Türkiye’nin on ilini tanınmaz hale getiren deprem, akabindeki korkunç yıkım, insani trajedi ve gelecek kaygısı ile yaşıyoruz son bir haftadır…
Göçük altında kalan insanları kurtarmak, yaralıları iyileştirmek, yardımı koordine etmek, kurtarılanı yerleştirmek, çocukları bu cehennemden çıkarmak öncelikli konuları gündemin, ama tüm bunlar yaşanırken siyaset de durmuyor, duramıyor. Bu dehşetin sorumlusu ve sebebi büyük ölçüde siyaset çünkü.
7 Şubat’ta Beştepe’den OHAL duyurusu yaptığı, yüzündeki ifadeyi hala unutamadığımız konuşmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan “Yalan haber, çarpıtmalarla insanımızı birbirine düşürmeye niyetlenenleri takip ediyoruz. Gün tartışma günü değil günü geldiğinde tuttuğumuz defteri açacağız.” dedi.
Sözün adresi belli, hiçbir muğlaklık yok. Muhaliflere ve özellikle gerçekleri paylaşma isteği olan gazetecilere idi sözü. Lakin defteri kim tutuyor söylemedi. Savcılar da olabilir, İçişleri Bakanlığı da. Ama benim tahminin İletişim Başkanlığı olduğu yönünde.
Gün tartışma günü değil doğru ama sadece kendilerinin defteri yok, başkalarının da defteri var. Günü gelir mi, başkalarının defterleri de açılabilir mi bilmiyorum, ama benim ve benim gibilerin defterinde de notlar var:
Yıllardır deprem yönetmeliklerinin uygulanmadığı, binaların depreme dayanıklı olması için çıkarılan yasaların uygulanması için pek de bir şey yapılmadığı…
Devletin deprem vergilerinin nerede nasıl kullanıldığı, kullanılmayan paranın kimin cebine girdiği…
İmar affı… İnşaat ihalelerinin hep aynı firmalara verilmesi…
Depremlerin ardından hükümete haklı eleştiriler yöneltenlerin “Haysiyetsizler, namussuzlar, şerefsizler” diye aşağılanması…
Uzaya gitme planları yapan bir hükümetin, afet bölgesine çok geç, Hatay’a günlerce gidememesi..
AFAD’a 2023’te ayrılan bütçe 8.1 milyar lirayken, Diyanet’e ayrılan bütçenin 36 milyar lira olması…
AFAD’ın bütçesi 2023’de bir önceki yıla göre yüzde 33,6 azaltılması, Diyanet’in bütçesi önceki yıla göre yüzde 56,6 arttırılması…
İlk günler arayıp sorulamayan, AKPli olamayan belediyeler var…
Öyle youtubermış, fenomenmiş, influencermış diye hafife alınan, işe yaramaz denen insanların 20 yıllık bir hükümetten daha çok iş başarabilmesi…
Yetersiz kalınan, koordinasyonun sağlanamadığı afet bölgesine gelip saatlerce trafiği kitleyen bir hükümet konvoylarınız…
“Allah’ın kader planı” diyerek, ölmek sizin kaderinizde var, bir şey yapamazdık deme cüretiniz…
Hükümetin suçunu örtmek için “Allah’a iftira atılması” var…
Göçükten çıkan bir kızın, canlı yayında ailesine ulaşılamadığını anlatması, yardım istemesi üzerine, yandaş medya muhabirinin kızın yanından uzaklaşması… uzaklaşmasaydı akşamına işten çıkarılacağı gerçeğini bilmemiz…
Vatandaş ağlayarak derdini anlatırken, Nureddin Canikli ve bir çok AKP’linin insanlıktan uzak tavırları, bir tek depremzedeye bile sarılamamış, derdini dinleyememiş, onunla ağlayamamış olması var…
