HABER MERKEZİ – Konstantin Gedik olarak gittiği Kuzey ve Doğu Suriye topraklarında Türkiye saldırından yaşamını yitiren ve cenazesi bulunamayan Andok Cotkar’ın ailesi, “Türkiye Rojava’ya terör ve ölümden başka bir şey götürmedi” dedi.
DAİŞ, Şengal’e yönelik 3 Ağustos 2014 tarihli gerçekleştirdiği saldırıların ardından 15 Eylül 2014’te Kuzey ve Doğu Suriye kentlerine yöneldi. Ancak bu saldırılar DAİŞ’in yenilgisinin de başlangıcı oldu. DAİŞ, Kobanê’de Kürtler öncülüğünde verilen enternasyonalist bir direnişle büyük bir hezimet yaşadı.
Ancak bu kez Türkiye saldırıları başladı. “Kobani düştü düşüyor” açıklamasıyla Kuzey ve Doğu Suriye’yi hedef alan AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, sonrasında Kuzey ve Doğu Suriye kentlerine saldırı emri verdi. Efrîn ile başlayan, Girê Spî ve Serêkaniyê ile devam eden konsept, bugün Kuzey ve Doğu Suriye’ye hava saldırılarıyla devam ediyor.
Dünyanın dört bir yanından YPG ve YPJ saflarında yer alarak başlayan enternasyonalist mücadele, DAİŞ sonrası da devam etti. Almanya’nın Kiel kentinden olan Konstantin Gedig, DAİŞ’in Êzidîlere ve Kobanê’ye yönelik saldırılarından etkilenerek, yönünü Kuzey ve Doğu Suriye’ye çevirdi ve YPG Rojava Enternasyonel Komünü’ne katıldı. Burada Kürtçe öğrenen Konstantin Gedig, daha sonra Andok Cotkar adını aldı. Uzun yıllar sağlık alanında faaliyet yürüten Andok Cotkar, daha sonra silahlı mücadelede yer aldı. Andok Cotkar, Türkiye’nin 16 Ekim 2019’da Serêkaniyê’de bulunan Şehîd Roj Hastanesi’ne yönelik hava saldırısında yaşamını yitirdi. Ancak saldırı sonrası bölgenin Türkiye’nin kontrolüne geçmesiyle Andok Cotkar’ın cenazesi bulunamadı.
Rojava direniş tarihine adını yazdıran enternasyonalist devrimcinin annesi Ute Ruß ve babası Thomas Gedig, Andok Cotkar’ı kaybettikten sonra yaşadıklarını, DAİŞ’ten sonra Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırılarına dair sorularımızı yanıtladı.
Konstantin’in Rojava’ya gitme kararını nasıl karşıladınız, sizinle paylaştı mı?
Oğlumuz bize Rojava’ya gitmeye ve YPG’ye katılmaya karar verdiğini söylemedi. Bir gün bize uçakta çektiği bir fotoğrafı gönderdi ve DAİŞ’le savaşmaya gittiğini yazdı. Neye uğradığımızı şaşırdık. Büyük bir şok oldu bizim için. Bir gün öncesinde bizi ziyarete gelmişti. Karşımızda upuzun boylu, sarı kıvırcık saçlı, kızıl barbossa sakallı, derin sesli ve sıcacık gülümsemesi olan cana yakın bir gençti. Ertesi gün ise yakın tarihin en barbar terör örgütüyle savaşmaya gittiğini söylüyordu. Her ne kadar haberi ilk aldığımızda bizim için büyük bir şok olmuş olsa da daha sonra neden oraya gittiğini anladık ve kararına saygı duyduk. DAİŞ’in halka uyguladığı zulüm ve katliam Konstantin için tahammül edilemez bir acıydı. Konstantin, daha sonra Rojava’da aldığı adıyla Andok Cotkar da bu konuda sorumluluk almaya karar vermişti. Oğlumuzla bu kararından dolayı gurur duyuyoruz.
Andok’un ölüm haberini aldığınızda neler hissettiniz?
Andok’un Rojava ve Şengal halkına büyük bağlılığını takdir ediyor, hayatını adadığı bu emeğe büyük saygı duyuyor ve onu çok büyük bir sevgiyle anıyoruz.
