İmkansız değil ama çok zor geçecek bir süreç. Suriyeliler. hükümeti yaşadıkları yaklaşık 11 kanlı yıllık sürecin baş sorumlulardan biri olarak görüyor. Haksız da değiller.
Ancak iki tarafın da şimdilik bu gibi hesaplara takılacak zamanları yok. İki tarafın yöneticileri birbirlerine olan ihtiyaçlarının farkında ve hesap(laşma)lar ertelenecek gibi görünüyor.
İki taraf da şimdi gelinen noktada diğerinden daha fazla ne elde edebileceğinin derdinde. Türkiye hiçbir şey olmamış gibi davranılmasını, hatta hala Suriye içinde söz sahibi olduğunun kabul edilmesini bekliyor.
Hükümet SDG’nin elimine edilmesi ve “muhaliflerin” yönetime katılması için Suriye tarafına bastırıyor. Suriye ise Türkiye’nin kayıtsız şartsız çekilmesini ve sevk ve idare ettiği örgütlere olan desteğini sona erdirmesini istiyor. Buna karşılık SDG ile olan süreci “iç işi” olarak değerlendiriyor ve Türkiye’nin istediğini yapmaya gönüllü değil.
Bir şey elde edilmeden Suriye’nin şartlarının kabul edilmesi hükümet açısından tam yenilgi demek. Türkiye bunun farkında. O halde ne olacak?
IDLİB SURİYE İÇİN ÖNCELİKLİ
Önce Suriye tarafına bakalım: Önlerinde birkaç başlık var. Birincisi Idlib ve Türkiye’nin hakim olduğu bölgeler, ikincisi Kürtler (SDG) ile yaşadığı süreç. Mülteciler, siyasal sürecin işletilmesi, yeniden imar gibi başlıklar ikincil konular sayılabilir.
İlk iki başlık içinde ise Şam için öncelikli olan Idlib tarafı. Bu tarafta problemler çok büyük. Bu bölge onlarca örgütü barındırıyor. El Nusra herkes tarafından terör örgütü olarak görülüyor zaten. Ancak hala kullanılabilecek bir koz olma değerini sürdürüyor. Diğerlerinin hemen hepsi ise Türkiye’nin kontrolü altında.
Bu tarafın öncelikli olmasının sebebi Idlib’in çözülmesi halinde Şam’ın SDG tarafına konsantre olabilme imkanını yakalayabilecek olması.
Şam SDG ile süreci bugüne kadar sertleştirmedi. Ancak bundan sonra sertleşmeyeceğinin garantisi yok. Yay her yeni gelişme, her yeni denge değişimi ile birlikte daha da sıkışıyor. ABD o bölgede olduğu sürece Şam ile SDG’nin ortak bir noktada buluşabilmeleri mümkün değil. Cümleyi başka bir şekilde de kurabiliriz: Şam Kürtlerin istediği haklara yanaşmadığı sürece ABD kalmaya devam etmeye, ya da SDG. ABD’nin kalmasını istemeye devam etmeye niyetli.
ŞAM VE SDG GÜVEN BUNALIMINI AŞABİLECEK Mİ?
İki tarafın birbirlerine karşı güven problemi yaşamaları ve bu nedenle önce diğer tarafın adım atmasını beklemeleri kısır döngü oluşturdu ve bu durum devam edecek gibi görünüyor. Kısırdöngünün kırılması iki taraftan birinin isteklerinden vazgeçmesi ya da çatışma yaşanması ile mümkün olabilir. Görüldüğü gibi bu süreç Şam’ın iç işi. Ancak Ankara, Şam’ın beklenti ya da hesaplarını bekleyecek kadar sabırlı değil. ABD gibi bir gücü arkasına aldığı için üzerinde etkili olamadığı SDG’nin bir an önce Şam tarafından da hedefe konulmasını istiyor.
Şam’ın tutumu ileride belirginleşecek şimdilik kesin olan Suriye’nin Kürt cenahına bakışının Türkiye gibi radikal olmadığı ve duruma göre hareket etme eğiliminin ağır bastığı.
SDG tarafı da her ne kadar Türkiye – Suriye yakınlaşmasına karşı olsa da işin pratiğini görmek isteyecektir. Herkesin çok dikkatle birbirini süzdüğü bir süreç.
Bir başka taraf ABD. ABD ile Türkiye arasında SDG konusundaki ihtilaf malum. ABD Türkiye ve Suriye’nin tek başlarına ya da ortaklaşarak Kürtlere karşı atacakları herhangi bir adıma karşı.
Bu nedenle Türkiye’nin Suriye ile normalleşme hesapları içinde SDG beklentisi gerçekleşmeyebilir.
