AMED – Sur’da sokağa çıkma yasakları döneminde vurulan Rozerin Çukur’un annesi Fahriye Çukur, “Rozerin’in davası benim için her şeyden önemli. Asla unutmayacağım” dedi.
Buzdolabında saklanan Cemile Çağırga, cansız bedeni bir hafta sokakta bırakılan Taybet Ana (Taybet İnan), panzerin arkasında sürüklenen Hacı Lokman Birlik… Sonrasında mezarı 4 ay boş kalan Rozerin Çukur! 2015-2016 tarihlerinde ilan edilen sokağa çıkma yasaklarında hafımızda canlı kalan isimlerden sadece birkaçı. Murathan Mungan’ın “Hafızası güçlü olanların, mutsuz olmaları da kaçınılmaz” dediği hafıza her bir Kürt’ün zihninde capcanlı. Henüz 16 yaşındayken keskin nişancılar tarafından 8 Ocak 2016’da vurulan Çukur’un annesi o hafızayı günbegün taşıyor.
‘BİRLİKTE BÜYÜDÜK’
Kızının öldürülmesine dair hukuki girişimlerden sonuç alamadıklarını aktaran anne Fahriye Çukur, “Davalara ilişkin inancımız kalmadı” dedi. Kızının çocuk yaşta öldürüldüğünü dile getiren anne Çukur, “Rozerin lise son öğrencisiydi, okumuşumuzdu, umudumuzdu, arkadaşımızdı. Dersleri çok iyiydi, avukat olacağım, doktor olacağım diyordu. Ben Rozerin’le büyüdüm, birlikte okula, sınavlara, her yere birlikte giderdik. Rozerin sadece bize değil çevresindeki her kese yardımcı olurdu. Tüm arkadaşlarına yardımcı olurdu. Yaşlıları çok severdi, arkadaşlarının ders durumu iyi değilse yardım ederdi. Maddi durumu iyi olmayan biri varsa yardım ederdi, bizden iyi olsunlar isterdi” dedi.
‘SUR SEVDAYDI’
Kızının toprağına çok bağlı olduğunu belirten Çukur, “Memleketini, köyünü çok severdi ama Sur onun için bambaşka bir sevdaydı. Hayatını Sur’da geçirdi. Her yerde fotoğrafları var, her yerin fotoğraflarını çekerdi. Benim iki evladım daha var. Allah onları bağışlasın ama Rozerin benim için bambaşkaydı. 7 yılı bitti 8’inci yıla girdik acısı hala ilk günkü kadar taze. Onu düşünmeden yattığım bir gece yok. Gün içinde bir şeylerle uğraşıyorum, komşularla zaman geçiriyorum ama akşam olunca acım yine dağlanıyor” diye konuştu.
‘ÇOK BEKLEDİM AMA GELMEDİ’
Kendisinden uzak ailesinin hasretini kızı ile giderdiğini ifade eden anne Çukur, şunları söyledi: “Rozerin Sur’u, tarihi yeleri severdi. Gezip gördüklerini bana anlatırdı. Çünkü ben yabancıydım, ben buraları hepsini Rozerin’le tanıdım. Rozerin anlattıkça kendimi dünyayı gezmişim gibi hissediyordum. Çektiği fotoğraflarla ödül aldı. Dicle ve Fırat üzerine hikayeler yazdı. Kızımı en son okula gönderdim, ön camdan baktım ve ondan sonra artık kızım geri gelmedi. Sur’un açıldığı duyduk, ben ve babası gittik. Bizlere saat 16.00’da kapanacak dediler ama saat 14.00 olmadan kapandı. Biz çıkabildik ama kızım orada kaldı, defteriyle, kalemiyle… Hikâye yazıp gelip bana anlatacaktı. Rozerin gelsin diye bekledik, çok bekledik gelecek diye ama gelmedi.”
‘BANA SİLAH DOĞRULTULAR’
Rozerin’i bazı sağlık sorunlarından dolayı kıramadığını, mutlu olsun diye kendisine fotoğraf makinası aldığını anlatan anne Çukur, “Keskin nişancılar kızımı katletti. Bütün televizyonlarda kızımın ölüm haberi var ama bizim haberimiz yoktu. Sonrasında kızımın şahadete ulaştığını öğrendim. Sur’a koştum, yere düştüm, belimi kırdım kızıma ulaşmak için. Her seferinde engelliyorlardı, silah doğrultuyorlardı. Her yere başvurduk, duyan olmadı” diye kaydetti.
5 AYLIK MÜCADELE
Kızının ölüm haberini duyduktan 3 gün sonra mezarını kazdıklarını hatırlatan anne Çukur, şunları dile getirdi: “Çevremdekiler mezarın üstünü naylonla kapatmıştı ben bilmeyeyim diye, ben üzülmeyeyim diye. Kızımın cenazesini almak için 20 gün açlık grevinde kaldık. Sonrasında Sümer Park ve Dicle Fırat Kültür Sanat Derneği’ne gittik. Kıştı, kar yağıyordu üzerimize. Kar bitiyordu yağmur yağıyordu, bunlar bitti çiçekler açtı, yaz geldi biz hala cenazemizi alamadık, vermiyorlardı. Bir süre sonra cenazeler vermeye başladı. Önce Ramazan’ın cenazesini verdiler ve üç gün sonra Rozerin’in cenazesi verildi. 6 Haziran’da Rozerin’in cenazesi verildi. O da sadece kemikti.”
