YORUM | YÜKSEL DURGUT
Luiz Inácio Lula da Silva’nın 1 Ocak’taki yemin töreni geleneksel devlet adabına uygun bir şekilde gerçekleştirildi. Bu törenin diğerlerinden tek farkı, her seçim sonrası geleneksel olarak gerçekleştirilen koltuk teslim töreninde selefine başkanlık mazbatasını teslim etme görevini yerine getirmek için tören alanındaki yerini almayan Bolsonaro oldu. Eski Başkan Bolsonaro’nun yerine Lula, bayrağı Brezilya halkını temsil eden 33 yaşındaki bir sağlık çalışanının elinden aldı.
Jair Bolsonaro, bu törenden birkaç gün önce Florida’ya kaçtı. Dört yıl süren boğazına kadar battığı kötü yönetimi nedeniyle hakkında açılabilecek hukuk savaşından uzaklara kaçmıştı. Ancak başabaş süren seçim yarışından yenilgi ile ayrılan Bolsonaro’nun radikal destekçileri, ülkelerini yıllar öncesi, kötü nam salmış ordusunun yeniden yönetime el koymasını beklediler. Bu beklentinin gerçekleşmesi için de askeri tesislerin önünde kamp kurdular.
Bir haftanın ardından başkent Brasilia’daki kongre binaları, yüksek mahkeme ve başkanlık sarayı gibi kilit devlet kurumlarına yapılan saldırının figüranları ile askeri tesislerin önünde bekleyenler hemen hemen aynıydı. Sosyal medyada örgütlenen dezenformasyon kaynağı olarak hizmet eden isyancılar, kolluk kuvvetlerinden de bir direniş görmeyince ellerini kollarını sallayarak kamu binalarını ele geçirdiler.
Bu kadar kolay bir şekilde işgal gerçekleştirebileceklerini düşünmeyen isyancıların, ne yapacaklarına dair fikirleri olmadığı kameralara da yansıdı. Çünkü yeniden görevi başına gelmesini istedikleri liderleri kaçmış ve ordudan da istedikleri desteği görememişlerdi. Ordu kuvvetleri de dahil olmak üzere kolluk kuvvetleri tarafından kontrol yeniden ele geçinceye kadar isyancılar tarihi ve sanat eserlerini yağma ettiler.
Yüzlerce insan tutuklandı. Bu kişiler iktidara yakın çevrelerce terörist olarak ilan edildiler. Kalabalığın şiddet içeren davranışları yersiz ve anti-demokratik bir tabloyu yansıttı.
Darbeye çanak tutmak ve kaos yaratmak amacıyla havaalanı otobüsüne bomba yerleştirmeye çalışan ve Telegram’da Lula destekçilerinin çocuklarının öldürülmesini savunan videolar yayınlandı. Aralık ayının son haftasında büyük bir kaos yaratmak için bombalı saldırı düzenlemeye çalışırken yakalanan aşırı sağcı Brezilya Devlet Başkanı Jair Bolsonaro’nun bir destekçisi, Lula’nın yemin törenini engellemek ve kaos ortamında orduyu sokağa dökmek istediğini itiraf etti.
ABD’den sınır dışı edilmesi gündeme gelen Bolsonaro, karın ağrısı şikâyeti ile Florida’da bir hastaneye kaldırıldı. Ayaklanma öncesinde Bolsonaro’ya destek verenler de yaşanan başarısız girişimin ardından isyancıları eleştirenlerin safında yer aldılar. Ayaklanmaların ilk kıvılcımını seçimlerin hileli bir şekilde gerçekleştirildiği konusunda ısrar eden Bolsonaro taraftarları yaktı.
Bolsonaristalar, kahramanlarının seçim yenilgisini ve 12 gün önce göreve başlayan Luiz Inácio Lula da Silva‘nın başkanlığını kabul etmeyi reddediyor. Birçoğu, Ekim seçimlerinden bu yana, idollerini yeniden iktidara getirmek için bir askeri müdahaleye destek toplamaya çalışıyor.
Kaçacak ülke arayışını sürdüren devrik Başkanın, atalarının göç ettiği İtalya’da kendisi ve ailesi için sığınma talebinde bulunduğu belirtiliyor. Ancak Roma’daki aşırı sağcı rejim bile, Brasilia’daki anti-demokratik ayaklanmayı su götürmez bir şekilde kınayan Avrupa ülkeleri, ABD ve çoğu Latin Amerika hükümeti hattında yerini aldı. Babaları gibi politikacı olan oğullar Eduardo ve Flavio Bolsonaro, İtalyan vatandaşlığı talebiyle Brasilia’daki İtalyan Büyükelçiliği’nde ortaya çıktılar.
8 Ocak 2023 ile ABD’deki 6 Ocak 2021 darbe girişimi görüntüleri arasındaki benzerlikler, aynı senaryonun uygulandığını ortaya koyuyor. Donald Trump gibi, Bolsonaro da ülkesinin seçim sistemini itibarsızlaştırmak için dezenformasyon kampanyaları yürüttü. Tıpkı Trump gibi, Bolsonaro da çalınan bir seçimi “kontrol altına almak” için şiddet uygulanabileceği fikrini halkına empoze etmişti. Haziran ayında takipçilerine “Gerekirse savaşa gireriz” sözü verdi. Pazar günü yaşananlar ise bu savaş nidasının bir yansıması olmuştur.
