RIHA – Ankara-Şam görüşmelerinin perde arkasını irdeleyen gazeteci Zeynep Boran, “Suriye’nin toprak bütünlüğü veya işgal bölgelerinden çekilme yok. Aksine sadece Kürt soykırımı ve Misak-ı Milli’deki ısrar var” dedi.
Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye 20 Kasım’da başlattığı saldırıların üzerinden 2 ay geçti. Silahlı İnsansız Hava Araçları (SİHA) ve top atışlarıyla saldırılar devam ederken, Rusya garantörlüğünde Ankara ve Şam 11 yıl sonra ilk kez bir araya geldi. 28 Aralık 2022’de Moskova’da Türk Savunma Bakanı Hulusi Akar ve Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı Hakan Fidan, Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu ve Suriye Savunma Bakanı Ali Mahmud Abbas, bir görüşme gerçekleştirdi. Bu görüşmelerin ardından bölgedeki paramiliter grupların rejim üslerine yönelik saldırıları başladı. Türkiye’nin kontrolündeki Suriye kentlerinde halk sokağa dökülürken, Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad, “Türkiye işgal ettiği alanlardan çıkmadan görüşme olmaz” açıklaması yaptı. Şubat ayında ise 2 ülkenin Dış İşleri Bakanı, Rusya garantörlüğünde görüşme yapılacağını belirtti.
Türkiye-Suriye görüşmelerinin perde arkasını irdeleyen gazeteci Zeynep Boran, görüşmelerin bölgeye yansımalarına dair sorularımızı yanıtladı.
Rejim ile Türkiye 11 yıl sonra yeniden görüşmeye başladı. Tam bu sırada da Türkiye’ye bağlı Ehrar El-Şam başta olmak üzere diğer grupların saldırıları başladı. Bunu nasıl yorumlamak lazım?
Suriye iç savaşının başlamasından bu yana Türk devleti ile Şam hükümeti arasında ilk üst düzey diplomatik görüşmeler, Rusya arabuluculuğunda gerçekleşti. Bu gelişmeler, yandaş medya ve bazı dış basın kaynaklarında olumlu bir gelişmeymiş gibi lanse edildi. Savunma Bakanı Akar, yaptığı açıklamalarda, görüşmelerin olumlu geçtiğini ve bir sonraki görüşmeler için yeni adımlar atılacağını belirtmişti. Aynı şekilde Suriye’de yayın yapan Şam rejimine yakın El Vatan gazetesi, Moskova’daki görüşmelerde Türk askerlerinin Suriye’nin kuzeyindeki topraklardan çekilmesi konusunda uzlaşmaya varıldığını iddia etmişti. Fakat sonrasında Esad ve Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad, İran Dışişleri Bakanı Hisên Emir Abdullahiyan’la yaptığı görüşmede, Türkiye ile ilişkilerinin normale dönmesinin şartının Suriye topraklarından çıkması olduğunu söyledi. Aynı şekilde Heyet Tahrir El Şam (HTŞ) lideri Ebu Muhammed El Cevlani, video kaydıyla Rusya, Türkiye ve Suriye arasındaki üçlü görüşmeleri “Suriye devriminin hedeflerinden ciddi bir sapma” olarak değerlendirdi. Ayrıca Şam’la normalleşme çabalarını, rejimin Suriyelilere karşı işlediği çok sayıda ihlalin “ödüllendirilmesi” olarak niteleyen HTŞ lideri, “katil” dediği kişilerin yanında durmayı reddettiklerini vurguladı.
Bu görüşmelerin sahaya yansımaları neler oluyor?
HTŞ’nin böylesi bir zamanda Şam hükümet güçlerine yönelik saldırılarını arttırması, Türk devletinin havuç-sopa politikasının yansımasıdır.