HDP’li Ağrı Patnos Belediyesi’nin yardım araçlarına kaymakamlık tarafından el konulması…
Bodrum Belediyesi’nin yardım konvoyunun üzerine Muğla Valiliği brandaları gerilmesi, bölgeye gelen her koliye hükümet yardım etiketlerinin yapıştırılması…
Bazı bölgelere hala ulaşılamamış olması, bazı göçüklerde haber kanallarının ışığı ile gönüllülerinin çalışması, insan kurtarması…
Tam da bu günlerde neden bu kadar çok siyasetçi, gazeteci, toplumcu hapiste ama mafya liderleri salındı sorusu var…
Hayatta kalmak için saniyelerin hayati olduğu bir anda, dev rol oynayan en önemli iletişim kanalı Twitter’ı engeleyen, yavaşlatan hükümet…
Açıkça insanların yaşam hakkının, iletişim hakkının gasp edilmesi…
Sağlam binalar inşa edilmiş olsa, bu kadar insan ölmezdi gerçeği var…
Tüm sistemi elinde tutmayan çalışan bir adamın, kurumları tamamen yok etmesi, kurumsallık adına ülkede bir şey kalmaması, kendini koordine etmekten aciz bir AFAD ve nefret edilen, faaliyetlerinin durdurulması için düğmeye basılan, belki de kısa süre sonra topladıkları yardımlar “devletleştirilecek” STKlar…
Dondurucu soğukta, yağmur ve kar şartlarında, insanlar ölüme terk edildikçe, çıkanlar yiyecek bulamayınca, kendi imkânlarıyla birlik olmaya çalışanlara düşman gözüyle bakılması…
Üniter yapımızı tehlikeye girer diye önemi ret edilen yerel yönetimler, kayyum atan belediyeler sahiplerinde kalsaydı bugün daha çok insan kurtulurdu gerçeği var…
Foncu diye bitirilen Sivil Toplum Örgütleri, hala devam eden mahkeme süreçleri…
Yaptığınız ve depremde tuz buz olan binalardan utanmayıp, enkaz başında ‘müjde’ “Toplu konut yapacağız” demeniz…
Adıyaman Valisi’nin depremzedelere gülmesi ile tepki çekerken, Metiner’inizin “Ağlasın mı hüngür hüngür?” yüzsüzlüğü…
Bir gece ansızın gidip işgal etmekle, haritadan silmekle tehdit ettikleri komşuların, Türkiye ile bir yürek olması deprem bölgesinde insan kurtarması ama AKP’li eski vekil Nursel Kocabaş Reyhanlıoğlu’dan deprem bölgesindeki İmamoğlu’na: ‘İngiliz uşağı, defol!’ demesi..
Şu an, depremin üzerinden 100 saati geçmesine rağmen hala enkaz altından sağ çıkarılanlar haberleri geldikçe, hızlı ve doğru müdahale ile ne kadar çok insan kurtarılabilirdi düşüncesi var….
Annesini köpekler yemesin diye başında bekleyen 8 yaşında kız çocuğu, kefensiz gömülen cenazeler, akrabalarının bedenlerini kendi arabalarında taşıyanlar…
Bölgede açıklama yaparken, fon olsun diye önünüze dizdiğininiz depremzede çocuklar… “rollerini” iyi yapsınlar diye soğukta üşüyen ve şapkası çıkarılan çocuklar…
Memleketin çocuklarına bile şefkatle dokunamadığınız, kucaklayamadığınız kareler..
Yazmaya içimin elvermediği, utandığım, kızdığım, çaresiz hissettiğim daha çok şey var…
Bizlerin defterleri çok kalın, çok kabarık, çok kalabalık.
Bunlar sadece son 5 günün hukuksuzlukları, rezillikleri, skandalları…
İstediğiniz kadar hakaret edin, devam edeceğiz yazmaya defterlere…
ALİN OZİNİAN
12 Şubat 2023 GÖRÜŞ
Kaynak: Kronos
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***