İSTANBUL– “Demokratik Cumhuriyet” Sempozyumu’nda konuşan HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Tayip Temel, yüzyıllık cumhuriyetin tekçi anlayışının birçok kimliği yok saydığını belirterek “Abdullah Öcalan’ın öncülüğünde başlayan Kürt siyasi hareketi, tüm saldırı ve komplo girişimlerine rağmen devam ediyor” dedi.
Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP) Şişli Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde birçok siyasetçi, yazar ve adının katıldığı “ Bir çıkış var Demokratik Cumhuriyet” konulu sempozyumun ilk oturumunda “Demokratik Anayasa’nın Temel İlkeleri” konusunda konuşan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) eski Yargıcı, diplomat ve CHP eski milletvekili Rıza Türmen Türkiye’nin mevcut rejime karşı ikinci meclis önerisinde bulundu.
‘DEVLET BÜYÜK BİR ÇÖKÜNTÜ İÇİNDE’
Demokratik anayasanın temel ilkelerine dair çözüm önerileri sunan Türmen, devletin bütün kurumlarının büyük bir çöküntü içinde olduğunu belirtti. Bu çöküntünün ortadan kaldırılması için her şeyin baştan inşa edilmesi gerektiğini vurgulayan Türmen, “Her şeyin yeni baştan inşa edilmesi bize aynı zamanda bir yeni olanak veriyor. Demokrasinin yeniden inşa edilmesi, yeni bir Anayasa yapılması gibi her şeyin yeniden yapılması fırsatını veriyor. Bunu yaparken de eski bağlarından kurtulup yüzümüzü ileriye çevirmek, geleceğe çevirmek gerekiyor. Nasıl bir demokrasi istiyoruz sorusuna yanıt aramamız lazım. Çünkü rejime ister seçimli otokrasi deyin, isterseniz rekabetçi otokrasi deyin ama demokrasi diyemezsiniz” diye belirtti.
‘DEMOKRASİ TARTIŞILMAYA AÇILMALI’
Mevcut rejimden kurtulmanın yolları için demokrasi konusunun açılması gerektiğinin önemine ilişlin Türmen, “Altılı masanın söylediği tek şey parlamenter demokrasiye yeniden dönmektir. Şuan içinde bulunduğumuz otoriter rejimin parlamenter demokrasi içinde başladığını unutmamak gerek. Cumhurbaşkanı bu hükümet sistemiyle başlamadı, ondan çok daha önce parlamenter rejimlerin içinde başladı. Otoriterlik ve cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle de kurumsallaştı. Parlamenter rejimde demek ki otoriterliğe geçiş yapmak mümkün olabiliyor. Çünkü parlamenter rejimde gerçek bir kuvvetler ayrılığından söz etmek mümkün değildir. Yürütme o yüzden meclisteki çoğunluğun istediği gibi manipüle edebilir, istediği kanunları çıkarabilir. Ve eğer otoriter bir yönetim eğilimi varsa yargıyı ayak bağı olarak gören yürütme çıkardığı yasalarla yargıyı da kendisine bağlar Türkiye’de olan da bu” dedi.
LİDER ODAKLI SİYASET
Türkiye’de tüm bunlara ilave olarak bir liderlik sorunu olduğunu kaydeden Türmen, ülkede yürütülen lider odaklı bir siyasette ilişkin ise: “Partinin seçmen üzerindeki etkisi lider çevresinde yaratılan o mitos efsane ile sağlanıyor. Lidere sahip olmadığı özellikler yüklenerek güçlü bir lider imajı yaratılıyor ve o güçlü lider otoriter lidere dönüşüyor. Bundan dolayı da seçim yoluyla değiştirilmesi güçleştiği için bir tek adam yönetimini gayet rahat geçirebiliyorlar.”