Yaşamını yitirdikten sonra konuştuğumuz hastane çalışanı bir hemşire, bize yaşadığı sürece Andok ve birliğine minnettar olacaklarını söyledi. Bize Andok gibi insanlar olmadan dünyanın çekilmez bir yer olacağını ve oğlumuzun bir kahraman olduğunu söyledi. Andok’un ölümünden sonra bu kahraman değerlendirmesini idrak etmek için mücadele etmemiz gerekti. Alman ebeveynler olarak, Alman tarihinin öznelliği nedeniyle ‘kahraman’ ifadesinin kullanımı konusunda doğal olarak tedirgin ve şüpheciydik. Ama bu durum süreç içinde değişti. Andok’un Rojava ve Şengal halkına büyük bağlılığını takdir ediyor, hayatını adadığı bu emeğe büyük saygı duyuyor ve onu çok büyük bir sevgiyle anıyoruz. Andok şehit olduğunda yaşadığımız kentteki Kürt toplumu oğlumuzun ölümüne olan öfkemizi Kürtlere ve Kurdistan’a yansıtacağımızdan, onlara kızgın olacağımızdan endişe etmişlerdi. Ama hayır, Kürtlere, YPG’ye, YBŞ’ye kızgın değiliz. Orada olmak, oğlumuzun uzun uzun düşünerek verdiği, saygıdeğer bir karardı.
Alman bir ailenin çocuğu olan Konstantin, Rojava’da Kürtlerle birlikte DAİŞ’e karşı savaştı ve Andok Cotkar olarak yaşamını yitirdi. Enternasyonal dayanışma bir zaferini de beraberinde getirdi, devamında Kuzey ve Doğu Suriye’de özyönetim modeli hayata geçirildi. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz bu dayanışmayı?
Biz enternasyonel savaşçıların aileleri çocuklarımızdan çok şey öğrendik. Özyönetim kavramının Kuzey ve Doğu Suriye’de nasıl mucizevi işler başardığını öğrendik. Özyönetim sistemi yalnızca Ortadoğu’da değil, tüm dünyada uygulanabilecek en demokratik sistem. Bu nedenle de bu uğurda verilen her emeğe, her desteğe değer! Bu anlamda bu sistemin kurulmasında emeği geçen herkese ve onların başarısına çok büyük saygımız var.
Konstantin Türkiye’nin hava saldırısında yaşamını yitirdi. Bugün Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye hava saldırıları sürüyor. İktidar kara saldırıları tehditlerinde de bulunuyor…
Türkiye Rojava’ya terör ve ölümden başka bir şey götürmedi. Erdoğan eğer güvenli bir sınır hattı istiyorsa, duvarlarını kendi sınırlarının içine örmeli.
Türkiye Rojava’ya terör ve ölümden başka bir şey götürmedi. Erdoğan eğer güvenli bir sınır hattı istiyorsa, duvarlarını kendi sınırlarının içine örmeli. Türkiye’nin Kürtlerle bir sorunu varsa, bu sorunu kendi ülkesinin içinde çözmesi gerekiyor. Şunun önemle altını çizmemiz gerekiyor. Türkiye nüfusunun yüzde 19’unu Kürtler oluşturuyor ve bu insanların tamamının kültürel hakları, hatta en temel insan hakları ellerinden alınmış durumda. Bu sorunun çözülmesi gerekiyor. Türkiye kendi sınırlarının içindeki yaşamları da mahvetmiyor mu? Nüfusun neredeyse yarısına umutsuzluk ve sefalet dayatmıyor mu? Bu durumda Erdoğan’ın otokratik sistemini ve dolayısıyla Türk devletini yıkıcı bir güç olarak değerlendirmek yanlış mı? Ortadaki somut durum herhangi bir soru işaretine gerek bırakmıyor.
Konstantin’in cenazesi yıllar geçmesine rağmen kayıp. Bugün binlerce kişinin cenazesi ya kimsesizler mezarlıklarında yada kaldırımlarda defnedilerek ailelerine verilmiyor. Kürtlerin yaşadıklarını bugün sizde yaşıyorsunuz. Cenazelere yönelik bu uygulamalar ne anlama geliyor?
Bu devlet terörüne maruz kalan, yaslı ailelere, çocuklarının mezarı bile olmayan bir aile olarak tek bir şey söyleyebiliriz. Sizinle beraber yas tutuyoruz. Bizler çocuklarımıza şefkat, hakkaniyet, saygı, adalet, sorumluluk ve doğruluk gibi değerleri öğrettik. Çocuklarınız doğru taraftaydı. Onlarla gurur duyun! Cesaret ve kararlılık gösterdiler. Bu kirli savaşın içinde insan kaldılar. Siz onların ebeveynleri olarak her şeyi doğru yaptınız. Ortaya çıkan bu tablo Türk hükümetinin sorumluluğudur. Suçlu olan Türk hükümetidir.
Bizler çocuklarımıza şefkat, hakkaniyet, saygı, adalet, sorumluluk ve doğruluk gibi değerleri öğrettik. Çocuklarınız doğru taraftaydı. Onlarla gurur duyun!
Türkiye’yi kelimenin gerçek anlamıyla cesetler üzerinde yürüyen bir devlet, Almanya’yı da onun sessiz yol arkadaşı olarak görüyoruz. Baerbock kesinlikle birkaç genç için Türkiye’yi karşısına almak istemiyor. O ve İçişleri Bakanı Nancy Faeser, zehirli gazın ve beyaz fosforun ellerine bulaşacağını bildiği halde, Türk bakanlarla el sıkışmayı tercih ediyorlar. Bu iki Alman kadın bakanın uyanması için ne olması gerekiyor? Alman yaptırımları ne zaman gelecek?