Bir yandan görüşme trafiği askeri ve istihbari boyutta devam ederken, diğer yandan da Suriye’nin kuzeyindeki gelişmeler, son günlerde rejimin müzakereleri ilerletme şartlarına ilişkin karşılıklı açıklamalar, Ankara ile Şam arasındaki ilişkileri normalleştirme sürecinde tavırlar, ayrışmayı yansıtıyor. Bu çerçevede Türk devleti, bir kez daha Halep’te kontrol ettiği bölgelere takviye göndermeyi sürdürdü. Ayrıca İdlib’deki çatışmasızlık alanları içerisinde, Zaviye Dağı’na bağlı Balyun kasabasındaki kuvvetleri için bir üssün yakınında bir helikopter pisti kurdu. Eş zamanlı olarak HTŞ’nin Suriye’nin kuzeyindeki hareketliliği bir üst aşamaya çıktı. Edindiğimiz bilgilere göre Moskova görüşmesinden hemen sonra HTŞ lideri Ebu Muhhammed El Cevlani, Efrîn merkezine gitti. Burada Suriye ve Türkiye arasındaki görüşmelere karşı olan Ehrar El Şam çete grubuyla bir araya geldi. Ehrar El Şam çete grubu da, Türk devleti ve Şam hükümeti arasında yapılan bu görüşmelere karşı olduğunu, Suriye hükümetiyle “uzlaşmayı düşünmediğini” açık bir şekilde ortaya koymuştu.
Sahadaki bu siyasi hareketliliğin yanında HTŞ çeteleri ay başından beri Şam hükümetinin Lazkiye’nin kuzeyinde, Halep’in batısında ve İdlib taraflarındaki birçok noktasına saldırılarını arttırdı. Ocak ayının başından bu yana çıkan çatışmalarda Şam hükümet güçlerinin 17 askeri öldürülürken, 6 askeri ise yaralandı. HTŞ’nin böylesi bir zamanda Şam hükümet güçlerine yönelik saldırılarını arttırması, Türk devletinin havuç-sopa politikasının yansımasıdır. Şam hükümetine masada kabul ettiremediği kararları, HTŞ eliyle sahada askeri saldırıları arttırarak kabul ettirmek istiyor. Buna ek olarak, Türk devletinin güdümündeki çete grupları arasındaki anlaşmazlıklardan yararlanarak bölgedeki hakimiyetini güçlendirmeye çalışmaktadır.
Türkiye’ye bağlı gruplar bu görüşmelere nasıl bakıyor?
Son dönemde Türk devleti ile Şam hükümeti arasındaki yakınlaşma adımlarıyla beraber, Suriye’nin kuzeybatı bölgelerindeki çete grupları, İdlib ve Halep kırsalında muhaliflerin kontrolündeki tüm şehir ve kasabalarda, Türk devletinin Şam hükümetine yönelik son tutumunu ve onunla yakınlaşmasını kınamak için kitlesel halk gösterileri düzenleme çağrısında bulundu. İdlib, Cisr eş-Şuğur, Eriha, Binniş, Maarat Misrin, Haram, Salkin, Sarmada, el-Bab, Cerablus, Azez, Suran, Mare, Ahterin, Afrin, Cinderes, Çobanbey, Atarib ve kuzeydeki diğer kasabalara ek olarak İdlib vilayetinde birçok kasabada ve Halep kırsalında, Cuma günü “Öleceğiz ancak Esed ile barışmayacağız” başlığı altında onlarca protesto gösterisi düzenlendi. İdlib bölgelerinde ve Halep kırsalındaki cami vaizlerinde, Suriyeliler ile Şam hükümeti arasında uzlaşmaya yol açacak uluslararası ve bölgesel girişimlere boyun eğmeme veya sessiz kalmama çağrısında bulunuldu. Gösterilerde, Türk devletinin Suriye muhalif grupları ve Suriye halkıyla yaptığı anlaşma ve dayanışmadan vazgeçme hakkına sahip olduğuna vurgu yapılsa da, “Bizlerle Suriye rejimi arasında bir uzlaşmayı dayatma veya Türkiye’deki Suriyeli mültecilerde dahil olmak üzere, Suriye konusunu Türk tarafların seçim öncesi kendi aralarında yatırım yaptıkları bir kart olarak kullanma hakları yoktur” açıklamalarında bulunuldu.
