Ne kadar yüce gönüllüler değil mi? Milyar milyar veriyorlar, çünkü mevzubahis halk olunca paranın ne önemi var mühim olan yurttaşlık, kardeşlik, komşuluk icabında! Hele ki deprem olursa elde avuçta ne varsa yurttaşındır bilader. İşte öyle yüce gönüllüler ki, Haluk Levent’i bile televizyona bağlayamayacak kadar kuyruk varmış yardım yarışında! Dile kolay, 115.1 milyan dolar “bağış” toplandı.
Daha uzatmayayım zevvekliğe girmesin: Tabii ki ortada ne bağış var, ne gönüllülük var, ne yurttaşlık bilinci, ne komşu sevgisi ne de kardeşlik acısı var. Ortada bir “ortaoyunu” var, sahnelenen asıl oyunu gizleyen bir sahte oyun.
GÖNÜLLÜ OLAN 10 GÜN BEKLEMEZ!
Ortada bağış yok dedik, oradan başlayalım:
Bağış, bir sebeple ya da sebepsiz ama tamamen isteyerek, vermenize yol açan sebebin ortadan kalkması ya da işte verdiğiniz kişi ya da kişilerin bir derdinin, bir acısının, bir sıkıntısının ortadan kalkması için yapılır, olur. En önemli yanı gönüllülüktür. Merkez Bankası dahil (ki oraya geleceğiz) bunlardan biri gönüllü olsaydı kesenin ağzını açmak için 10 gün mü beklerdi?
Bizim küçücük köyümüz, benim doğduğum Evrencik köyü, birinci günden başlayarak kimi para verdi, kimi doğrudan ihtiyaç eşyasını aldı, kendi ölçeğinde bir yardım aracı hazırladı, depremzedelere ulaştırmak için yola çıktı. Bunlar gönüllü olsalar, bugüne kadar sahaya çok paraları eşyaları ulaşırdı, ufacık bir köyün insanlarının yaptığını bu koca koca kuruluşlar ve iktidarın gölgesi altında kahkahalar atıp milletin bankasına koyacakları paraları sayan kodamanlar mı yapamayacak? Yapamazlar tabii çünkü onlar kendi kendilerinin patronu değiller.
NE ÖZERK, NE ÖZEL
Kamu kurumu olanların “özerk”liği palavarsa, olmayanın, Cengiz filan gibi “özel şirket” olanın da hem özelliği kısmen yalan hem de şirketliğinin görünmeyen bir yanı var. “Özel şirket” evet ama o kadar da “özel” değil bunlar: Durmadan kamu işleri alan, bütün gelirlerini kamudan elde eden ve kamu yöneticilerinin bir dediğini iki etmeyen bir “özellik” bu. “Kamu özel ortaklığı” denilen sahtekarca formülün en sahtekarca tezahürü: Esasen kamu yönetiminin başı olan Recep Tayyip Erdoğan’ın yönettiği şirketler bunlar. Tıpkı Merkez Bankası gibi, tıpkı Ziraat Bankası gibi, tıpkı Halk Bankası gibi… tıpkı “yürütme” gibi, tıpkı yasama gibi, tıpkı yargı gibi. Hepsinin yöneticisi Erdoğan olduğu için, sadece Erdoğan’ın dediği zaman bağış yapabilirler, demezse yapmazlar. Cengiz’in Ahbab’a yaptığı bağış bile bu şekilde olabilir, başka türlü olamaz.
Nasıl ki Merkez Bankası’nın özerkliği Erdoğan’a karşı değil, kamuya, halka karşı özerkliktir sadece, Cengiz’in “özel sektör şirketi” oluşu sadece halka karşı özelliktir, kağıt üzerinde de, fiilen de, madden de manevi olarak da o Erdoğan’a tabi bir şirkettir, dediğini yapabilir demediğini yapamaz. Diyeceksiniz ki, sermaye öyle Erdoğan filan dinlemez, diyeceğim ki tabii ki haklısınız, fakat kazandığı sürece bal gibi dinler.
ANLADıK BİZ ONU, MERKEZ!
Gelelim merkez Bankası’na: Bazı kişiler, “sağ cepten alıp sol cebe koyma” dediler Merkez Bankası Bağışı için. Keza bu fikre Ziraat, Vakıf ve Halk bankalarını da ekleyebiliriz. Öyle ya Ziraat bankası, orada onbinlerce çiftçi hanesi zor duruma düşmüş, tarlayı tapanı sürecek bakacak insan kalmamış, hayvanlar insanlarla beraber ya ölmüş ya da aç susuz kalmış, gerçek görevi gereği sahaya koşup o insanların yükünü hafifletmekle görevli zaten; keza Halk bankası da esnaf için aynı şekilde görevli. Koşup görevlerini yapacaklarına “bağış” yoluna girmelerinin sebebi ne? İşte sağ cepten sol cebe teorisinin çöktüğü yer de burası: İktidarın sağ cebinden sol cebine girmiyor para, devletin sağ cebinden sol cebine de girmiyor. Cengiz’in, öte berinin sağ cebinden sol cebine de girmiyor. Tiyatronun sebebi böyle basit bir aldatmaca değil, yani sadece bir gösteriden ibaret değil bu bağışlama sahnesi. Erdoğan’ın arzusuyla kuruldu dedik, şunu belirterek devam edelim: Erdoğan’ın arzusuyla talimatı talimatı aynı şeydir; hem kamu kurumları hem devlet birimleri hem de özelgüzel sektör başarısını buna borçludur. İşte bu talimatla “servet tranfseri” temsili izledik.