Konstantin’in ardından pek çok şey öğrendiğinizi ve artık aile olarak kendinizin de bu mücadelenin bir parçası olduğunu ifade ettiniz. Mücadelenizi Alman halkına duyurmayı, ulaştırmayı başarabildiniz mi?
Konstantin’in kararı ve o kararın sonuçları ile açık ve şeffaf bir şekilde yüzleşiyoruz. Bu, gerçekten iyi ve kapsamlı makalelerin çeşitli ortamlarda görünür olmasını mümkün kıldı. Medya işi biz ebeveynler için zor ve duygusal bir iş ama gerekli gibi görünüyor. Siyasi temsilcilerimiz nadiren kendi başlarına yeni eylem konseptleri geliştirirler. ‘Normal vatandaşların’ rahat oturma odalarında gönüllü olarak böyle bir şeyle yüzleşmeleri de nadir bir durum. İnsanlarla ilişkilerimizi, bulundukları yerde veya internette, sol alternatif bir gazetede, bir kamu yayın programında veya bir gösteride buluşmanın bir yolu olarak görüyoruz. Kamu haberciliği, araştırma, büyük eylemler, milletvekillerini soru önergeleri vermeye çağırmak gibi şeyler atılmak zorunda olan adımlar olarak karşımıza çıktı, aksi takdirde bir adım atmak çok zor. Bu anlamda Alman Federal Hükümeti’nin pozisyonu da maalesef bir istisna değil. Bu kapsamda Türkiye’nin Rojava’yason saldırıları dalgasında basın bağlantılarımızı kullandık, tekrar eden ve devam eden Türkiye saldırılarına dikkat çekmeye çalıştık. Rojava ile de karşılıklı konuşmalar yürüterek, bazı ağlar kurduk. Batı medyası gerçekten çok tuhaf. Örneğin bu hafta Türkiye ile ilgili bir haber yapıldıysa, aynı hafta içinde Türkiye ne yaparsa yapsın, sivilleri de bombalasa, o hafta tekrar yazılmıyor.
Ukrayna’da olan savaş sayılırken, Türkiye’nin saldırısı altındaki bölgelerde olan savaş sayılmıyor. Bunun nedeni de tamamen sistemsel.
Ukrayna’da olan savaş sayılırken, Türkiye’nin saldırısı altındaki bölgelerde olan savaş sayılmıyor. Bunun nedeni de tamamen sistemsel, ama aynı zamanda da medyanın ekonomik çıkarlarından kaynaklanıyor. Böylece de Erdoğan subliminal yıpratma savaşına devam edebiliyor. Bu çok acı bir durum. Elbette ki Konstantin’in anne ve babası olarak her ikimiz de ancak çok küçük bir çarkı harekete geçirebildiğimizin farkındayız, ama birçok küçük yerde, birçok küçük insan, birçok küçük çarkı harekete geçirirse, dünyanın çehresinin değişeceğinin de farkındayız. Biz de tam olarak buna güveniyor ve bunun bir parçası olmak istiyoruz. Arkasına yaslanıp dünyanın yanışını izleyen insanlar olmak istemiyoruz. Johann Wolfgang von Goethe, “Çünkü ben bir insandım ve bu, bir savaşçı olmak demektir” demişti. Biz de kendi çapımızda savaşıyoruz. Tarihin bize öğrettiği bir şey var. Sosyal ve demokratik kazanımlar kendiliğinden gelmez. Onlar için savaşmak gerekir.
Avrupa’nın tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’nin devam eden SİHA tehdidi de dahil olmak üzere mevcut saldırganlığa son vermesi için Avrupa’ya baskı yapmak daha mantıklı bir yöntem. Türkiye’nin saldırıları Avrupa’ya doğru yeni bir göç dalgası yaratacaksa, ki yaratacak, Avrupa Türkiye’nin NATO üyeliğine rağmen, yaptırım uygulamayı düşünmelidir. Erdoğan’ın bu saldırılarının sonucu da zaten muhtemelen bu olacaktır. 2014, 2015 ve 2016’da yaşananın aksine şu an hava sahasının kapatılma talebinin müsebbibi Türk ordusu ve onun desteklediği İslamcı çeteler. Bu nedenle de Avrupa’nın harekete geçmesinin bu durum üzerinde olumlu etkisi olacaktır. Kürdistan halkının güvenliği için kısa vadede bir şeyler yapılacaksa, Avrupa’nın bir an önce Türkiye’ye karşı etkili yaptırımlar uygulaması gerekiyor.
MA / Gözde Çağrı Özköse
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***