İSTANBUL– HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Tayip Temel, yüzyıllık Türkiye cumhuriyetinin bugüne kadar hastalıklı yol ve yöntemleri sonucu halkları inkar ve imha ettiğini belirterek, “Kürtlerin 100 yıldır karşı karşıya kaldığı politika da budur” dedi.
Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP), Şişli Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde “Burjuva Cumhuriyetin Krizi ve Devrimin Güncelliği” başlıklı bir panel düzenledi. Moderatörlüğünü ESP Parti Meclisi (PM) üyesi Nadiye Gürbüz’ün yaptığı panele, ESP Eş Genel Başkan Yardımcısı Sıtkı Güngör, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkan Yardımcısı Tayip Temel, Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP) Sözcüler Kurulu üyesi Perihan Koca, gazeteci yazar Erdoğan Aydın panelist olarak katıldı. Panel 1921 yılında katledilen Türkiye Komünist Partisi’nin (TKP) kurucusu Mustafa Suphi’nin ölüm yıldönümüne ilişkin bir dakikalık saygı duruşu ile başladı.
DEMOKRATİKLEŞEMEMİŞ CUMHURİYET
Panelde ilk olarak söz alan gazeteci ve yazar Erdoğan Aydın, Türkiye’de ki cumhuriyet rejiminin yaşadığı krizin sadece burjuva kavramıyla açıklanmasının eksik kalacağını belirterek,dünyada kimi burjuva niteliği taşıyan cumhuriyet rejimlerinin demokratikleşmeyi üretebildiğini söyledi. Aydın “Ancak Türkiye’ye baktığımızda tarihinin hiçbir döneminde bu demokratikleşmeyi üretememiş bir devlet yapısı ile karşı karşıyayız. O yüzden tarihinin tüm dönemlerinde demokrasinin çok uzağında tutan niteliklerini belirginleştirmek açısından bu cumhuriyeti diğer burjuva cumhuriyetlerden farklarını belirginleştirmeye ihtiyacımız var” diyerek bunları incelemenin gerekliliğine dikkat çekti.
FARKLI OLANI TASFİYE EDEN CUMHURİYET
Türkiye’de cumhuriyetin kuruluş yıllarına değinen Erdoğan, o dönem var olan burjuva yapısının ortadan kaldırıldığını ve bunun yerine ise Türkleştirme ve Müslümanlaştırma anlayışının egemen kılındığının altını çizerek, “Cumhuriyet rejimi inşa sürecinde ilk olarak var olan burjuva yapıyı tasfiye ederek başladı. Devamında ise Ermenilere karşı bir soykırım ve demokratik sosyalist güçlerinin üzerini çizdiği bir operasyon gerçekleştirdi. Sonrasında ise yine aynı şekilde Türkleştirmek ve Müslümanlaştırmak üzere başta Kürtler olmak üzere farklı olan herkesi tasfiye eden bir rejimin inşası ile karşı karşıya kalındı” ifadelerini kullandı.
KÜRTLERİN DURUŞU
O dönemden bugüne beka sorunu, iç ve düşman söylemleri ile bu yaklaşımın kendisini güncelleyerek devam ettiğine işaret eden Aydın, bundan kaynaklı var olan sorunların sadece sınıfsal bir bakış açısıyla çözülemeyeceğini belirtti. Rejimin, yapısından kaynaklı demokratikleşmeme inadını sürdürdüğünü ve “ben farklıyım” diyen herkese kategorik sistemli bir şiddet ve asimilasyon politikası uygulandığına dikkat çeken Aydın, bu şiddet ve asimilasyonunun en büyüğünün ise Kürtlere karşı yürütüldüğünün altını çizdi. Aydın devamla, “Bu süreçte sol sosyalist bakış açısına göre dahi milliyetçilik yapma hakkı olmasına rağmen, Kürtler bunun aksine ortak vatan, konfederalizm, eşit yurttaşlık diyerek çağa ve dünyaya ‘sorun sadece benim sorunum ve devletimi kurmam sorunu değil, bulunduğumuz bölge ve ülkeyi demokratikleştirme sorunudur’ diyerek bir doğru duruş sergilemektedir” dedi.
