YORUM | Dr. YÜKSEL NİZAMOĞLU
Bundan yüz yıl önce 30 Ocak 1923’te Lozan Görüşmeleri sırasında imzalanan ve “Nüfus Mübadelesi” olarak bilinen sözleşmeyle Türkiye ve Yunanistan’da yaşayan yüzbinlerce insanın hayatı değişiyordu.
Mübadele “din esaslı” olduğundan Türkiye’deki Ortodoks Rumlar Yunanistan’a gönderilirken Yunanistan’ın Müslüman halkı da Türkiye’ye göç ettirilerek yeni bir hayata başlıyorlardı.
Mübadiller böylece hiç bilmedikleri diyarlara doğru yola çıkarken kapsam dışı tutulan İstanbul Rumları ve Batı Trakya Türklerinin hayatları da bundan sonra iki devlet arasındaki ilişkilere bağlı olacaktı.
MÜBADELE FİKRİ
Osmanlı Devleti topraklarında yüzyıllar boyunca milyonlarca gayrimüslim yaşamıştı. Ancak milliyetçilik düşüncesinin yayılmasıyla birlikte bağımsızlık mücadeleleri başlamış ve bu da Düvel-i Muazzamanın Osmanlı Devleti’nin içişlerine karışmasıyla sonuçlanmıştı.
1881-1893 nüfus sayımına göre 12.064.186 olarak hesaplanan Osmanlı nüfusunun %77,3’ü Müslümanlardan, %23,7’si Gayrimüslimlerden oluşmaktaydı. Gayrimüslimlerin en büyük kısmı Rumlardan meydana gelmekte, Rumlar daha çok İstanbul, Batı Trakya, Batı Anadolu ve Kuzey Karadeniz’de yoğunlaşmaktaydı.
Balkan Harbi sonrasındaki 1914 sayımına göre ise nüfusun %80,91’i Müslümanlardan, %19,09’u Gayrimüslimlerden oluşmaktaydı. Anadolu nüfusunun da %10’a yakınını Rumlar teşkil etmekteydi. Rum nüfusun 1906-1907 sayımındaki %11,95 olan oranının azalmasının nedeni, Birinci Dünya Savaşı öncesinde Yunanistan ve Rusya’ya gerçekleşen göçlerdi.
“Mübadele” Lozan’da ortaya çıkan bir düşünce değildi. Balkan Harbi sonunda Bulgaristan’la Osmanlı Devleti arasında yapılan İstanbul Antlaşması’nda, ortak sınırın iki tarafındaki Bulgar ve Müslüman halkın mallarıyla birlikte mübadele edilmesi kararlaştırılmış ancak bu yer değiştirmenin isteğe bağlı olacağı belirtilmişti.
İttihat ve Terakki Hükümeti, Atina Elçiliği Müsteşarı Galip Kemali’nin bir Selanik gezisi sonrasında bölge Müslümanlarının durumuna dair gözlemlerinden kaynaklanan önerisiyle benzeri bir düzenlemeyi Yunanlılarla da yapmak istedi. Bunun için de “Makedonya vilayetindeki Müslümanlarla Aydın vilayetindeki Rumların” mübadelesinde sözlü olarak mutabakat sağlandı. Ancak Birinci Dünya Savaşı’nın çıkması bu süreci durduracaktır.
DR. NANSEN
Buna karşılık gerek Balkan Savaşları gerekse Birinci Dünya Savaşı sırasında Rumların bir kısmı Yunanistan’a gitmiş bir kısmı da Osmanlı hükümeti tarafından Anadolu içlerine sevk edilmiştir.
Mütareke döneminde konuyu Osmanlı Mebuslar Meclisi’nde gündeme getiren Rum milletvekilleri göç nedenlerini; Türk çetelerinin Rum ahaliyi katletmesi, mallarını yağmalaması ve göçe zorlaması olarak açıklamışlardır. Mebuslara göre bu yıllarda 350.000-500.000 Rum göç etmek zorunda kalmıştır.
Rum halkın ikinci göçü ise Yunanlıların İstiklal Harbi’nde yenilerek Anadolu ve Trakya işgallerini sona erdirmeleri sonrasında gerçekleşti. Türk kaynakları bu göç dalgasında gidenlerin sayısını 350.000 olarak verse de Lozan görüşmelerinde İngiliz heyetinin başkanlığını yapan Lord Curzon, 1919-1922 arasında yaklaşık 700.000 Rum’un hayatını kaybettiğini ya da Yunanistan’a göç etmek zorunda kaldığını belirtmiştir.
