YORUM | Prof. Dr. MEHMET EFE ÇAMAN
Kardeşim Gülten.
Hissettiğini hissettiğimi söylesem yalan olur. Sen sınavların en büyüğünden geçiyorsun. Sana yapılanı başka zulümleriyle karşılaştırmak olanaksız.
Tarih boyunca insana yapılan en büyük zulümler, annelerin çocuklarına yapılanlardır. Senin çocuğunu görmene engel olarak senden intikam alıyorlar. Ve seninle aynı kara listeye aldıklarına gözdağı vermeye çalışıyorlar. Sizi çocuklarınızla sınarız diyorlar. Tıpkı firavun gibi! Tıpkı Hitler gibi! Tıpkı devşirmelik seçilen çocukların annelerinden kopartılması gibi! Tıpkı Yeni Dünya’daki köle pazarlarında annelerle çocuklarının ayrı köle sahiplerine satılması gibi! Annelerin ahının tutmasından korkmuyorlar. Masum çocukların gözyaşlarından çekinmiyorlar. İzanları, utanmaları, ahlakları, adalet duyguları falan kalmamış, biliyor herkes de, en önemlisi merhametleri ve vicdanları da kalmamış.
Bunu sana ve çocuğuna reva görenler, bilsen tuttukları oruçlarında, kutladıkları bayramlarında, toplandıkları cumalarında, birbirlerine veda ettikleri cenazelerde, kıymet verdiklerini söyledikleri kandillerinde falan neler anlatırlar. Diyeceğim odur ki, bunların sadece bana, sana, ona, bize, size, onlara falan yalan konuştuğunu zannetmeyesin. Bunlar inandıklarını ve adaletinden korktuklarını gündüz gece söyledikleri Allahlarına bile yalan konuşmaktan çekinmezler. Hırsızlık yapmadan önce inşallah, çaldıktan sonra maşallah, suçüstü yapılma tehlikesi olduğunda hafazanallah derler. İnandıkları tanrılarını kendi adi suçlarına ortak eylemekten, onu hırsızlıklarına erkete yapmaktan, işledikleri suçlara ve affedilmez hatalarına onu tanık göstermekten çekinmeyecek kadar manda gönünden yüzü olan, dünyalık delisi, iktidar müptelası, adalet fukarası, bişahsiyet bir güruhun toplumlarına hak ve adaleti sağlayıcı bir konuma gelmesi, bu sonucu doğurdu. Balık baştan koktu. Bunlar, küçük ve sıradan bir insan hayatı yaşadıklarının farkında olmayan, kendilerini dipsiz maddiyatın efsununa kul eylemiş, doymaz dünyevi hırslarının kölesi olmuş sefil, zavallı, acınası bir zalimler topluluğu. Bunların uğursuz ellerinin dokunduğu her hayat sönümleniyor. Çünkü iyiliğe ve adalete dair ne varsa bunların ruhları ondan tümüyle arınmıştır. Bunların çatal dillerinin konuştuğu her kelime etrafa lanetli ruhlarının pisliğini savuruyor.
Kardeşim Gülten.
Sana yasal bir bankada hesabı olmaktan, yasal ve devlet denetiminde olan bir yurtta çalışmış olmaktan hüküm giydirmişler. Sana hüküm giydiren, devlet sandığımız şey, kısacası senin hükmünle tüm dünyaya ilan ediyor ve diyor ki, “ben bir devlet değilim”. Seni hapseden, devlet zannettiğimiz şey diyor ki, “ben kendi anayasamı ve yasalarımı bile tanımam”. Seni sözde yargılayıp mahkûm eden, devlet sandığımız şey avazı çıktığı kadar bağırıyor: “hukuk benim yanımdan bile geçmez”.
Senin maaşın o bankaya yatırıldığı sırada o banka devlet denetiminde, yasal bir banka değil miydi? Sen o yurtta çalışırken, o yurt devlet denetiminde yasal bir yurt değil miydi? Madem o bankaya para yatırmak teröristliğe kanıttı, o halde o banka da terörist bir kurumdu. O terörist kurumun açılış törenine neden o günün başbakanı, bakanları, hatta bugünkü diktatör bozuntusu katıldı, bunu sormayalım mı? Madem o banka terörizmle bağlantılıydı, o halde o bankanın yüzlerce denetiminde neden bunu ortaya çıkarmadı o “devlet”? Diyelim ki o zamanlar bulamadılar, bilmiyorlardı, saflardı, alıklardı, görevlerini yapmadılar, yapamadılar falan. Peki, icrai makamda bulunan kifayetsizler o bankanın terörizmle bağlantılı bir banka olduğunu göremediler ve bu bugün gayet normal, affedilebilir bir kabahat olarak görülüyor da, o bankaya maaşı yatırılmış küçük insanların o bankada hesabı bulunması mı terörizme kanıt olarak kabul ediliyor? Ya o yurt? O yurdun resmi onaydan ve denetimden geçmiş bir kurum olduğu gerçeği orta yerde dururken, nasıl oluyor da o yurdun denetimini yapıp onayını vermiş olan kurumlar ve memurları bugün yerlerinde duruyor da, o yurtta çalışmış gariban insanlar terörist ilan edilebiliyor? Bunun var mıdır bir mantığı? Eğer bahsettiğim kurumların terörizmle bağı olduğu belli bir tarihten sonra (hikâyeden mahkeme kararlarıyla bile olsa) kabul ediliyorsa, o halde o tarihten önceki müşteriler ve çalışanların masum sayılmaları gerekmez mi? Suç geriye yürür mü? O kurumlar yasalken ve makbulken oralarda çalışanlar veya o kurumları kullanan sıradan insanlar, aradan geçen yıllardan sonra bir anda suçlanabilirler mi?
