Tüm dünyanın gözü bu hafta Yunan mahkemelerinin üzerinde. Çeşitli sivil toplum örgütlerinin insani yardım ekiplerinde çalışan, Akdeniz ve Ege rotası üzerinden bazen havası inmiş derme çatma bir botla, bazen yüzerek Yunanistan kıyılarına ulaşmaya çalışan mültecilere el uzatan 24 kişinin yargılanma süreci Midilli Adası’nda yeniden başladı. Onlardan biri de Suriyeli Sarah Mardini.
The Swimmers (Yüzücüler), haftalarca Netflix’in en çok izlenenler listesinde ilk üçte yer almıştı. Suriyeli iki cesur yüzücü kız kardeşin savaştan kaçış hikayesini vizyona taşıyan bu film, otoriter rejimlerin dünya çapında hiç olmadığı kadar yükselişte olduğu bir devirde herkesin bir gün kendini mülteci olarak bulabileceği gerçeğini ortaya koyuyordu. Mardini kız kardeşlerin başarı hikayesi milyonlarca mültecinin gönlüne su serpti; savaş, açlık, iklim krizi, insanlığa karşı devlet eli ile işlenen birçok suçtan hayatını kurtarmak üzere yola çıkan, ülkesini gözü arkada terk eden insanların ortak derdini temsil etti.
Filmin duygusunu kaleme almak, Sarah ve Yusra Mardini gibi sayısız mültecinin, siyasi şiddetten, sosyal kırımdan kaçmaktan başka çaresi kalmamış insanların yaşadığı hak ihlallerini raporlayan benim gibi insan hakları savunucuları için, sayısını tutamadığım kadar çok genç kızın, kadının hikayesine şahitlik etmiş birisi olarak çok zor, çok travmatik. Zaten bu yazımın amacı aslında bir film analizinden çok, insani yardımın bir suç haline getirilmiş olmasını, politik krizler altında iki büklüm kalan yerel mahkemelerin bugün çığ gibi büyüyen mülteci krizine karşın, onurlu bir gelecek için denizleri yüzerek aşmaya gönüllü mültecileri koruyamamış olmasını eleştirmek. Bir de yetmezmiş gibi bu insanlara yardım ulaştıran aktivistlerin hapsedilmeye çalışılması gerçekten çok acı bir hadise. Fakat yazıma devam etmeden önce belki birkaç cümle ile kısa bir özet sunmak faydalı olabilir.
ÖZGÜRLÜK YOLUNDA İKİ YÜZÜCÜ
Suriyeli Mardini ailesinin iki profesyonel yüzücü kızı ile küçük kız kardeşleri elbette her ailede olduğu gibi babalarının can paresi. Kendisi de eski bir sporcu olan baba Mardini, Sarah ve Yusra’nın aynı zamanda antrenörü. Suriye’deki iç savaş çığırından çıkınca, kızlar kendilerine artık memleketlerinde bir gelecek olmadığı fark ediyorlar ve babalarını ikna edip iki kız kardeş, kendilerinden büyük bir de erkek kuzenleriyle birlikte 2015 yılında özgürlük yoluna baş koyuyorlar. İlk durakları olan Türkiye’den insan kaçakçıları vesilesiyle sıkış tepiş bindirildikleri, motoru bozuk bir bot ile Yunan kıyılarına ulaşmaya çalışıyorlar. Yolun ortasında su almaya başlayan tekneden hallice bottaki yüzme bilmeyen diğer mültecilerin boğulmaması için iki kız kardeş suya atlıyorlar ve evet, mucizevi bir şekilde saatlerce yüzerek karşı kıyıya varıyorlar. Babalarının yıllar boyu kızlarını sporcu disiplini ile yetiştirmesi, günlük antrenmanlarını asla sekteye uğratmaması ve yaptıkları tüm nefes egzersizleri sadece kendi hayatlarını değil, tanımadıkları ama kader arkadaşı oldukları bir grup insanı da kurtarıyor. İşte, engin mavilikler bazen hayat, bazen özgürlük mücadelesinin son bulduğu yer oluyor.
CASUSLUK VE İNSAN KAÇAKÇILIĞINDAN YARGILANMAYA GİDEN SÜREÇ…
Mardini kardeşlerin hikayeleri hayli uzun ama neticede Yusra 2020 Yaz Olimpiyatları’nda hayalini gerçekleştiriyor, tarihin ilk mülteci takımında yer alıyor ve daha sonrasında da Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin en genç iyi niyet elçisi olarak Ege’de yaver giden şansının hakkını veriyor. Zoraki göçe mecbur kalan mülteciler için savaşmaya devam ediyor. Sarah ise Yunanistan’da denizleri aşarak gelenlere el uzatmak istiyor. O hayat memat meselesi olan Türkiye – Yunanistan rotasını yüzerek geçen birisi olarak karşı kıyıdan gelenlere sıcak bir battaniye, temiz su, kıyafet, gıda, ve barınma yardımında bulunmayı tercih ediyor. Ve bugün ne yazık ki casusluk ve insan kaçakçılığından yargılanıyor.