Bu durum Yunan hükümetini yüz binlerce kişiye ev ve geçim kaynağı bulma problemiyle karşı karşıya getirmiş ve çözüm olarak da Müslüman halkın Anadolu Rumlarıyla mübadelesi gündeme gelmiştir.
Yunanistan’ın konuyu Milletler Cemiyeti’ne götürmesi üzerine de cemiyet, Norveçli Dr. Fridjtof Nansen’i (1861-1930) görevlendirdi. 1922’de Nobel Barış Ödülü’ne layık görülen Nansen’in, çok başarılı bir kutup kâşifi olup şöhreti bütün dünyaya yayılmıştı.
Nansen, Lozan’dan önce de 1917 Bolşevik İhtilali ile ortaya çıkan mülteciler sorununun çözümünde Milletler Cemiyeti (MC) bünyesinde kurulan Mülteciler Yüksek Komiserliği görevini üstlenmişti.
Nansen, nüfus meseleleri için görevlendirilse de Türkiye, MC üyesi olmadığından Türk tarafı onun çalışmalarını şahsi değerlendirmeler olarak görecektir. Buna rağmen o, sadece Yunan tarafıyla değil Türk tarafıyla da görüşmeler yapmıştır.
Türk tarafı zaten Lozan’a “Ekalliyetler: esas mübadeledir” prensibiyle gitmişti. Bunun nedeni henüz Millî Mücadele devam ederken mübadele fikrinin olgunlaşması hatta Avrupa başkentlerindeki diyaloglarda bile dile getirilmesiydi.
Dönemin Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal (Tengirşek) bunu, ekalliyetler (azınlıklar) meselesi oldukça ülkenin parçalanma endişesi olduğu şeklinde açıklamaktaydı. Ayrıca Kurtuluş Savaşı sırasında yaşananlardan dolayı artık Rumlarla bir arada yaşamanın imkânsız olduğu düşünülmekteydi.
Bu nedenlerle Ankara çözümü, Rum nüfusu Yunanistan’a, Ermenileri de Ermenistan’a göndermekte bulmuştu. Ancak Ermeni mübadelesi Ermenistan artık SSCB bünyesinde olduğundan Lozan’da gündeme gelmeyecektir.
Venizelos
Yunan tarafı ise zaten Neuilly Antlaşması ile benzer bir tecrübe yaşamış ve 30.000 Yunanlı Yunanistan’a gelmiş, 53.000 Bulgar da Bulgaristan’a gitmişti. Yunan Başbakanı Venizelos artık Anadolu’dan kaçan yüzbinlerce Rum’un iskânı için ülkesindeki Müslüman nüfusu göndermek istiyordu.
Yunan Hükümeti’nin ABD’nin Atina Konsolos Vekili’ne verdiği bilgiye göre 15 Aralık 1922 itibarıyla Yunanistan’a gelen Rum sığınmacıların sayısı 890.626 idi. Lozan Konferansı devam ederken bile Karadeniz’den binlerce Rum, yaşadıkları yerleri terk ederek İstanbul’a gelmişti.
Nansen’in bulduğu çare, Galip Kemali’nin 1914’teki önerisine benzer şekilde Yunanistan Müslümanlarının Anadolu Rumlarıyla yer değiştirmeleriydi. Nansen daha barış görüşmeleri başlamadan İstanbul’a gelmiş, M. Kemal’le görüşme imkânı bulamasa da Refet Paşa vasıtasıyla Ankara Hükümeti’nin tavrını öğrenmeye çalışmıştı.
Bu sırada ilginç bir gelişme yaşandı. Makedonya, Teselya, Epirus, Batı Trakya ve Attica bölgelerinin temsilcileri İstanbul’a gelip Nansen’le görüşerek “Yunanlı kardeşleriyle asırlardır birlikte yaşadıklarını ve yurtlarını terk etmek istemediklerini” bildirdiler.
Amerikan Kızılhaç’ının Yunanistan temsilcisi de Müslümanların Yunanistan’ı terk etmek istemediklerini, Yunanistan’a giden Rumların da Anadolu’daki evlerine geri dönmeyi arzu ettiklerini yazacaktır.
Nansen’in hedefi ise “Anadolu’dan gelen Müslümanlara yer açmak” ve iki tarafın da etnik yapısını “homojen” yaparak Avrupa standartlarında birer milli devlet oluşturmaktı. Zaten Lozan öncesinde İstanbul Rumları meselesi hariç Türk ve Yunan tarafları mübadele tezini destekler hale gelmişlerdi.
