Yeni olduğu halde tozlu, virane duran yapılar içinde rastlayacağınız sadece inşaat işçileri ve güvenlik görevlileri. Vaat edilen yaşamı gösterdikleri reklam panosundaki resmin de üzeri tozlu. Akdeniz ülkelerindeki şık, huzurlu şehirleri andıran, içinde üç kadının da olduğu resme tam manasıyla yaklaşarak, inceleyerek bakıyorum. Yani tuhaflık o kadar çekici ki, öyle düz bakıp geçemiyorsunuz.
Yoksulların evlerinin yıkıldığı, yerlerine ise kaderi mutlak surette tozlu kalmak olan Türkiye kapitalizminin kısa hikayesi Taksim360 projesinin yapıldığı yer, beceriksiz bir açgözlülüğün müzesi gibi.
2010’dan bu yana lüks otel, rezidans, ofis ve alışveriş merkezi karışımı bir yapılar toplamı olacağı söylenen binalar arasında dolaşmak bir süre sonra alışkanlık haline geliyor. Egzotik bir yermiş gibi, müşteri bulamayan boş dükkanları, satılık, kiralık yazan ofisleri, inşaat halindeki herhangi alanın da fotoğrafını çekmeniz olası.
PLASTİK ÇİÇEKLERİN BİLE GARİBAN DURDUĞU YER
Yapının çoğu bölümü ‘ziyaretçilere’ kapalı. İçeri girmenize kati müsaade edilmiyor. En azından ben aralı aralı 4 yıldır deniyorum.
Yapıların ortasında esir kalan Süryani Kilisesi her şeye rağmen ihtişamını korusa da mumyalanmış gibi duruyor. Taksim360’ın hemen karşısındaki eski Tarlabaşı evinin kapısındaki plastik çiçekler ise yeni binalara uyum sağlamaya çalışan birinin mahcubiyetini gösteriyor. Plastiğin bile gariban durduğu eşsiz bir kare. Onun da fotoğrafını çekiyorum.
Dino Buzzati’nin Tatar Çölü’nde Bastiani Kalesi’ni uzun uzun anlatması gibi Taksim360’ın da hikayesi trajikomik bir roman tadında. Olmayan düşman hayaliyle, kazanacaklarını düşündükleri zafer tutkusuyla Bastiani Kalesi’ni bekleyen askerlerin sonu, örümcek ağının kapladığı kalede yaşlanmak olmuştu.
AMBALAJI DURAN KAPI, PENCERE ÇERÇEVELERİ
Rezidans, ofis, konut, otel, alışveriş merkezi olmak üzere tasarlanan Taksim360 projesi 2010’da başlamıştı. Beyoğlu Belediyesi ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın bir dönem CEO’su olduğu Çalık Holding’e bağlı GAP İnşaat tarafından yürütülen inşaat 13 yıldır bitmiyor. Biten kısımlarının ise alıcısı yok.
İstanbul Tarlabaşı’ndaki kentsel dönüşümün hazin sonu satılamayan konutlar, döşemeleri alçı bırakılan dükkanlar, kullanılmadığı için üzerinde ambalaj naylonu duran kapı ve pencere çerçeveleri oldu.
Beyoğlu Tarlabaşı’nda kentsel SİT alanı içinde kalan 269 binanın bulunduğu 20 bin metrekarelik alan 2006’da bakanlar kurulu kararıyla ‘yenileme alanı’ ilan edilmişti. Proje ihale usulü ile GAP İnşaat’a verildi ve 2010 itibariyle Tarlabaşı’nda yıkım başladı. Mahallenin bir kısmı anlaşma yaparak, yaşadıkları yerden ayrılmak zorunda kaldı. Yıkımlar yapılmış, inşaat devam ederken yargı süreci de bir yandan sürüyordu.
TAPUSU İADE EDİLECEK YAPI KALMADI
Danıştay, 2013’te verdiği bozma kararında ‘mülk sahibine yeni projeden yararlanma imkanı tanınması gerektiğini ancak bu şekilde bir yaklaşım sergilenmediğini’ hükmetti.
2020 yılında kesinleşen Danıştay kararından sonra mülk sahipleri, belediyenin kendi adına tescil ettirdiği tapuların iptal edilip tekrar kendilerine verilmesi için Beyoğlu Belediyesi ve GAP İnşaat’a karşı dava açtı. Diken’den Canan Coşkun’un haberine göre bu davalardan biri 2022 Mayıs’ında mülk sahibinin lehine sonuçlanmıştı.
İstanbul 4’üncü İdare Mahkemesi’nin verdiği karar tapunun eski sahibinin adına tescillenmesi olmuştu. Fakat sorun şu ki, ortada tapusu iade edilecek bir yapı kalmamıştı. Gerçeküstü kurgusuyla Jorge Luis Borges yazsa beğenilirdi ama bu hakiki, hayatın içinden.
TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’nden mimar Mücella Yapıcı ve avukat Can Atalay, uzun yıllar proje sahiplerinin yağmasına karşı durmaya çalıştılar. Fakat vahşi kapitalist tamahkarlığın yanı başındaki ikinci kuvvet devlet varken yoksullar nasıl kazansın? Kaybeden yoksullar oldu ama ilginçtir bu sefer kent rantının kazananı canla başla korunan sermaye olmadı.
Kaynak: Gerçek Gündem
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***