle bir top çıktığı anda kendiliğinden olduğunu iddia edemezsiniz. Türkiye, darbe girişimini atlattı. Türkiye artık darbe ile yok edilemez. Yeni metodları var. 14 Ağustos’ta deprem olsaydı, FETÖ ben demedim mi diyecekti. Aynı avaneleri okuyor, patlatırsa FETÖ’nün dediği oldu diyecekler. Bu uluslararası güçlerin oyunu. Marmara’da yabancı sismik araştırma gemisi, ABD’lilerin, İsraillilerin gemileri dolaşmasın.”
Ankara Belediyesinin eski başkanı Melih Gökçek’in Habertürk TV’de yapılan programda üflediği şeylerdi bu cümleler. Gerçi, “Türkiye’de Jelibon madeni bulundu” gibi absürd iddialara inanan birinden bu saçmalıkları ifade etmesini beklemek şaşırtıcı değil. (BKNZ)
Ancak, yaşanan son deprem sonrasında iktidar cenahından bazı gençlerin benzer iddiaları sanki bilimsel bir gerçekmiş gibi sunmaya kalkışması, gerçekten de “HAARP denilen teknolojinin böyle bir şeyi yapabilmesi mümkün mü?” sorusunu akla getiriyor. Bu sivri akıllılar kendilerine göre argüman da geliştiriyorlar. Mesela deprem öncesi bölgeye gelen Amerikan savaş gemileri ya da chat odalarında can yanmasıyla “başınıza büyük felaketler, depremler gelecek” diyen cemaatçiler gibi.
Oysa bu depremlerin olacağını sadece yabancı uzmanlar değil, Naci Görür gibi aklı başında bilim insanları ve bizzat AFAD raporları da defalarca belirttiği halde!
Meseleye girmeden evvel, bu konudaki net cevabı en baştan vereyim: Hayır!
Ancak büyük acılar sonrası yaşanan travmalar döneminde bu tür saçmalıkların belli bir mantık platformuna oturtma çabaları her kültürde mümkün.
Gelin görün ki Türkiye için buna gerek bile yok.
Tarlada jelibon madeni bulunduğuna inananların “Aya çift şeritli yol yapıyoruz desek inanırlar” zihniyetinin travma yaşamasına bile gerek yok.
Gelelim HAARP meselesine.
Biraz geçmişi kurcaladığımızda görüyoruz ki, HAARP sistemine dair dedikoduyu aşan söylentiler sadece deprem uzmanları tarafından değil, yer bilimleriyle alakasız birçok önemli isim tarafından defalarca dile getirilmiş. Yani bu saçma sapan şeyler yeni değil, 28 Şubat döneminden, ERKE Dönergeci saçmalığından bu yana hep ifade ediliyor.
Ve ne yazık ki, her toplumsal felakette tekrar tekrar ısıtılıyor.
Çaresiz bir toplumun bir kesimi de ne yazık ki inanıyor buna.
HAARP’a yönelik iddialar, özellikle 17 Ağustos 1999 depremi sonrasında ülkemizde çok popülerdi.
ABD Hava Kuvvetleri, ABD Deniz Kuvvetleri, ABD Gelişmiş Savunma Araştırmaları Projeleri Ajansı (DARPA) ve Alaska Üniversitesi tarafından maddi olarak desteklenen, 1993 yılında kurulan Yüksek Frekans Aktif Aurora Programı (HAARP) isimli projeler, iddialarda en çok ismi geçen kurumlar.
HAARP, alternatif akımın ve floresan ışıkların üretimine önemli katkılar sağlamış ünlü bilim insanı Nikola Tesla’nın elektrik ve enerjiyle ilgili çalışmalarına dayanıyor. Bidayetinden beri Tesla ve çalışmalarının “mistik” doğası, HAARP’ın da halk arasında bilim-dışı ve gerçek olmayan özelliklerle anılmasına neden olagelmiş.
Özellikle komplo teorisyenleri ve çakma bilimciler tarafından yayılan bu özellikler arasında hava durumunu değiştirme ve uyduları deaktive etme yeteneği, insanların beyinlerini kontrol etme becerisi, terörist imha silahı ve depremler yaratma gibi çeşitli iddialar bulunuyor.
Peki nedir bu HAARP?
Basitleştirerek anlatacak olursak; esasen HAARP, atmosferin en dış katmanı olan ve radyo dalgalarının iletilmesinde kullanılan iyonosferin özelliklerini incelemek için başlatılmış olan bir proje.
Ve çalışmanın en temel amacı, radyo iletişim ve gözlem araştırmalarını geliştirmek amacıyla iyonosfer tabakasında incelemeler ve deneyler yapmak.