ŞAM: TÜRKİYE ÖRGÜTLERDEN DESTEĞİNİ ÇEKSİN
Aynı durum Suriye’nin terör örgütü olarak tanımladığı silahlı örgütler için de geçerli. Bu kez ABD yok ama Türkiye var. Türkiye çeşitli zaman ve aşamalarda tanzim, sevk ve idare ettiği “müttefiklerinden” vazgeçecek mi? Ilımlı muhalif olarak değerlendirdiği örgütler konusunda Suriye kadar aceleci değil. Bu örgütlerin özgürlük savaşçısı olduklarını savunuyor. Şam için ise durum tam tersi ve bu örgütlerden kurtulması aciliyet kesbetmiş durumda.
Bir başka konu “muhalifler.” Ankara krizin başından bu yana ev sahipliği yaptığı muhalif örgütleri yönetime katmak istiyor. Aslında Suriye de istiyor muhaliflerin katılmasını. Ancak gerçek şu ki bu muhalifler içinde yönetime katılacak kalibrede olanların sayısı çok az ve Şam’ın en büyük sıkıntılarından biri de bu.
Tabii uzun vadeli hesaplar da var. Mesela bu muhaliflerin Şam’a gitmesi, böylece yönetimin otoritesini kabul etmeleri ve daha sonra zaman içinde yavaş yavaş düzene adapte olarak eritilmeleri. Sokakta karşılığı olmayan muhalif isimler de bunun farkındalar.
Mülteci konusu hükümetin başını ağrıtmaya başladığından beridir bir gönderme arayışı vardı. Ama söz verilmişti bir kere. Yapılacak olan “Suriye ile konuştuk, garanti aldık, artık rahatça dönebilirsiniz” demek. Hükümet böylece mültecilerin kendilerini kullanılmış, satılmış olarak hissetmeyeceklerini hesaplıyor!
MUHALİFLERDE PANİK HAVASI VAR
Türkiye – Suriye arasında somut adımlar atıldıktan bu yana yönetim yanlısı, karşıtı, örgütlere yakın, bağımsız yüzlerce sosyal medya hesabında hararetli tartışmalar var.
Kimisi Erdoğan’a söylemediğini bırakmıyor, kimisi ise kardeşlikten dem vurup Erdoğan’ın ne yapacağını beklemek gerektiğini savunuyor. Bu durum örgütler için de geçerli. Çavuşoğlu’nun “muhalefet temsilcileri” ile buluşması boşuna değil.
EL NUSRA’NIN SONU YAKLAŞIYOR
Sonunun yaklaşmakta olduğunu gören El Nusra lideri Ebu Muhammed El Culani de boşuna konuşmadı: Anlaşmayı tanımıyoruz, bayrağımız altında mücadeleye devam, Şam’ı mutlaka fethedeceğiz. İslam Cephesi lideri Zehran Alluş ve IŞİD lideri Bağdadi ile aynı sonu yaşamaktan korkuyor. Hadi SMO bileşeni diğerlerinin bazıları belki “Türkiye torpili” sayesinde yırtacaklar ama El Nusra gibiler için kaçış yok. Ahraruşşam da El Nusra tarafını seçmiş oldu normalleşmeye karşı olduğunu açıklamakla.
Bu durum da yeni tehlike olasılıklarını ortaya çıkarıyor. Suriye zaten çatışma halinde asıl soru Türkiye’nin bu örgütleri nasıl ikna ya da elimine edeceği. Sorun bizim sorunumuz yani.
ŞAM, ANKARA’YA GÜVENMİYOR
Bütün bu başlıklar ve elbette eklenebilecek hususlar görüşmelerin sadece iki taraf arasında değil, yerel, bölgesel, küresel birçok dinamiğin de aralarında olduğu gizli, engel olabilecek, sorun yaratabilecek çok sayıda taraf arasında olduğunu gösteriyor.
Mesele sadece Şam ve Ankara’ya kalsa daha basit oldurdu ama hiç de öyle değil. Ama daha önemlisi şu: Şam Ankara’ya güvenmiyor. Baksanıza Ankara daha şimdiden “Suriye’de çözüm olmazsa çıkmayız” demeye başladı bile. Uzun ve zorlu bir süreç olacak.
Musa Özuğurlu: Çok sayıda radyo ve TV kanalının haber merkezlerinde editörlük, muhabirlik, program sunuculuğu yaptı. 2010’da TRT Türk’ün Suriye temsilcisi olarak çalıştı. Suriye’de 2011’de başlayan süreci 2016’ya kadar yerinde takip eden az sayıda yabancı gazeteciden biridir. Alanı Suriye başta olmak üzere Ortadoğu. Halen ARTI TV’de hafta içi her sabah 08:00 – 11:00 saatleri arasında “Gün Başlıyor” programını sunmaktadır.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***