Türkiye rejim ile uzlaşıp Suriye topraklarına yönelik yeni bir saldırı başlatabilir mi?
Rusya’nın Ukrayna ile yaşadığı savaşta içine girmiş olduğu çıkmaz, İran rejiminin Suriye’deki konumunu güçlendirdi. Yapılan görüşmelere şüpheyle yaklaşan İran rejimi, özellikle Suriye içindeki etkisinin zayıflaması konusunda kaygı yaşamakta.
Suriye sahasındaki mevcut konjonktür, İran’ın bölgedeki nüfuzu ve Suriye iç savaşından bu yana Türk devletinin eğitip finanse ettiği çete gruplarının pozisyonu, Türk devletinin Suriye rejimiyle uzlaşıp Özerk yönetimin denetimindeki topraklara saldırmasını uzak bir ihtimal olarak gösteriyor. Bunun yanında Şam hükümetinin askeri gücü böyle bir saldırıyı başlatabilecek potansiyele sahip olmamakla beraber, özerk yönetime yönelik lokal saldırılar yapma ihtimali de mevcut. Şam hükümeti ve Türk devleti arasındaki görüşme trafiğinin başlamasından bu yana Şam hükümetinin Türk devletine özerk yönetim bölgelerine dair istihbari paylaşımlarda bulunduğu bilinmektedir. Şam hükümetinin en önemli müttefiklerinden olan İran, yaşanan gelişmeleri kendi lehine çevirmek için harekete geçti. İran rejimi her ne kadar bu üçlü görüşmelerin dışında kalıyor gibi görünse de, Şam üzerinde çıkarları ve siyasi nüfuzu var. Geçtiğimiz birkaç yılda İran ve ona bağlı milisler, Suriye çölünün geniş kesimlerini kontrol altına aldı, nüfuzlarını Halep’in kuzeyine ve doğusuna genişletti ve batı Dera Zor Valiliği’ni bir beylik olarak etkili bir şekilde yönetti. Rusya’nın Ukrayna ile yaşadığı savaşta içine girmiş olduğu çıkmaz, İran rejiminin Suriye’deki konumunu güçlendirdi. Yapılan görüşmelere şüpheyle yaklaşan İran rejimi, özellikle Suriye içindeki etkisinin zayıflaması konusunda kaygı yaşamakta. Bu nedenle İran’ın Suriye’deki nüfuzundan taviz vermeyeceğini söylemek mümkün.
Rejimin buna yaklaşımı nasıl olur, Rusya neden bu görüşmeleri destekliyor?
Kendi denetimindeki bölgelerde derin bir ekonomik kriz yaşayan Şam hükümeti, girdiği kaos ortamından kurtulmak ve yine Kuzey Suriye’deki hakimiyetini güçlendirmek için Türk devletinin teklifine sıcak bakabilir. Ancak Moskova görüşmelerinde olduğu gibi masada Türkiye’nin Suriye’den çıkma ve terör örgütlerinden desteğini çekme şartlarını dayatması bu çabaları sonuçsuz bırakacaktır. Aynı zamanda bu görüşmelerle Ruslar ve Şam hükümeti, Minbiç, Til Rifat gibi bölgeleri de içine alan bölgelerin kendilerine teslim edilmesi için Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi üzerinde baskı kuruyor. Bu amaçla da Türk devletinin Kobanê’ye saldırmasına yol vereceğini söylemek mümkün. Bu durumda Türk devletinin Kobanê’ye saldırı tehlikesi artıyor. Özellikle Ukrayna savaşında hedeflediği sonucu elde edemeyen Rusya, NATO’ya karşı Türk devletini kendi safına çekmek, aynı zamanda Türkiye’nin konumundan yararlanarak batıya mal sevkiyatını devam ettirmek istiyor.
Rusya-Türkiye-Suriye üçlüsünün denetiminde Halep-Lazqiye M4 uluslararası yolunun açılması için hazırlıklara başlandı. Rusya’nın Suriye’ye müdahalesi çerçevesinde, Suriye krizinin başka bir aşamaya geçtiği görülüyor.