Buradaki özne, HAARP kapsamında üretilen en meşhur aygıt, İyonosferin Araştırma Enstrümanı – International Reference Ionosphere (IRI) isimli bir ölçüm aracı.
Aslında IRI de bir proje.
Uzay Araştırmaları Komitesi’nin (COSPAR) ve Uluslararası Radyo Bilimleri Birliği’nin (URSI) 1968/69’da başlattığı ortak kalıcı bir bilimsel projesinin ismi.
1999’dan beri karasal iyonosfer için uluslararası standart ampirik model olarak kullanılan bu proje, belirli bir coğrafi konum, saat ve tarih için IRI, elektron yoğunluğu, elektron sıcaklığı ve iyon sıcaklığı ve aralıktaki iyonların moleküler bileşimi için ortalama aylık değerler sağlıyor.
Bu araç sayesinde HAARP, yüksek frekanslı ve yüksek enerjili radyo dalgalarını iyonosfer tabakasına gönderebiliyor. IRI sayesinde HAARP araştırmacıları, iyonosferin çok küçük bir kısmını, geçici bir süreyle uyarabiliyorlar. Eh tabi bu durum komplo teorisyenlerinin aklına bin türlü şey getiriyor!
İşte bu iyonosferi uyarma kapasitesi nedeniyle HAARP, uzak mesafeden çeşitli doğa olaylarını manipüle etmekte kullanılabileceği iddialarının odağında yer alıp duruyor.
Bunların başında da suni deprem üretme geliyor şüphesiz.
Peki depremler nasıl oluşuyor?
Bakalım: Depremler, yeryüzünün litosfer tabakasında bulunan ve kıtalar ile okyanus tabanlarını oluşturan tektonik plakaların birbirleriyle olan göreli hareketi sonucunda oluşuyor.
İstisnası olmakla beraber, depremler, bu plakaların zıt yönlü paralel hareketleri sırasında birbirlerine sürtünmesinin veya birbirlerine doğru hareket etmelerinin bir sonucu olarak meydana geliyor.
Bu hareketler yılda ortalama 0-100 milimetre arasında olsa bile, tektonik plakaların devasa boyutları dolayısıyla bu yapıların birbirine sürtünmesi ölümcül ve son derece yıkıcı felaket olan depremlere neden olabiliyor.
Ve fakat gelin görün ki, tektonik plakaların bu akıl almaz büyüklükteki ve kütledeki yapıları, HAARP gibi yüksek frekanslı ve yüksek enerjili radyo dalgaları ile deprem tetiklemenin teknik olarak imkansızlığını da göstermekte.
İddia ise şu: Efendim özellikle “Marmara Denizi’nin tabanında gezen denizaltılar depremleri tetiklemektedir!”
Buna iddia eden şarlatanlara evvela şunu söylemek lazım:
HAARP “taşınabilir” bir yapı değil. ABD’nin Alaska eyaletinin Gakona kentinde bulunan bir bina ve 180 adet antenden (IRI) oluşan bir yapı.
Yani öyle mobilize olabilecek durumları yok!
Gakona’daki merkezde bulunan antenler toplamda 3.5 MW maksimum iletim gücüne sahip. Bu güç, herhangi bir dikkate değer ve kalıcı etki oluşturabilecek çapta değil.
Temel sinyal ve matematik hesaplarına göre, HAARP’ı kullanarak, 7.500 kilometre uzakta ve denizin sadece 50 metre altındaki bir cismi 1 santigrat derece ısıtmak için HAARP’ın maksimum güçte 420.000 katrilyon yıl boyunca çalışması gerekiyor!
Eh, bu durum kainatın toplam yaşı olan 13.8 milyar yıldan 30 milyar kat fazla.
Bu sebeple HAARP ile cisimlerin sıcaklıkları veya fiziksel özellikleri üzerinde değişim oluşturmak pratik olarak mümkün değil. Hatta ülkede hemen arabada kullanılacak petrol bulmak ya da sınırsız jelibon tarlaları çok daha imkan dahilinde.
HAARP gibi stabil yapılarla bile bu enerji düzeylerine ancak ulaşılabilirken; hareketli denizaltı araçlarıyla depremlerin tetiklenebileceği iddiasında bulunmak deli saçmalığından başka bir şey değil.
Aslında pek çok ülke hangi sıkıntıları yaşıyorsa HAARP’ı o yönde kullanmakla da meşgul. Mesela bizim gibi ülkeler genellikle deprem ile alakalı komplo teorilerinde HAARP’i kullanırken, Amerika’daki komplo teorisyenleri genelde “beyin kontrolü”, “kuraklık” ya da “izinsiz dinleme” gibi alanlarda bu teknolojiyi temel dayanak gösteriyorlar. Bu konuda yazılan pek çok komplo kitabında deprem çok küçük bir yer tutuyor.