ABD siyasetini hâlâ etkisi altında bırakan Capitol Hill isyanının sonuçlarından birisi de geçen hafta Temsilciler Meclisi’ne başkanlık yapacak kişiyi seçmek için 15 tur süren gergin oylamadır. Bu oylama Amerikan tarihinin 100 yılın ardından şahit olduğu bir olay olarak tarihe geçti. Köleliğin sürdüğü 100 yıl öncesinde, 19. yüzyılın ortalarında benzer olaylar meydana geldiğinde bile yaşanan gerginlik “anormal” olarak kabul edilmişti. O dönemde yaşanan bu gerginlikten kısa süre sonra Amerikan İç Savaşı sona ermişti.
O dönemlerde yeni kurulan Cumhuriyetçi Parti güçlü doğmuştu ve tüm kusurlarına rağmen Abraham Lincoln, bütün kesimler tarafından müthiş bir başkan olarak öne çıkıyordu. Cumhuriyetçiler ancak 20. yüzyılda keskin bir sağa dönüş yaptı ve Demokratlar, özellikle Franklin Roosevelt’in üç dönem başkanlık yapması ile siyasi ikili gerici bir siyaset yürütmekle suçlandı.
Kevin McCarthy‘nin yakın zamandaki Cumhuriyetçi selefleri, özellikle Newt Gingrich, John Boehner ve Paul Ryan bu eğilimi yönlendirenler olarak biliniyor. Ancak McCarthy, Trump yanlısı tercihlerine rağmen, Cumhuriyetçi partinin bayi destekçileri tarafından yeterince aşırılık siyaseti yürütmemekle suçlanıyor. Oylarını veya tarafsızlıklarını kazanmak için aşırı fanatiklerine verdiği tavizler, bu tür liderlerin kısa vadeli bir iktidar yaşamalarına neden oluyor.
Joe Biden için de tehlike çanları çalıyor. Hükümetinin çıkmaza girmesi de dahil olmak üzere önünde çok zorlu bir dönem var. Biden’ın kendine has eski moda müzakere becerileri mevcut ortamda pek bir işe yaramayacaktır. Muhtemelen ikinci bir Başkanlık dönemi istemeyeceğini kısa sürede açıklarsa hem akıllıca olacaktır hem de gergin ortamı yatıştıracaktır.
Bu da otomatik olarak başkan yardımcısının, tahmin edilebileceği gibi pek de etkili olmayan Kamala Harris’in adaylığını göstermektedir. Tetikte bekleyen, Donald Trump, Ron DeSantis veya Cumhuriyetçilerinden herhangi birine karşı çok daha etkili kampanyalar yürüten bu kişilerin ezici üstünlüğü ile sonuçlanabilecek bir seçim yarışı olabilir.
Latin Amerika’daki Soğuk Savaş ve sağcı askeri rejimler gibi, Brezilya diktatörlüğü de ABD tarafından geçmişte desteklendi. 1970’ler ve 80’ler boyunca, ABD destekli sekiz askeri diktatörlük, yüzlerce siyasi rakibinin sınır ötesi kaçırılmasını, işkencesini ve öldürülmesini ortaklaşa planladı. 1970’li yıllarda Latin Amerika’daki sağ diktatörlüklerin CIA desteğiyle uygulamaya koyduğu operasyon olarak bilinen Condor Planı’nın ilk amacı bu coğrafyada Sovyet etkisini kırmaktı.
Brezilya’da 1964 yılında askerî darbe olmuş, ordu yönetime el koymuştu. 1975 yılında Latin Amerika ülkelerinin temsilcileri Santiago‘da toplanıp komünist ve muhalif örgütlenmeleri yok etmek için birlikte hareket etme kararı aldı. Bu karar ile ülkeler sadece birbirlerinin sınırlarındaki muhalifleri yakalamakla kalmayacak, aynı zamanda dünyanın çeşitli yerlerine dağılmış muhalifleri de geri getireceklerdi. Pek çok Latin Amerikalı devrimci tutuklandıktan sonra ortadan kayboldu.
Condor Operasyonu askeri diktatörlük konsorsiyumunun bir parçasıydı. Nazileri ve sürgündeki faşist suçluları içeren bu sınırötesi ağlar tarihin tozlu sayfalarında kaybolmuş ve unutulmuş olabilir ama Bolsonaro gibi aşırılık yanlıları büyük olasılıkla hala geçmişten ilham alıyor.
ABD’de 6 Ocak 2021’de ve Brezilya’da 8 Ocak 2023‘de yaşanan isyanlar, otoriter yönetim kurmaya yönelik küresel bir girişimin parçaları gibi. Lula’nın Brezilya’da yaptığı gibi Ankara’dan Moskova’ya, Brasilia’dan, Washington ve Roma’ya uzanan aşırı sağ otoriter sevicilere karşı dikkatli olunması gerekiyor.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***