Sarah Mardini’nin de aralarında bulunduğu, Emergency Response Center International’a mensup bir grup insani yardım ekibi ilk olarak Ağustos 2018 yılında gözaltına alınıp, 100 günden fazla keyfi tutukluluk altında kalmışlardı. 4 yıl sonra yeniden başlayan yargı sürecinde ise 25 yıla kadar hapis cezası ile yargılanıyorlar. Avrupa Parlamentosu bu hadiseyi “Avrupa’da dayanışmanın kriminalize edildiği en büyük dava” olarak nitelendiriyor.[1] Maalesef sürekli çıkmaz bir ikilemde kalan Türkiye ve Yunanistan arasındaki siyasi çıkmazın faturasını mülteciler ödemeye devam ediyor. Son yıllarda Ege ve Akdeniz bölgesinde giderek artış gösteren geri itme vakaları dev gibi büyüyen mülteci krizinin yeni bir dalgasını olmuş durumda.
ADİL YARGILANAMANIN OLMADIĞI ÜLKEYE GERİ İTME…
1951 yılında yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler Mülteci Konvansiyonu çerçevesinde iltica talebinde bulunmak bir insan hakkı olarak tanımlanıyor. Bu perspektifte devletlerin geri itme politikaları da uluslararası insani hukuka ters düşen bir uygulama. Sadece su kıyılarında değil, kara sınırlarında da, özellikle Balkan ülkelerinde, mülteciler her türlü şiddet ile karşı karşıya kalıyor. Türkiye’ye geri itilen mültecilerin hemen hemen hepsi tutuklanarak cezaevlerine gönderiliyor. Türkiye’nin insan hakları karnesi ortada. Adil yargılanmasının hayal olduğu bir ülkede geri itilmiş mültecileri korkunç bir son bekliyor, maalesef.
Gelin biraz rakamlara bakalım: Border Violence Monitoring Network’un 9 Ocak 2023’te yayınlanan raporlamasına göre, geçtiğimiz Ekim ayından beri en az 550 mülteci Yunanistan kıyılarından geri itilmiş.[2] Geçen seneye göre Akdeniz ve Ege üzerinden Yunanistan’a geçen mülteci sayısı yüzde 150 artış göstermiş. Birleşmiş Milletler her ne kadar otoriter rejimlere ve savaşlara karşı beklenen etkin duruştan çoğu zaman geri kalmış olsa da, çeşitli siyasi dengelerin gölgesinde ilerleyen savaşlara global kamuoyunun beklediği ölçüde etkin bir şekilde müdahale edemese de, insani yardım konusunda yeri doldurulamaz bir kurum. BM İnsani İşler Koordinasyon Ofisi (UN OCHA), her yıl savaş ve zulümden kaçan 71 milyondan fazla insana el uzatıyor. BM’nin yörüngesinde sadece savaştan kaçan insanlar yok tabii ki. Global yardım kampanyaları açlık krizi ile boğuşan, temiz suya erişimi olmayan insanlara, cinsiyet suçlarının zirve yaptığı, iklim krizinin hayatı yaşanmaz kıldığı birçok farklı coğrafyaya ulaşıyor.
Modern dünyanın teknoloji ve bilimin ışığında daha medeni bir hale gelmesini beklediğimiz bu günlerde insanlık ailesinin başına bela otoriter rejimler sebebiyle her türlü yardım ihtiyacı da giderek artıyor. Geçtiğimiz yıl 183 milyonun insani yardım ihtiyacı olduğunun altını çizen UN OCHA, bu sene bu rakamın 230 milyona ulaşacağını öngörüyor.[3] Tabii ki 41 milyar dolarlık bütçe ihtiyacı da 2023 yılı için 51,5 milyar dolara çıkıyor.[4] BM’nin bu bütçe artışını kolaylıkla doldurması Avrupa’nın orta yerinde, Afrika’da, Orta Doğu’da devam eden birçok savaşı göz önünde bulundurursak çok da mümkün değil.
SİVİL KAHRAMANLAR
BM’nin bu artan insani yardım açığını kapatanlar ise Sarah Mardini ve arkadaşları, yani görünmeyen sivil kahramanlar. Acı bir gerçek olsa da The Swimmers filmi sonrasında Yunanistan’da görülen bu dava tüm dünya basını ve insan hakları kurumları tarafından takip edildiği için Yunan mahkemelerinin uluslararası insani hukuk değerlerini daha fazla ihlal etmeyeceğini düşünüyorum, en azından umudum bu yönde. Sara Mardini ve arkadaşlarının en kısa zamanda itibarlarının iade edilerek özgür kalmasını diliyorum.
[1] https://www.europarl.europa.eu/RegData/etudes/STUD/2021/694413/IPOL_STU(2021)694413_EN.pdf
[2] https://www.borderviolence.eu/2023/01/?cat=28
[3] https://www.unocha.org/story/11-crises-watch-2023
[4] https://www.unocha.org/story/11-crises-watch-2023
Daha Fazla Göster:
LesbosMidilliSarah MardiniThe SwimmersYunanistanYüzücüler
CEMRE ÜLKER
13 Ocak 2023 GÖRÜŞ
Kaynak: Kronos
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***