YORUM | Av. NURULLAH ALBAYRAK
Uzun bir zamandır ülkede gerçek ile yanılsama(illüzyon) öyle bir iç içe geçmiş durumdaki zihinlerde oluşan kaos ne olup bittiğini idrak etmeyi güçlendiriyor. Açığa çıkarılan yalanların karşısına hemen başka yalanlar çıkarılıyor. Hatta akla ve mantığa uygun bir şeyin karşısına hemen akıldışı bir şey çıkarılıyor.
İktidar partisinin ortaya attığı yalanlar, gerçekleri gizlemenin ötesinde hakikati müphem ve şüpheli hale getiren bir atmosfer oluşturuyor. Kafası bu tür yalanlar tarafından bulandırılmış insanlar ise sadece kendi gündemine yoğunlaşıp, kin ve öfkesini boşaltmak için de kurgusal düşmanları kovalamayı tercih ediyor. Yalancı siyasetçiler de bu hissi teşvik etmek amacıyla her gün yeni düşmanlıklar yaratmak için uğraşıyor.
Bu cinnetten kurtulmanın yolu öğrenmekten, araştırmaktan ve hakikati ortaya çıkartacak tartışmalardan geçiyor.
Bunu sağlayacakların başında da tabii ki iktidarla ve iktidarın yalanlarıyla mücadele eden muhalefet partileri ve onun temsilcileri geliyor. Ancak, ne yazık ki muhalefet partileri ve temsilcileri iktidarın yalanlarıyla mücadele ederek toplumu cinnetten kurtarmak yerine bu cinnet halinin devamı için çalışıyor. Bunu da kasıtlı ve bilerek yapıyor.
Cinnete odun taşıyan isimlerden birisi de İyi Parti’ye yeni katılan eski AKP’li Turan Çömez. Geçenlerde bir televizyon programında, bilgiçlik taslar şekilde yaptığı konuşmada, ikiyüzlü ve yalancı bir siyasetçi edasıyla masum insanlara iftira atarak oluşturulan cinnetin ve nefretin nasıl yaygınlaştırılacağının bir örneğini gösterdi.
İktidarın yalanlarla oluşturmaya çalıştığı gerçeklikten uzak kurgusal bir dünya çabasına desteğini, tüm tutarsızlığına rağmen, görebiliyorsunuz.
‘Şimdi sıkı durun bu okulların kurucusu kim’ sorusunu duyduğunuzda vay be diyorsunuz adam çok önemli bir bilgi paylaşıyor. Programa katılanların tavırları da tam bu şekildeydi. Nefeslerini tutmuşlar ve heyecanla önemli bilgiyi öğrenmeye çabalıyorlar. Meğer anlatmaya çalıştığı şey yurtdışında okul açan bir kişinin İçişleri Bakan yardımcısının kardeşi olmasıymış.
Yurtdışında okul açmanın, bir siyasinin kardeşi olmanın, iktidar tarafından siyasi nedenlerle terörle suçlanmanın haksız olduğunu söylemek yerine kraldan daha fazla kralcı takılmayı tercih ettiğini gösteriyor hem de anlamsız bir gururla.
Temel haklardan birisi olan mülkiyet hakkının ihlal edilmesini tartışma konusu yapmayıp hem ulusal hem uluslararası hukuk açısından yasadışı olarak kabul edilen okullara el konulmasını eleştirmek yerine -burada Erdoğan’ı takdir etmek lazım(!)- elçilikle birlikte bu okullara el konulmasını iyi bir işmiş gibi anlatabiliyor.
Kendisiyle ilgili olarak kırmızı bülten çıkartıldığını ve gözaltına alındığını söyleyerek, dosyasında terörist yazdığını söyleyen doktora ‘Git onu Tayyip Erdoğan’a sor’ diyerek terör suçlamasının sorumlusunun Erdoğan olduğunu söylerken Erdoğan’ın başkaları için söylediği terörist suçlamasını doğru kabul ederek savunmakta bir mahsur görmeyecek kadar da ilkesiz bir tavır sergilemekte. Bu arada kendisiyle ilgili kırmızı bülten çıkartma talebi olmuş ancak İnterpol tarafından kırmızı bülten çıkartılmamış.
Adaletin peşinde olduğunu, hakikati söylediğini ifade eden birinin kendi çıkarı peşinde koşup koşmadığını normalde anlayabilmek kolay değil, ancak bu konuşmayı dinlediğimizde kendi çıkarı için hareket eden birisini net bir şekilde görmek mümkün oluyor.
Duymak istediğimiz ile gerçekte olan arasındaki farkı yitirdiğimizde totaliter rejime giden yolun taşlarının döşenmeye başlandığı söylenir. İktidar tarafından çoktan taşlar döşenmeye başlanmıştı ama muhalefetim diyenlerin taşların döşenmesinde iktidara yardımcı olması nadir bir hadise olsa gerek.
Gerçeğin yalan tarafından kuşatıldığı ve organize yalanın hakim olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Aslında siyasetçilerin yalan söylediğini biliyoruz ancak günümüzde durum yalan söylemenin ötesine geçti. Daha önce hiç bu kadar yalan söylenmediği gibi yalan söylemek bu kadar kitlesel de olmamıştı. İktidarı, muhalefeti, medyası, bürokratı yalanın hizmetinde koşuyor. Ancak ortada normal sıradan bir yalan yok, yalanları gerçek kılma çabası var.
Hannah Arendt’e göre totaliter rejimler yalanı bir şeyleri gizlemek için kullanmaz bilakis söylediği yalanları derhal gerçek kılmayı hedefler. Tıpkı AKP iktidarının Gülen Hareketini terör örgütü ilan ederek, bu yalanı gerçek kılmaya çalışmasında olduğu gibi. Çömez’de yaptığı bu konuşmalarla iktidarın yalanlarını gerçek kılmak için mücadele ediyor ve bunu muhalefet olarak gösterebiliyor.
Hannah Arendt totaliter liderlerin propagandalarını şu psikolojik varsayım üzerine kurduklarını söyler: ‘Böylesi koşullar altında insanlar bir gün en fantastik beyanlara inandırılabilir, ertesi gün bunların yanlışlığının su götürmez kanıtlarıyla ortaya çıktığında insanlar kendilerine yalan söyleyen liderleri terk etmek yerine liderlerinin üstün zekâsına hayranlık duyacaklardır.”
Bizler de doktor, avukat, akademisyen ve iş adamıyız. Bize neden terörist denildiğini öğrenmek istiyorsan git onu Erdoğan’a sor!
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***