İKTİDARI KORUMA DEPREM VERGİSİ
Toplanan paranın gideceği yer arasında deprem bölgeleri var elbette ama ne ilk olarak oraya gidecek ne de orada depremzedeye bir yardımı olacak, toplanan para öncelikle iktidarı seçim köprüsünden geçirmeyi hedefleyecek. Yani enkaz altındaki depremzedeye “yardım” değil, enkazı yaratan siyasi depremzedeye yardım asıl amaç; daha açık söyleyersek, Erdoğan’ın talimatıyla ve elbette Erdoğan depremin siyasi enkazının altında kalma sın diye oluşturulmuş bir iktidarda kalma fonudur bu; ya da daha resmi bir şey söylememiz şartsa, iktidarı koruma amaçlı kamu-özel sektör ortaklığına salınmış reislik rejimine özel deprem vergisidir bu. İktidarın ortakları müteahhitler, bürokratik heyet ve siyaset zümresinden oluşan oligarşi, seçimin ertelenmesi güçlüğüne de düşünerek, “bağış” adı ve gösterisi altında iktidarın iktidar kalması için buluşup güçlerini birleştirdi. Kimin ne vereceğinin de kuruşu kuruşuna Erdoğan tarafından belirlenmiş olması gerekir, yoksa Merkez kendisini hakikaten özel, Zirat kendisini hakikaten kamu bankası, Cengiz de kendisini hakikaten “özel sektör” zannedeilir, maazallah!
İşte bu yüzden, bağış atmosferine felaket sonrası acı dolu bir topluluğun dayanışma ayininde olması gereken ağır başlılıkla değil, iktidarı güçlendirerek kazançlarını artırmaya yeminli oligark figürlerinin şehvetli heyecanı hakimdi. Heyecan çoktu, reis demiş onlar para saçıyor, bu bile heyecanlı tabii ama bunlar “vermek”le değil, “almak”la heyecanlanan kişiler. Şehvet de oradan geliyor ya zaten: O kadar yıkıntı varken, enkazı kaldırma ve yeni inşaat yapma işleri verilenin kat kat üstünü geri getirir, zaten Cengiz’in mesela yaptığı “bağış” bir köprüden ya da tünelden hamuduyla yuttuğu devede kulak bile etmez. Toplanan para çok ama, bağış olamayacak kadar çok. Çünkü bağış değil vergi. İktidarı enkazdan çıkarma vergisi. Halk? O her seferinde enkazdan çıkarılabiliyor zaten, ister ölü ister diri. Ama böyle iktidar, böyle tatlı kar bulunmaz bir daha; katılımın çokluğu bundandı, halk sevgisi olsa Maraş’ta, Hatay’da, Adıyaman’da görürdük bunları. Hepsini ekranda gördük sadece, paranın aktığı yerde.
NOTLAR:
1. Merkez Bankasının durumu ve kamu bankalarının durumu hakkında, Eser (Karakaş) hocanın artıgerçek’teki yazısına bakınız lütfen. Eser hoca, iktidarın erkenden ek bütçe istememek için bu yola gittiğini söylüyor ki katılmamak imkansız. Eser hocanın en önemli hatırlatması isi Ziraat-Halk-Vakıf bankalarının asıl görevlerini bir yana bırakıp bağış kumpanyasında sahne almalarının hayret verici yanlışlığı.
2.Merkez Bankası hakkında açık kaynaklar arasında daha iyi bir metin bulma şansı yok, çünkü işin pirlerinden Mahfi Eğilmez kaleme almış, kaçırmayın derim:
3.Müteahit ve bürorkatların heyecanlı yarışmasında, heyecan hata da yaptırıyordu. Mesela bir tanesi (Erdoğan’ın biricik oğullarının ya da kızlarının düğünlerine katıldığı bir tanesi) yanlışlıkla 50 bin diyeceğine 500 bin demiş, düzeltmek için ağlıyordu sosyla medyada. Aynı sosyal medyada gördüğüm bir kalıbı uygularsam: Kendisine talimat geldiğine yemin edebilirim ama ispatlayamam, şöyle: “Sen 50 ver” diyet kağıt geldi, hayecandan 500 okudu. Öyle ya, Erdoğan düğününe katılsın diye birkaç 500’ü gözden çıkaracak çok rakip var cihanda. Sonra 50 yazdığını görünce, “Ben bunu düzelteyim” diye ağlamaya başladı. Kendi iradesiyle hata yapsa, ortada emir kağıdı olmasa, insan utanır düzeltmeye.
4. Haluk Levent, canlı yayına bağlanamadığına üzülmüş. Zaten, “O parayı nasıl yönetecek” diye hedef gösterildiğinden beri korkuyor da bütün insanlar gibi. Korkmasın diyemem. Fakat Haluk Levent’in bağlanamaması, ne kendisinin ne de telekominikasyonun ne de TV yöneticilerinin kusuru ya da eksikliği, sadece Haluk Levent iktidar oligark heyetlerinden birinde değil, orada olmayanın davetli olmadığı bir buluşma o. Sanatçıya da ihtiyaçları yok. Para toplama sanatı dahil.
5.Kampanyanın adı “Türkiye Tek Yürek” imiş. Enkaz altında kalanlar bir yürek, üstünde tepinenler bir yürek dersek, söz anlamına kavuşur. Yaptıkları enkaz üstünde tepinmek çünkü.
6.Aslında yapılması gereken şey gerçekten vergi toplamak. Evet, en zenginden başlayıp servet ve felaket vergisi. O zaman zaten merkez bankası, kamu bankaları “veren” değil “alan” olur; olması gerekir. Merkez’in “bağışçı” olma sebebi de bu, iktidarı kurtarmak için gerekli parayı verecek ki hafriyat inşat işleri filan sürebilsin.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***