Bu açıdan bakarsak HAARP, kültüre, coğrafyaya ve felakete göre kullanışlı bir aparat.
Ve hatta Gökçek’in iddiasının bir parçası olan İsrail’e karşı olarak da HAARP’ın kullanıldığını ve İsrail’i kontrol altında tutmak için ABD’nin “gizli atmosferik deneyler yaptığını” iddia eden çok sayıda teori mevcut.
HAARP’i en çok kullanan hangi ülkeler biliyor musunuz?
Evet yanılmadınız, Venezuela ve İran.
Şurası bir gerçek, HAARP ile ilgili teori sallayanların hemen hepsinin bilimle uzaktan yakından alakası olmayan kişiler ve kurumlar.
Üstelik biraz önce ifade ettiğim gibi, bu durum sadece bize has bir şey değil. Sözgelimi Pakistan da bu işe çok teşne. Mesela bu arkadaş… O kadar çok bilgiyi birbiri ardına boca edip kendince bir retorik oluşturuyor ki, ülkesindeki berbat yönetim ve insanların acınası durumunu unutturmaya çabalıyor.
Dönelim bizim konumuza.
Komplocuların HAARP ile ilgili ileri sürdükleri argümanlar, sadece HAARP’ın bilimsel ve teknolojik altyapı ve donanımından bihaber olmakla kalmadıklarını, aynı zamanda doğa bilimlerinin en temel gerçekleriyle çeliştiklerinin de göstergesi.
Pek çok bilim insanı yengeç yöntemi ile meseleyi “kabul”den başlayarak şöyle de izah ediyor: İnsanlar tarafından yapay sismisite (deprem) oluşturabilecek olsa, bunu radyo dalgaları ile değil, yer kabuğuna fiziksel olarak sıvı pompalama yoluyla yapması mümkün. Yani komplocuların referans noktaları yanlış.
Bu arada küçük bir ayrıntı: Gökçek’in sözünü ettiği fay hattı “San Antonio” değil, “San Andreas” fayıdır.
San Antonio, ABD’nin Teksas eyaletindeki bir şehirken, San Andreas Kaliforniya eyaleti boyunca uzanan bir fay hattının adı.
San Andreas Fay Hattı; birbirine paralel ama zıt yönde hareket eden plakaların birleşim noktasında meydana gelme (transform plaka olmak), kayma miktarları ve biçimi, fizyografik koşullar, neo-tektonik tarih, sabit sıcaklık altında plastik deformasyona uğrama (sünme) ve sismik tehlike değerlendirmeleri bakımından gerçekten de Kuzey Anadolu Fay Hattı ile büyük ölçüde benzerlik gösterir.
Daha önemlisi bu benzerliğe rağmen, yapılan bilimsel araştırmalar, iki fay hattı arasındaki sismik faaliyetlerin uzay ve zamandaki gerçekleşme sıklığı (frekans dağılımı) ve bir fay hattının en önemli özelliklerinden biri olan plaka tektoniği dinamikleri bakımından çok ciddi farklar bulunduğunu gösteriyor.
Yani Gökçek, Isparta’da halı dokunduğunu duymuş ama enine mi, boyuna mı, onu bilemiyor.
Ya da Türkçe ile, işkembe-i kübradan sallıyor!
Ve gelelim meselenin en can alıcı kısmına.
Yapılacak küçük bir araştırmayla net olarak görüyoruz ki HAARP’ı bu kadar çekici kılan şey üzerindeki gizemdir. NASA gibi çok daha önemli kuruluşlar, faaliyetlerini halka ve medyaya açık halde yaparken HAARP, ABD’de bulunan diğer devlet araştırma kurumlarının aksine ziyaretçi kabul etmiyor.
Eh, kabul etmiyorsa bir şeyler saklıyorlardır mutlaka!
Bu durum o kadar baskı oluşturmuştur ki, kuruluş 2016 yılının Ağustos ayında kapılarını ziyaretçilere açmak zorunda kaldı.
Sadece sıradan turistler değil, pek çok uzman da ziyaret etti bu kuruluşu ve kimse, dönen komplo iddialarını doğrulayacak en ufak bir delil bulamadı.
Son olarak şunu söylemek zorundayım: ABD ordusu 2014 yılında bu projeye olan desteğini tamamen çekti. 2015 yılında projeye Alaska Üniversitesi sahip çıktı. Proje şu anda birkaç gönüllü destekçi dışında kimsenin ilgisini de çekmiyor.
Ama bu gerçeklerin ne önemi var değil mi, komploya inanmak çok daha kolay ve insanın hoşuna gidiyor.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***