KATILIMCI DEMOKRASİ VURGUSU
Dijital çağda her şeyin öğrenebileceği bir dönemde halkı siyasetin dışında tutmanın doğru olmadığını dile getiren Türmen, “Türkiye’de bugün siyaset haksız yapılıyor. Yani demokrasinin demos unsuru, halk unsuru aslında ortada yok. Siyasi parti ve siyasetçiler arasına sıkışmış olan siyasetin duvar alanını genişletmek lazım. Halkı siyasetin içine çekerek genişletmek lazım. Katılımcı demokrasiyi genişletmek lazım. Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa yerel yönetimler şartı var. Yurttaşları yerel yönetimlere katılma hakkına sahip olduğu belirtilir ve devleti bu hakkı sağlamakla yükümlü olduğu belirtilir. Yani böyle bir model halkın katılımına yol açacak model seçmeni de yurttaş yapar seçmen sadece oy veren dört yılda on beş yılda bir oy veren olmaktan çıkıp doğrudan doğruya yönetime katılan yurttaş haline gelir, değişimin motoru haline gelir” dedi.
İKİNCİ MECLİS ÖNERİSİ
Katılımcı demokrasiyle parlamenter demokrasinin bir arada yaşanabileceğini bir model üzerinde düşünmek gerektiğini dile getiren Türmen, “Benim önerim budur bir; ikinci meclis kurulması lazım. Bu ikinci meclis iki dereceli seçimle ve yerelde halkın seçtiği delegelerin seçtiği üyelerden oluşacak. İkinci seçilen üyeler, siyasal parti üyesi olamayacaklar. İkinci meclisin siyasal partilerden bağımsız olacak ve ikinci meclise seçilen üyesi aşağıdaki temsilciler, meclisi üyelerinden tabii ki daha büyük olacak. Bu ikinci meclis, seçimleri mahalle meclislerine bağlı oldukları kent konseyini birer delege gönderildiler, her ilçede kent konseylerinin delegeleri toplanır ve ikinci meclise gönderilecek. Temsilciler seçerler bölgesinde kent konseyleri verileri toplanır ve ikinci meclise gönderilecek temsilci seçerler ya da başka şeyler de olabilir”
TÜRKİYE YEPYENİ DEMOKRATİK ÇAĞA GİRECEK
Bu yönetim modeliyle devlet arasında yeniden bir ilişkinin sağlanacağını dile getiren Türmen, “Böyle bir sistemin yürürlüğe girmesi, yurttaşlara onları işte yeni bir demokrasinin motoru haline getirecek. Siyaset yepyeni bir nitelik kazanacak. Türkiye’de yepyeni bir demokratik çağ girmiş olacak diye düşünüyorum. Devletin halkı kontrol ettiği bir yönetimden halkın devleti kontrol ettiği rejime geçilmiş olacak. Radikal bir demokrasiyle yeni bir demokrasi kurma olanağına sahibiz ama bunu tartışmamız lazım, bunu düşünmemiz lazım” şeklinde konuştu.
YENİ ANAYASA VURGUSU
Sempozyumun son oturumunda ise Demokrasi İçin Birlik (DİB) Sözcüsü Ayşegül Develioğlu, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkan Yardımcısı Tayip Temel, Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP) Sözcüler Kurulu üyesi Perihan Koca konuşmacı olarak yer aldı.
“Demokratik Anayasa Hazırlık ve Katılım Süreçleri” başlığında konuşan DİB Sözcüsü Ayşegül Devecioğlu, ülkede yeni Anayasal düzenlemelerin yapılması gerektiğini vurguladı. Devecioğlu, “Daha önce yapılan anayasa çalışmalarında dört yüzü aşkın kuruluşun gönderdiği anayasa önerilerine erişim kaldırıldı. AKP bu süreçten korktu fakat biz de bu süreci yeterince toplumsallaştıramadık. Benim kendimize de eleştirim budur. Bu süreçlerde toplumsallaşma olabildiği ölçüde aslında sonuç yaratıyor” ifadelerini kullandı.