Bu nedenle Rusya, Suriye konusunda da salt çıkarlarına göre hareket etmektedir. Rusya bundan dolayı Türk devletinin Efrîn’i işgaline ve daha sonraki işgal saldırılarına yeşil ışık yaktı. Suriye’nin çeşitli yerlerindeki Türk devletiyle bağlantılı çetelerin, özellikle İdlib’de yeniden konumlandırılmasında rol oynadı. Bunları yaparken de Türk devletini adım adım Şam hükümetine yakınlaştırma politikası yürüttü. Bu politikalarını 11 yıldan sonra Türk devleti ve Şam hükümeti arasında ilk üst düzey görüşmeyle bugünkü bilinen aşamaya getirdi. Siyasi ve diplomatik görüşmelerin zeminini hazırlayan Rusya, eş zamanlı olarak sahadaki askeri varlığını da arttırdı. Edindiğimiz bilgilere göre Rus güçleri, Süheyl El Hasan’a bağlı 25’inci Tümen’e mensup askerlerini daha önce İran kontrolündeki Minbic Bölgesi’ne bağlı İdlib kırsalı, Meskena ve Khafsa bölgesine gönderdi. Rus güçlerinin bu bölgelere konuşlandırılması Rusya-İran anlaşması anlamına geliyor. Son olarak da bu hafta içinde yapılan görüşmeler çerçevesinde, Rusya-Türkiye-Suriye üçlüsünün denetiminde Halep-Lazqiye M4 uluslararası yolunun açılması için hazırlıklara başlandı. Rusya’nın Suriye’ye müdahalesi çerçevesinde, Suriye krizinin başka bir aşamaya geçtiği görülüyor.
ABD’nin görüşmeler karşısında tutumu nasıl olur?
Türkiye, Suriye ve Rusya arasında üçlü görüşmelere ilişkin ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, “Devletleri, Esed rejiminin son on yılda Suriye halkına uyguladığı zulmü ve rejimin, Suriye halkının hayat kurtarıcı insani yardıma ve güvenliğe erişimini engellemeye devam etmesini dikkatle değerlendirmeye çağırıyoruz” dedi. Yine bu görüşmelere olumlu bakmayan ABD’nin temel stratejik hedefleri olarak Suriye’nin bölgede İsrail’e bir tehdit olmaktan çıkarılması, Rusya’nın müttefiki Suriye krizine yönelik çözüm planının hayata geçirilmesinin mümkün olduğunca zorlaştırılması, İran’ın Ortadoğu’daki etkisinin sınırlandırılması hususlarıdır. Yine Suriye üzerinden Rusya’nın bölgede hâkim olabilme potansiyeline karşı varlığını sürekli hissettirerek, Suriye konusunda etkin olmaktadır. ABD ve Uluslararası Koalisyon da son zamanlarda hareketliliğini arttırdı. ABD heyeti bölgeyi ziyaret ederek Türk devleti ve Rusya’ya uyarı mesajı gönderdi. Buna rağmen Rusya’nın ara buluculuğuyla Moskova’da en son yapılan 3’lü zirveyle beraber saldırı tehditlerini yineleyen Türk devleti, sınır hattı boyunca havadan ve karadan saldırılarını kesintisiz devam ettirmektedir.
ABD Savunma Bakanlığı Sözcüsü Tuğgeneral Patrick Ryder, ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde herhangi bir askeri operasyonu desteklemediğini yineledi. Ryder, herhangi bir kara saldırısının bölgeyi daha da istikrarsızlaştıracağını ve DAİŞ’i hezimete uğratma görevini etkileyeceğini yineledi. ABD, Türk devletinin Özerk Yönetim denetimindeki bölgelere yönelik saldırı tehditlerine karşı birçok kez bu minvalde açıklamalarda bulunsa da, NATO üyesi Türk devletinin “kara harekatlarıyla” alan kazanmasına da şu ana kadar stratejik düzlemde karşı çıkmayıp, bu durumda kendi çıkarlarını esas almıştır.
Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi bu görüşmeleri nasıl ele alıyor. Sonuçları ne olur?
Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi kimseyi düşmanlaştırmadan ama kendisine düşmanlık ilan edip yok etmeye çalışanlara karşı direnerek Suriye’nin toprak bütünlüğü içinde demokratik bir Suriye mücadelesi yürütüyor.
Ankara ve Şam arasında yakınlaşma sağlama amaçlı Rusya çabaları hakkında, Demokratik Suriye Güçleri (QSD) Komutanı Mazlum Abdi, “Rusya, Suriye’deki sorunları Türkiye ve Suriye rejimi arasında müzakere yolu açarak çözmeye çalışıyor. Bu tür girişimlerin başarılı olabileceğini düşünmüyorum” dedi. Rejimin, başta Türk güçlerinin Suriye’nin kuzeyinden geri çekilmesi ve Ankara’nın muhalif gruplara desteğinin kesilmesi şartlarından vazgeçmeyeceğine dikkat çeken Abdi, “Rejim, Türkiye’nin Suriye Özerk Yönetimi’ne karşı mücadelede işbirliği yapma taleplerine de, bunu yapacak imkanlarının olmaması ve koşulların bu tür planlar için elverişli olmaması nedeniyle yanıt vermeyecek” dedi. Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi Dış İlişkiler Sorumlusu Bedran Çiya Kurd, Suriye taraflarına krize son verilerek barış ve huzurun gelmesi için ciddi görüşmelerin başlatılması çağrısında bulundu. İşte bu gerçeklik içinde Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi kimseyi düşmanlaştırmadan ama kendisine düşmanlık ilan edip yok etmeye çalışanlara karşı direnerek, Suriye’nin toprak bütünlüğü içinde demokratik bir Suriye mücadelesi yürütüyor. Bu bağlamda Özerk Yönetim ilişki ve ittifaklarında demokratik değerlere saygılı, eşit yurttaşlık ilişkilerine dayalı bir sistem oluşturmak için kalıcı bir statü güvencesi bekliyor. Daha önce de Suriye’de kaos ve krizi çözümlemek için yapılan Astana görüşmeleri, Tahran zirvesi ve Adana mutabakatını yeniden hayata geçirme adımları sonuçsuz kalmış, mevcut kaos durumunu daha da çıkılmaz hale getirmişti. Ortadoğu’yu özelde de Suriye’yi kendileri için bir oyun sahası olarak gören hegemon güçler çıkarlarını esas alırken, bölge halkları açısından ele alınırsa halkın payına düşecek olan sıfırdır.
Ayrıca Rusya, İran ve Türk devletinin bu yakınlaşmayı tamamlamaya çalışmasına rağmen, önlerinde birçok engel var. Türk devleti hiçbir taviz vermeden ve sadece mültecilerin dönüşünden bahsederek Şam ile bu anlaşmayı sürdürmek istiyor. Bu konuyu seçimlerde kullanmak istiyor. Erdoğan’ın seçimlerden sonra bundan vazgeçme ihtimali de oldukça yüksek. Türk devletinin asıl amacını geçtiğimiz hafta Erdoğan’ın danışmanı Yasin Aktay, “Halep’te durum düzeltilirse, Türkiye Suriye rejimiyle anlaşırsa – ki bence Türkiye’nin talep etmesi gereken şey budur – Halep Türkiye’nin kontrolüne verilmeli” sözleriyle aktardı. Kısacası sadece Aktay’ın değerlendirmesine bile bakacak olursak, Türk devletinin gerçek niyetini okumak mümkün. Bu niyet de, Rusya’nın ısrarla belirttiği ya da Esad’ın talep ettiği Suriye’nin toprak bütünlüğü veya işgal bölgelerinden çekilme yok. Aksine sadece Kürtlerin soykırımdan geçirilmesi temelinde Misak-ı Milli’deki ısrar var.
MA / Müjdat Can
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***