GÖÇ BAŞLIYOR
Nansen, Lozan Konferansı’ndaki 1 Aralık 1922 tarihli açıklamasında yaptığı temasları özetledi ve tarafların mübadele için anlaştıklarını ifade etti. Ona göre mübadele ile bölgede uzun süreli bir barış doğacaktı.
Buna karşılık görüşmelerde bazı konularda tartışmalar yaşandı. Anlaşmazlıkların başında Venizelos’un mübadelenin “isteğe bağlı” olması talebi geliyordu.
İkinci olarak Yunan tarafı, İstanbul Rumlarının yerlerinde kalmasını teklif etti. Türk tarafı da Batı Trakya Müslümanlarının kalmalarını istiyor ve gerekçe olarak onların azınlık değil “çoğunluk” olduklarını ileri sürüyordu.
İki taraf da mübadeleye olumlu yaklaşıyor ve bir an önce anlaşmanın yapılıp göçün gerçekleşmesini, böylece toprakların işlenebilmesini amaçlıyorlardı. Böylece Yunanistan, ülkeye sığınan yüzbinlerce Anadolu Rum’una yer açmış olacaktı.
30 Ocak 1923 tarihinde “Türk-Yunan Ahali Değişimine Dair Sözleşme ve Protokol” imzalandı. Sözleşmeye göre Türkiye’deki Rum Ortodokslarla Yunanistan’da yaşayan Müslümanlar karşılıklı olarak yer değiştireceklerdi. Bu kişiler ayrıldıkları ülkenin uyruğunu kaybederek gittikleri ülkenin uyruğuna girecekler ve geri dönme hakları olmayacaktı.
Uygulama 1 Mayıs 1923 tarihinde başlayacak ve halkın mülkiyet hakları zarar görmeyecekti. İki taraf da bütün taşınırlarını götürebilecek, taşınmazlarının karşılığı gittiği ülkede verilecekti.
Sözleşmede istisna olarak İstanbul Rumları ve Batı Trakya Müslümanlarının yerlerinde kalmaları kararlaştırılmıştı. Buna daha sonra İmroz (Gökçeada) ve Bozcaada Rumları da eklenecektir.
Böylece Türkiye’ye gelen Yunanistan Müslümanları, önceki dönemlerde Kafkaslar ve Balkanlardan gelen Müslümanlar gibi “muhacir” olarak adlandırılmamış, “mübadil” kelimesi tercih edilmiştir. TDK Sözlük bu kelimeyi “başkasının yerine getirilmiş, mübadele edilmiş” olarak açıklamaktadır.
Benzer şekilde Yunanistan’a giden Rumlara da Yunancadaki muhacir anlamına gelen “Madjiris” yerine mübadil anlamına gelen “Antalaksimos” denilecektir.
Mübadele ile yaşadıkları yerlerden ayrılan mübadiller, yeni yurtlarında çok büyük sıkıntılar yaşadılar. Örneğin mübadele ile gelen Türkler, Anadolu’daki Rumların evlerine yerleşmeleri ve topraklarını almaları gerekirken buraların büyük bir kısmının yağmalandığını veya işgal edildiğini gördüler. Diğer taraftan hem Türkler hem de Rumlar uzun süre “yabancı” muamelesi gördüler.
KARAMANLILARIN DRAMI
Lord Curzon mübadele için “sakat çözüm” nitelemesi yapacaktır. Lozan’da Amerikan temsilcinin de “ahlâka mugayir” dediği bu uygulama ile yaklaşık 1.600.000 insanın geleceği belirlenmiştir.
Bunun 350.00-400.000’i Müslüman ahali olup gerisi Rumlardır. Ancak Rumların 850.000 kadarı zaten Lozan’dan önce Türkiye’yi terk ettiklerinden mübadele edilen Rumların sayısı 350.000 civarındaydı.
Sözleşmenin en kötü tarafı “zorunlu” olmasıdır. Bu durum istemedikleri halde yüzbinlerce insanın politik bir kararla yüzlerce yıldır yaşadıkları topraklardan ayrılmalarına yol açmıştır. Bunun en bariz örneği de Yunan alfabesini kullansalar da Türkçe yazan ve konuşan, “sadece papazları Rumca bilen” Karamanlı Ortodokslardır.