KÜRTLERİN TEMEL TALEBİ
HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Tayip Temel, “Kürt sorununda tarihsel çözüm bağlamında demokratik cumhuriyet” konusuna ilişkin söz aldı. Bugüne kadar tüm Kürt isyanlarının kanla bastırıldığını belirten Temel, Kürt sorununun özü itibariyle özgürlük, eşitlik ve kardeşlik talebi olduğunu belirtti. Kürtlerin tarih boyunca çeşitli isyan girişimlerinin “statü” elde etme çabalarının varlık mücadelesi olarak tanımlayan Temel, “Buradaki kritik meselenin Cumhuriyetin kuruluş sürecinden bu yana süregelen inkâr imha siyaseti ve bunun karşısında gelişen isyanlardır” diye belirtti.
ÖCALAN ÖNDERLİĞİNDE KÜRTLER
İktidarın Kürt sorununa yaklaşımının yirminci yüzyılına doğur inkar ve imha politikalarıyla devam ettiğini belirten Temel, “Kürt mücadelesi şiddet, savaş, bastırma ve imha siyasetiyle devam ediyor. Topyekun bir savaş siyasetine bürünen bir iktidarlar serisiyle karşı karşıyayız. 1984’ten bugüne gelirken aslında Önder Abdullah Öcalan’ın öncülüğünde başlayan bu mücadele, Kürt siyasi hareketinin bütün dinamiklerini etkilemekle beraber tüm saldırı ve komplo girişimlerine rağmen devam ediyor. Bu komploların en büyüğü ise 15 Şubat’ta Kürt özgürlük hareketinin liderliğini esareti ile sonuçlandıran komployla bu savaş topyekun bir özel savaş rejimine dönüştü. Öcalan dünyadaki ve bölgedeki gelişmeleri doğru okuyarak cesur adımlar attı. Yine Öcalan, bu mücadele ve müzakere diyalektiğini çok güçlü bir şekilde kullanmayı tercih etti. Savaş politikası yerine aslında müzakereyi mücadele biçimi olarak tercih etti” şeklinde konuştu.
CUMHURİYETİN YÜZ YILLIK PRATİĞİ
Demokratik Cumhuriyetin Kürt siyasi hareketi açısından Türk, Kürt sorununun çözüm perspektifini oluşturduğunu vurgulayan Temel, “ Bugüne kadar Kürtler, klasik anlamda devleti çözümleyerek, devletin aslında kötülüklerin kaynağı olarak tanımlama geliştirme temelinde bir yaklaşım sergiledi. Bu aynı zamanda Kürt, Türk, ilişkilerinde; bir şekilde yeniden düzenlenmesi anlamına da geliyor. Cumhuriyetin inkar zihniyeti tekçilik. Bu zihniyet bütün kimlikleri inkar ettiği gibi Kürt varlığını da inkar ettiren bir karaktere büründü. Türk faşizmi diye tanımlanan ve İttihat Terakki zihniyetinin aslında geliştirdiği, bir komplo. Cumhuriyetin bu yüz yıllık pratiği bu sorunların birçoğunun temel sebebi oldu” dedi.
DEVRİMİN GÜNCEL MESELESİ!
Sempozyumda son olarak söz alan TÖP Sözcüler Kurulu üyesi Perihan Koca’da “Güncel bir olasılık olarak Demokratik Cumhuriyet” konusuna değindi. Uzun yıllardır siyasi iktidarın, bugün siyasal ortamı belirlediğini söyledi Koca, sosyalistlerin en önemli görevlerinden birinin halkın sözcülüğünü yapıp halkın gündemini siyasal ortama dayatmak olduğunu söyledi. Koca, “ Partimiz cumhuriyeti devrimin güncel meselesi olarak ele alıyor. Bizim açımızdan demokratik cumhuriyet, bugün devrimin güncelliğini aradığımız bir meseledir. İçerisine konumlandığımız nesnelliğin içinden çıkıp gelen, ülkenin içinde bulunduğu nesnel politik ortamın ürünü olan somut bir gerçeklik olarak ele alıyoruz Demokratik Cumhuriyeti. Gezinin yaratmış olduğu yeni siyasal dokuyla, toplumsallıkla özgürlükçü, demokratik bir nitelik taşıyan halkçı bir enerjiyle, yeni bir toplum olasılığını ortaya çıkarıyor” şeklinde konuştu.
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***