Televizyonları ve telefonları seyrediyoruz, bize ne fiyat biçtiler diye. Asgari ücret açıklanıyor, taraflar bulundukları yerlerden haykırıyor, herkes kendi tribününe göre bağırıyor. Az diyenler çok, çok diyenler az ya da bizim televizyondan öyle görünüyor ya da telefondan…
Sonra 2 milyondan fazla yeni emekli giriyor sahaya ya da zaten sahadaydılar ama yukardan yok sayılıyorlardı. Sanki primleri onlar ödememiş de zembille inmiş çay paketleri gibi savruluyor ortaya. Yine taraflar; Alkışlar, biçare çığlıklar ve bahtsız iç çekmelerle seyretmeye devam ediyor televizyonlar ve telefonları…
Arkasından sıra emekli maaşı zamlarına geliyor. 16 milyon kişi tribünlerde, hınca hınç doldurmuşlar, televizyonların ve telefonların önünü, terlikler ters çevriliyor, şans getirsin diye, develer tellal, pireler berber yine ve açıklanıyor, trampetler eşliğinde, başımız zaten yağsız urganlara geçirilmiş, yağ kaç lira biliyor musunuz diyor cellatlarımız ve onlara hak veriyoruz, mümkün olduğu kadar başımızı sallayarak, çok para yağ gerçekten ve boynumuz kıldan ince zaten, küçük bir hamle ve çıtırtı ile kırılır ne gerek var yağa ve biz bütün seyirciler bunu konuşuyoruz, 25 miydi 30 mu zam ve ekonomimizi nasıl etkiyecek bu?
Kızıyoruz kendimize, ne aç ve doymazız biz, kim bilir bizim yüzümüzden, ne kadar artacak enflasyon, zavallı merkez bankası çalışanları ne kadar mesai yapacak, matbaacılar, mürettipler filan. Yeni sıfırlarla dolmaya başlayacak paralar ama çok şükür ki pek masraflı değil yeni sıfır basmak, iyi ki buldu sıfırı Araplar ve kalpazanları kıskandıracak kadar karşılıksız paralar ve bizim daha uzaktan sevdiğimiz platonik aşkımızın körüklendiği yeni bir evreye giriyoruz, tabii ki karşılıksız ve daha da yoksullaşıyoruz.
Mazoşist olmaktan başka çare var mı? Kırbaçlayın kendinizi asgari ücretliler, emeklilik çukuruna yeni düşmüş EYT’liler ve onları çukurda bekleyen eskileri. Çığlıklara yenileri ekleniyor, çoğalıyoruz…
Yaşasın zam, zulüm, cereme …
Bir yandan Tom amcanın kulübesine oturmuş, efendiyi düşünüyoruz hepimiz. Ne olacak bu efendinin hali. Kulübedeyken bize çok mantıklı geliyor bu. Köle sahibi batarsa eğer, daha kötü olacakmış halimiz. Halbuki varlığımız varlığına armağan. Özellikle Pazartesi sabahları ve Cuma akşamları, belleğimize kazınmış bu, mavi ve siyah önlüklerle düşlüyoruz kendimizi, kulaklarımız müdür yardımcısının elinde, milliyetçi jiletlerle kollarımızı kesiyoruz, enine ve boyuna, ne kadar kalın olursa o kadarı makbul…
Ne kadar kalın olursa o kadar makbul….
TC yazıyoruz, yeni kesilmiş damarlarımızla ve bayraklar boyuyoruz coşkuyla…
Sonra, hep beraber çığlıklar atıyoruz; Yaşasın zam, zulüm, cereme…
Metin Yeğin: Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah… CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200’e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye’de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; Gazeteduvar, dünyada, Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10’dan fazla kitaba sahip. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***