Osman ÇAKLI
İSTANBUL – Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz ay, 2023 için ‘Türkiye Yüzyılı’ perspektifini açıkladı. Erdoğan’ın vizyon belgesi ‘demokratikleşmeden’, ekonomik hedeflere kadar pek çok başlık içerse de bu hedeflere nasıl ulaşılacağı ile ilgili detaylar yer almadı. Bu, Erdoğan’ın açıkladığı ilk ‘vizyon belgesi’ değil. 2011 seçimlerine giden süreçte dönemin Başbakanı olan Erdoğan, 2023’e kadar gerçekleşeceğini söylediği pek çok vaadi sıralamıştı.
Erdoğan’ın açıkladığı hedefler arasında Türkiye’nin 2023 yılında 500 milyar dolar ihracat kapasitesine ulaşarak ilk 10 ekonomi içerisinde yer alacağı vaadini verdi. Erdoğan memleketi Güneysu’da 2011 yılında yaptığı konuşmada bu vaadini tekrarlarken, bu vaadin patentinin de kendilerine ait olduğunu vurguladı:
“Bu şu demektir. Cumhuriyetin 100’üncü yılında 2023 yılında Türkiye’mizi dünyanın ilk 10 ekonomisi içerisine sokmanın çalışmaları içerisinde olacağız. Bu kardeşiniz 2023’ü telaffuz edene kadar kimse etmiyordu. Bunun patenti bize ait.”
Ancak, Erdoğan’ın ‘patenti bizde’ dediği vaatleri aradan geçen 12 yılda gerçekleşmedi, hatta pek çok konuda geri gidildi. Erdoğan, Rize’den kamuoyuna seslenirken Türkiye, en büyük 17’incı ekonomiye sahipti. Türkiye 2023 itibariyle en büyük 20 ekonomi arasında yer alarak üç basamak geriledi.
500 milyar dolarlık ihracat hedefine de ulaşılamadı. 4 Eylül 2022 tarihli Resmi Gazete’nin mükerrer sayısında yayımlanan 2023-2025 Orta Vadeli Programında ihracat hedefi yılsonu için 255 milyar dolar olarak belirlendi. 2023 için ihracat hedefi 265 milyar dolar olarak açıklandı.
IMF’nin hesaplamalarına göre Türkiye’de kişi başına düşen milli gelir 9 bin 961 dolar bandında. 2011’de belirlenen 2023 hedefine göre kişi başına düşen milli gelirin 25 bin dolar olması planlanıyordu.
Yine toplam milli gelir Kasım ayı rakamlarına göre yaklaşık 806 milyar dolar civarında. 2011 yılındaki hedefe göre bu miktarın 2 trilyon dolar olması öngörülüyordu.
2011 seçimleri öncesinde AKP’nin hedefleri arasında enflasyonu yüzde 5’e indirmek de vardı. Bugün, TÜİK’e göre resmi enflasyon yüzde 84’den fazla.
2019 YILINDA DA 500 MİLYAR İHRACAT HEDEFİNDEN VAZGEÇİLMEDİ
Pandemiyle birlikte küresel anlamda daralan ekonomiden Türkiye de nasibini aldı. Ancak Türkiye’deki ekonomik çöküş daha öncesine dayanıyor. Bunu da yine resmi verilerden görebiliyoruz. 2019 yılında Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde Dördüncü Ticaret Müşavirleri Toplantısı’nda yıl içerisinde açıklanan 182 milyar dolarlık ihracat hedefinin 2023 yılında ‘gerçekleşecek’ 500 milyar dolara hizmet edeceği anlatılmıştı. Toplantıda yapılan konuşma, ‘uzak’ hedeften vazgeçilmediğini gösteriyor.
Peki, siyasi iktidarlar topluma neden gerçeklikten uzak vaatler verir? Sorunun cevabını Siyaset Bilimci Dinçer Demirkent’ten dinledik.
DÖNEMİN ÖZNELLİĞİ VE TALEPLERİNİN ROLÜ
Peki siyasi iktidarlar, dönem itibariyle gerçekleşmesi uzak görünen hedefleri neden koyarlar? Siyaset Bilimci Dinçer Demirkent’a göre bu noktada iki ayrımı yapmak gerekiyor. Demirkent, olağan dönem diye bahsettiği burjuva demokrasilerinde vaat siyasetini taleplerin şekillendirdiğini söylerken, olağanüstü olarak tariflediği totaliter dönemlerde ise gerçeklik bağının koptuğunu ifade etti. Yani 2011 yılında vaat edilen, düşük enflasyon, üretim, işsizliğin azalması gibi hedefler aslında bir talep etrafında şekillenmişti.
‘OTORİTERLEŞME İLE BİRLİKTE VAATLERİN DE GERÇEKLİKLE BAĞI KOPUYOR’
2011 ile başlayan ve 2015’e uzanan süreçte Türkiye’nin daha totaliter bir sürece girdiğine dikkat çeken Demirkent, bu dönemden itibaren vaatlerin içeriğinin de değiştiğini, vatandaşların taleplerinden çok, güvenlik politikalarının, iktidarın söylemlerinden öne çıktığını anlattı ve vaatlerin gerçeklikle bağının koptuğunu belirtti:
“Bu iki ayrımı şu yüzden yaptım. Çünkü ikisinde oylanan şeyler farklı oluyor. İlkinde insanlar, vaatlerin gerçekleşmediği düzlemde barışçıl yollarla iktidarı değiştirmek için oylama yapabilirler. İktidar da talepler nedeniyle vaatlerde bulunur. Memurlar, öğrenciler, işçiler çeşitli şeyler talepte bulunur. Burada artık oylanan şey, vaatler ve taleplerin ne kadar karşılanacağına ilişkin şeyler değil. Burada artık tek kişi oylanıyor. Erdoğan seçimleri plebisiter eksende gerçekleştirmeye başladı. Bu eksende söylemler, ‘Devletimiz tehlike altında, Büyük Türkiye engelleniyor, halk düşmanları gibi’ gerçeklikten uzak, güvenlik siyasetine yaslanan şeyler oldu. Partiler seçimi kazanmak için yapabileceklerinden fazlasını vaat ederler.”
‘VAATLER LİDERİN VE DEVLETİN VARLIĞININ SÜRMESİ EKSENİNDE OLUYOR’
Olağanüstü dönemlerde vaat ile talep arasındaki bağın koptuğunu sözlerine ekleyen Demirkent, bu dönemde ‘beka söylemlerinin’ ön plana çıktığını vurguladı:
“Vaadin dayandığı yer o liderin ve devletin varlığının sürmesi ekseninde oluyor. Çalışan sınıflarda bir ‘umut’ dalgası oluşmuyor. Başvurulan yöntem, belli bir kümeyi konsolide etmek üzerine. Ortada başarısızlık olsa da ‘hayır gerçekleştirdik’ diyorlar. Gerçeklikle bağları yok. “
Kaynak:
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***