Mübadele din esaslı yapıldığından sayıları 193.000 olarak ifade edilen; Konya, Karaman, Kayseri, Yozgat, Trabzon ve Ankara’dan toplanan hatta “biz sizdeniz, bizi göndermeyin diyen” ve “Ortodoks Türkler” denilen Karamanlılar dilini bilmedikleri bir ülkeye gönderilmişlerdir.
Buna karşılık “Protestan ve Katolik” Rumlar mübadeleye dahil olmadıkları gibi Lord Curzon’un ifadesiyle “Müslümanlığı kabul etmiş 50.000 Rum” da Anadolu’da kaldılar.
Benzer durum Yunanistan’dan gelen Müslümanlar için de geçerlidir. Onlar da etnik kökenleri dikkate alınmadan yüzlerce yıldır yaşadıkları toprakları terk etmek zorunda kalmışlar, Türkçe dışında Rumca, Makedonca, Pomakça, Bulgarca, Arnavutça ve Vlahça (Ulahça) konuşanlar da mübadil olmuşlardır.
Cumhuriyet rejimi bu uygulamayla İttihat ve Terakki’den devraldığı “etnisite mühendisliğini” devam ettirmiştir. Bunun sonucu olarak 1906 yılında her beş kişiden birinin gayrimüslim olduğu ülke, 1927’de yirmi kişiden birinin gayrimüslim olduğu bir topluma dönüşmüştür.
Mübadele iki ulus devletin de “potansiyel tehlike gördükleri” azınlıklarından kurtulmasını sağlasa da bu kez de “farklılıkları tanımama” ve “bilmediğine düşman olma” gibi nedenlerle düşmanlığı daha da körüklemiştir.
Bunun ilk yansıması daha sözleşmenin uygulanma aşamasında olmuş, “établis-yerleşik” ifadesinin yol açtığı anlaşmazlık nedeniyle Yunanistan, Batı Trakya Müslümanlarının mallarına el koyunca Türkiye de İstanbul Rumlarına karşı aynı yola başvurmuştur.
Bu durum iki azınlık toplumunun, iki devlet arasındaki anlaşmazlıklarda koz olarak kullanılması şeklinde sıradanlaşan bir uygulamaya dönüşmüştür. Kısa bir süre sonra İkinci Dünya Savaşı yıllarında ağırlıklı olarak azınlıkları hedef alan Varlık Vergisi’nden İstanbul Rumları da etkilenirken Batı Trakya ise Bulgar işgaline uğramıştır.
1950’lerde Kıbrıs sorununun ortaya çıkmasıyla gerginlik yine artmış ve 6-7 Eylül Olayları ile İstanbul Rumları çok büyük acılarla karşılaşmıştır. Bunu 1964’te Yunanistan pasaportu taşıyanların Türkiye’den çıkarılması izlemiştir. Batı Trakya’nın Türk halkı da iki taraf arasındaki ilişkilerin kötüleşmesinin faturasını çok ağır bir şekilde ödemiştir.
1974 Kıbrıs Barış Harekâtı da benzer dramların bir kez daha yaşanmasına ve her iki toplumun da “gitmek mi yoksa kalmak mı zor” sorusunu devamlı sormalarına yol açacaktır.
Mübadele gerçekten çok ağır bir dramdı ve Karamanlı Rahip Neofitos Ekonomos, 1925’te Selanik’te yayınladığı bir destanda mübadeleyle ilgili hissiyatını şöyle dile getirmişti:
“İsmet Paşa, Venizelos geldiler
Trampa yapmaya karar verdiler,
Acep bunu bir ferde mi sordular?
Dünya kurulalı görülmemiştir.
Türkiye’den kaldırdılar bizleri,
Kan ağlıyor hepimizin gözleri”.
Kaynaklar: A. Aktar, “Türk-Yunan Nüfus Mübadelesinin İlk Yılı”, Yeniden Kurulan Yaşamlar: 80. Yılında Türk- Yunan Zorunlu Nüfus Mübadelesi, İstanbul, BÜ Yayınları, 2005; N. N Kara; “Türk-Yunan Mübadelesinde Dr. Nansen”, Tarih Okulu, 2019, S. 38; N. Aysal, “Ortodoksların Anadolu’dan Zorunlu Göçü”, Geçmişten Günümüze Göç, Samsun, 2017; T. Eray Biber, “Türk-Yunan İlişkilerinin Azınlıklara Yansıması”, SSAD, 2021, Özel Sayı; K. Arı, Büyük Mübadele, İstanbul, Tarih Vakfı, 2000.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***