‘KENDİ TOPRAĞINDA KATLEDİLDİ’
“Sokağında koşan çocuklarımızı öldürdüler” diye devam eden anne Çukur, “Buralar bizim topraklarımız, burada doğduk, büyüdük. Neden çocuklarımızı öldürdüler, şimdi de nasıl olurda delil bulamıyoruz diyorlar? Sur tek benim değil, bütün dünyanındır. Hiç mi dünya duymuyor? Bütün insanlara soruyorum: insan olan, vicdanı olan, kalbi olan elini kalbine koysun, neden kızımızı öldürdüler? Hem de hedef alarak kafasından vurdular, tek kurşunla. Ne yaptık?” diye sordu.
‘KÜRT OLMAMIZ HATA MI?’
Rozerin’in cenazesini alma sürecinde çektiği sıkıntıları da anımsatan anne Çukur, “Hatamız ne? Zaza olmamız mı, Kürt olmamız mı? Zaza’yız, Kürt’üz diye ölelim mi? Bu kimlikle doğmam benim hatam değil. İnsanın kendi topraklarını koruması, kimliğini savunması hata değil. Sur’da malı, mülkü insan bedeniyle Dicle Nehri’ne döktüler. Biz nehirde cenaze mi görmedik, kol mu görmedik? Hepsini gördük, bedenlerinin yarısı vardı, yarısı yoktu. Hatta nehirden çıkan bir cenazeye Rozerin’in cenazesi dediler. Ben gitmedim, inanmadım” ifadelerini kullandı.
‘7 CENAZE NEREDE?’
Sur’da halen 7 cenazenin olduğunu ve akıbetlerinin bilinmediğini ifade eden Çukur, şunları söyledi: “Sur’da fakir fukarayı çıkarıp aç, susuz bıraktılar. Yerine villalar dikiyorlar. Sur’un mağdurları var, aç ve susuz dışarıda gezeni var. Ne evi var ne de toprağı. Binalara taşınacak parası yok. Daha iki gün ünce mağdurlardan biri benim evimdeydi, benim misafirimdi. 3 kat evi vardı Sur’da ama şu an bir şeyi yok. Bu zülüm nasıl unutulsun? Ben yaşadıkça ne unuturum ne de aklımdan gider. Çünkü ihanet ettiler bize, zülüm ettiler bize. Yaşlıları, fakirleri ve çocuklarımızı orada öldürdüler. Sonra diyorlar, ‘biz terörist öldürdük’, siz kimin çocuğuna terörist diyorsunuz? Hiçbir ananın çocuğu terörist olamaz. Rozerin’in davası her şeyden üstün benim için, her şeyden önemli. Kıyamet gününe kadar da sürecek.”
YÜZLEŞME ÇAĞRISI
“Gelsinler hesap verelim kim haklı kim haksız” sözleriyle yüzleşme çağrısı yapan anne Çukur, “Şimdi diyorlar ki öldürdük bitti, öyle kolay mı bunu demek? Hiç mi insan kendini diğerinin yerine koymaz, hiç mi derdimize ortak olmayacaklar, insan Sur’daki acıyı unutabilir mi? Unutmasınlar, akıllarını başlarına alsınlar bugün benimdir yarın onların. Bu böyle devam ederse daha çok günahlar işlenecek ve daha çok günahımız olacak. Gelin bir olalım, gelin sırtımızı bir birimize verelim çocuklarımız için. Kimse olanları unutmasın ve ‘bana ne’ demesin. Ben hiçbir zaman Sur’da alışveriş yapmam. Gidip Sur’da kilim serip piknik yapmasınlar, kabul etmiyorum. Nice nice Rozerin’lerin kanı döküldü orda” şeklinde konuştu.
‘HAKAN ASLAN’I UNUTMAYIN’
En son Sur’da Hakan Aslan’ın cenazesinin çıkarıldığını hatırlatan anne Çukur, şöyle devam etti: “Aslan’ı bütün dünya biliyor. Aslan’ın cenazesi yedi yıl sonra bir torbaya koyularak babasının eline verdiler. Bu kadar kolay değil. Sen çocuğunu büyüt, sen çocuğundan umut bekle, gelecek bekle ama çocuğun gözlerinin önünden kaybolsun. 7 yıl sonra kemiklerini torbanın içinde versinler sana. İnsan bunu nasıl unutsun? Kimse bunu unutmasın, kimse o gün o cenazenin torbada verilmesini unutmasın ve bu olay bütün insanlığa ibrettir. Bugün bunun cenazesi torbaya koyuluyorsa, yarın benim çocuğumun cenazesi de torbaya koyulur.”
YASAK SÜRECİ
Göç İzleme Derneği’nin (Göçiz-Der) hazırladığı “2015-2020 Dönemi Sokağa Çıkma Yasakları” raporuna göre, 11 il 52 ilçe 534 mahalle 426 köy ve 347 mezrada 439 kez sokağa çıkma yasakları ilan edildi. Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Dokümantasyon Merkezi verilerine göre, 16 Ağustos 2015 ile 18 Mart 2016 arasında en az 310 sivil yaşamını yitirdi, en az 1 milyon 809 kişi göç ettirildi.
MA / Mehmet Güleş
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***