Mustafa Paçal
Deprem, Türkiye’nin üzerinde bulunduğu toprakların alın yazısı, milyonlarca yüzyıldır bu gerçekle birlikte yaşıyoruz.
Yer bilimciler “13 milyon yıldır bu doğa gerçeği değişmiyor” diyor ve kaldı ki bu değiştirilmesi mümkün olan bir gerçek değil. Bu toprakların insanı depremle birlikte yaşamış ve bu gerçek onun hayatının ayrılmaz bir parçası olmuş.
Yurdum insanları bu gerçeğin bedelini on binlerce insanın hayatını kaybetmesiyle öylesine acı ve öylesine acımasız bir bedelle ödemiş ki tarih boyunca bu ızdırap unutulmamış…
Unutulmamışta ne olmuş? Cevap; koca bir hiç…
Acılarını üst üste istiflemiş ve her seferinde bunun üzerine yeni acılar koyarak yaşamına devam etmiş…
Bugüne kadar gelmiş bu elim hayat ve onun çilekeş insanları…
Merkez üssü Kahramanmaraş olan deprem, bu acılı yolculuğun şimdilik son örneği…
Depremin yarattığı yıkıcı şiddetin sonuçları henüz belli değil, bu deprem on ilimizi ve onların ilçe ve mahallerini kapsıyor.
Kabaca 1110 yerleşim yerinden ve 15 milyona yakın nüfustan bahsediyoruz.
Bu boyutta bir depremi kanımca ilk defa yaşıyoruz.
Depremden sonra arama kurtarma çalışmaları ve genel olarak insani yardımlar halen istenildiği gibi karşılanamıyor. Enkaz altında kurtarılması gereken insanlara ve hayatını kaybedenlere ulaşılamıyor. Barınma, beslenme, ısınma, ilaç ve acil sağlık hizmetleri yeterince verilemiyor.
Bir çaresizlik bir umutsuzluktur gidiyor.
Deprem dünya gündeminin de merkezinde bulunan bir insanlık dramına dönüştü.
Yüze yakın ülke yardım için sıraya girdi.
Elliden fazla ülkenin arama ve kurtarma ekipleri deprem bölgesinde canla başla çalışıyor.
En duygusal olan gelişme de komşumuz Yunanistan’ın devlet televizyonu ERT haber programlarını, bir Karadeniz türküsü olan “ben seni sevduğumi dünyalara bildirdum” ile açması oldu.
Gözlerimiz doldu, yüreğimiz şişti…
BİLİM ADAMLARI BİNLERCE KEZ UYARDI
Kaç kere söylenmiştir bilmiyorum ama bir kere daha söylemenin yanlışı olmaz, depremin vereceği zararlar önlenebilir.
Bilim insanları yer bilimciler, mimarlar, mühendisler bunu binlerce kez söylediler.
Türkiye topraklarının hemen tamamı deprem tehdidi altında. Ülkeyi boydan boya geçen faylar ve bu fayların tarih içinde kırılması nedeniyle yarattığı depremler ve bu depremlerde kaybettiğimiz insan ve bir bütün olarak kaybettiğimiz zenginlik neredeyse bugünkü GSMH’nın on katı.
İnsan parmağını ateşe değdirirse yanar, bir daha değdirirse yine yanar…
Onun için insanlar parmağını ateşe değdirmezler.
Burada öğretici olan ateşin verdiği acıdır.
Depremde böyle öğretici acı sonuçlar yarattığı halde neden bu acılardan bir ders çıkaramadık?
Neden?
Nedenlerin başında bence kadercilik geliyor.
Baksanıza Erdoğan, Pazarcık’ta depremzedelere hitaben “bunlar kader planının içeresinde olan şeyler” deyivermiş…
Devletin başındaki kişi böyle düşünür böyle konuşursa, depreme karşı önlem almak için gerekli olan adımları atar mı?
Atmadılar zaten…
1999 Marmara depreminde sonra 2002 yılının kasım ayında iktidara gelen AKP, bugüne kadar tam 21 yıldır iktidarda. Bugün on ilimizde ortaya çıkan deprem gerçeği ise gözler önünde.
21 yıl içinde bir arpa boyu yol almadılar.
DEPREM VERGİSİNDE TOPLANAN PARALAR HARCANDI
Başka bir gerçek deprem vergisi…
1999 Marmara depreminde sonra çıkarılan bir kanunla oluşturulan fonda, bugüne kadar yüz milyar liraya yakın bir kaynak toplandı. Ancak bu paraların, depreme karşı önlemlerde değil diğer işlerde harcandığı ortaya çıktı.
Bu da Erdoğan hükümetlerinin, konuya kaderci bir yerden baktığının başka bir örneği…
Ve şimdi halen deprem bölgesine giderek önce depremleri önlemek için gerekli olan yatırımları yapacağız demesi gerekirken; bir müteahhit gibi “evlerinizi bir yıl içinde yaparız” demesinin nedeni de bu kaderci bakış acısıdır.
Deprem nedeniyle ölmek kimse için bir “kader planı” değildir ve olamaz.
Bilimin, depremin yaratacağı acı sonuçların önlenebilir olduğunu kanıtladığı bir dünyada kim, kimin için böyle bir kader planı yapabilir ki…
Deprem gerçeğini bu kaderci zihniyetten kurtarmak ve gerekli olan önlemleri almak devletin ve herkesin birbirine karşı yerine getirmesi gerekli olan bir insani borçtur.
Bu kaderci zihniyet , kişi olarak müteahhit, mimar, mühendis, bürokrat ve belediye sorumlusu içinde geçerli bir durum olabilir.
Devletin başındaki kişi bu zihniyette ise bu kabul edilir bir durum olamaz.
Şimdi sırada İstanbul depremi var.
On ilin nüfusundan çok daha fazla bir nüfusa sahip İstanbul’da 7.5 büyüklüğünde bir deprem bekleniyor.
Bu depremde yaşananlardan gerekli önlemler şimdiden alınmazsa, İstanbul depreminden sonra ortaya çıkacakları hayal bile edemiyorum.
Kimi uzmanlar Türkiye İstanbul depremiyle bağımsızlığı kaybedebilir bile diyebiliyorlar.
Yirmi milyona yakın insanın yaşadığı bu mega kentte yıkılan hangi binaya, enkaz altında kalan hangi insana yetişeceksiniz.
Bugünden belli olan gerçek, bugün yaşadığımız acıların mislisini İstanbul depreminde yaşamak işten bile değil…
Uzmanlar İstanbul’daki yapı stokunun %60’ına mimar mühendis eli değmemiş diyor.
Kandilli Rasathanesi raporlarına göre İstanbul’da 1 milyon 164 bin bina var.
Buna göre mimar mühendis eli değmemiş bina sayısı 698.400 kadardır. Bu binalarda ortalama on kişi olsa, yaklaşık yedi milyon insan depreme karşı risk altında bulunmaktadır.
En az yedi milyon insan bu tehdit altında yaşamaktadır.
Yedi milyon insan…
Deprem acımız sürüyor.
Halkımızın başı sağ olsun.
Yaralı insanlara acil şifalar diliyorum.
Deprem bölgesinde çalışanlara sabır ve metanet dilerim.
Mustafa Paçal: Uzun yıllar sendika yöneticiliği yaptı, sol demokrat siyasetin içinde yönetici ve aktivist olarak çalıştı. Çeşitli sivil toplum kuruluşları içinde yer aldı. Farklı gazetelerde köşe yazarlığı yaptı.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***