O bankanın da, o yurdun da terörizmle alakası olmadığını bu toplum bal gibi biliyor. Bakın ideolojilerini, tarzlarını, dünya görüşlerini, amaçlarını, tiplerini, kılıklarını, konuşma biçimlerini, dinlerini falan beğenmediğiniz insanları terörist ilan edemezsiniz! Bir suçları varsa kanıtlarıyla ortaya koyar, o suça karışanlardan da yasalar çerçevesinde hesap sorarsınız. Fakat anayasanızı ve yasalarınızı eğip bükerek, hedefe aldığınız insanlara zulmedemezsiniz. Ya da zulmedersiniz de, bunu adalet diye satamazsınız!
Kardeşim Gülten.
Bu toplum bunları bilmez sanma. Bunlar her şeyin farkında. Sadece sana ve oğluna yapılanlar, yani sizin acınız, onların umurunda değil. İlkel kabilelerin ilahlarına kurban ettiği insanlar gibi, sizin gibi kendini savunamayacak duruma düşürülmüş insanların acılarından zevk alıyorlar. Çok ciddi bir toplum kesimi “oh olsun” diyor, acılarınızdan sadistçe zevk alıyor. Biz insani bir bakışla “bu neden, nasıl oluyor” falan diye soruyoruz ya; bak hatamız budur bizim. Çünkü bunu yapanlar fiziksel olarak insan olarak görünse bile, ruhen insan falan değiller.
Kardeşim Gülten.
Her bir köşeyi Bolu Beyleri, Nemrutlar, Firavunlar, küçük Hitlerler ve istekli Stalinler tutmuş. Her yer bunlara yamanan, bunlara hizmet eden, bunlardan nemalanan, bunlarla düşüp kalkan, bunlardan fayda uman, bunlara tapan insancıklarla dolmuş.
Senden ve sevgili oğlundan bahsederlerken hala “anne suçlu olabilir, ama…” demeden cümle kuramayan bir adi “muhalefet” var. Ellerinde olsa oğlun için de benzeri cümleleri kuracaklar. Neyse ki ülke seçim atmosferinde ve senin gibi ezdikleri garip insanların üzerinden “affedici, kapsayıcı, restore edici” bir eğilim içindeler. Taktiklerini sevdiğimin, şahsiyetsizliklerini sevdiğimin, ilkesizliklerini sevdiğimin muhalefeti sizi! Tek bir tanesi de çıkıp mertçe “neymiş ulan bu kadını suçu!” diyemiyor, düşünebiliyor musun? Köşeleri tutan o Bolu Beyleri, Nemrutlar, Firavunlar, küçük Hitlerler ve istekli Stalinler, bu muhalefet varken inan az bile.
Kardeşim Gülten. Bu toplumun başına bir şey gelecek. Çünkü Bolu Beyi de, Nemrut da, Firavun da, onların modern kopyaları da, sonlarını bir şekilde buldu. Bu gazetede ilk köşe yazımda demiştim ki, başı olan her şeyin bir sonu vardır! Rejimlerini yıkmak ve demokratik hukuk devletini kurmak çok ama çok uzun sürecek. Ama emin ol, kendi berbat ve acınası rejimlerinde belalarını bulacaktır çoğu. Yok, bunların sonunu ne haklı bir dava, ne temiz bir mücadele, ne kahredici adaletsizlikleri, ne de batırdıkları ekonomi getirir. O çocuklar yok mu o çocuklar! Onların her bir gözyaşı damlasının, her bir kalp çarpıntısı özleminin, her bir dalıp giden hüznünün ahıyla bitecekler. İnan, sizlere yaşattıklarını yaşayacaklar.
Kardeşim Gülten.
İnan, çok ama çok üzgünüm. Biliyorum bu yazdıklarım senin ve Yusuf Kerim’in derdine deva değildir. Yine de aklıma düştünüz ve emin olun ben tek değilim. Birçok insan, siyaseti, ideolojiyi, dünya görüşünü, dinini, mezhebini ve meşrebini falan bir kenara bırakıyor ve sizinle dayanışıyor. Umarım oğlun sağlığına kavuşur. Mucizelere çok ihtiyacımız var hepimizin. Ve umarım birbirinize en kısa zamanda bir daha ayrılmamak üzere kavuşursunuz.
Sevgi, merhamet ve adalet bir gün kazansın. Umudum budur.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***