ULUS DEVLETİN YAŞATTIKLARI
Erdoğan’ın ardından söz alan HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Tayip Temel ise, var olan yönetimi kökten bir burjuva cumhuriyeti olarak değerlendirmenin yetersiz olacağını belirterek, “Kökleri gerçekten insanlık tarihi kadar eski olan demokrasinin özü, toplumun kendi kendini yönetmesidir. Dolayısıyla aslında cumhuriyeti demokrasiden, demokratik değerlerden ayırdığımızda geriye şüphesiz biz hepimizin hem mağduru hem de tanığı olduğu bir yönetim biçimi çıkıp ortaya çıkar. O da oligarşi, dincilik, ırkçılık ve otokrasiden öteye değildir” dedi. Böylesi bir modelin örneği için Türkiye’ye bakmanın yeterli olduğuna dikkat çeken Temel, Türkiye’nin 100 yıldır böylesi bir sistemle yönetildiğini vurguladı. Temel, var olan temel krizin, devlet aygıtının bir iktidar aracı olarak kullanılmasıyla açıklanabileceğine dikkat çekerek, “Bu devlet aygıt tüm komunal değerleri toplumdan zor ve gasp yoluyla almıştır. Bu anlamda hiyerarşi, sınıfa dayalı devletleşme, kölelikle yönetilen birey ve toplum şüphesiz özgürlüğünü de yitirmiştir. Ulus devlet diye nitelendirebileceğimiz bu lanetli yönetim için Türkiye halklarına pratikte ne yaşattığını tüm kuşaklar tanıklık etmiştir” dedi.
HASTALIKLI YOL YÖNTEMLER İZLENDİ
Bu çerçevede karşı karşıya olan rejimin cumhuriyet ismini taşımasına rağmen tekçi, inkarcı bir rejim karakteri taşıdığını ifade eden Temel, şuanda toplumsal kesimlerin tümünün bu rejimin sancısını çektiğini ifade etti.Temel, Cumhuriyet rejiminin inşa edildiği ilk dönemde ki karakteristik özelliklerin bugün hala devam ettirildiğini belirtirken, “ Türkiye cumhuriyeti kuruluşundan bugüne hastalıklı bir yol ve yöntem izleyerek kuruluşunu gerçekleştirmiş. İlk etapta demokratik güçleri, sol sosyalist yapıları tasfiye etmiştir. Daha sonrasında Kürt halkını, varlığını savunma haline gelecek olan isyanlarını kanlı bir şekilde bastırmış ve imha inkar politikası izlemiştir. İşte Kürtlerin 100 yıldır karşı karşıya kaldığı politika da budur” dedi.
ÖCALAN’IN PARADİGMASI
Sol sosyalist güçlerin bu sorunlar karşısında ulusal kurtuluşçuluk metodunu savunduğunu hatırlatan Temel, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın ise bunun tersine bir paradigma oluşturduğuna dikkat çekerek sözlerini şöyle sürdürdü: “Başkan Öcalan’ın ısrarla Kürt siyasi hareketin gündemine koyduğu ve bunun için ve özellikle İmralı sürecinde büyük bir ısrarla inat ve mücadele ile bir zihniyet inşa ettiği nokta tam da kurtuluşun devlet kurmaktan geçip geçmediğinin cevabıdır. Kurtuluş gerçekten devlet aygıtlarını ele geçirip devlete sahip olmak mıdır. ? Eğer devlet denilen şeyin, bir zulüm aygıtı ve aracı olduğu, bir zümrenin iktidarına su taşıyan bir mekanizma olduğu gerçeğini kabul ediyor isek kimin elinde olduğunun bir önemi var mıdır sorusu devreye giriyor.Kaba bir tanımla şuan da Kürt milliyetçilerinin büyük bir saldırı ile hedeflediği nokta da bu. Toplum ve halkların kendilerini devletle kurabileceği ve devlet aygıtına sahip olarak varlıklarını garanti altına alabilecekleri bir yanılsama ve yanılgı tarihsel olarak devletli toplumun gelişimi, komünal değerlerin tasfiyesi dünden bugüne dek süregelen en başat çelişki ve yanılgıdır. Kürtler devletli toplum diyebileceğimiz bir pozisyona gelemediler. Kısmen Güney’de bir deneme yaptılar ama ellerine yüzlerine bulaştırdılar. Çünkü bu aygıt aslında bir canavar gibi ele geçiren bir aygıt. Yani o aygıta sahip olanın eninde sonunda canavarlaştığını Kürtler çok kısa sürede deneyimlediler. Onun için mesele devlete sahip olmak veya devleti ele geçirmenin sonuçlarını Kürt hareketi yaklaşık 20 yıldır tartışıyor. Ve bunun kadın boyutu, ekolojik, demokratik, ekonomik, hukuki ve ahlaki boyutu ve bütün tartışmaların kaynağı bu sistem ve zihniyetin ötesine geçmektir.”
ROJAVA ÖRNEĞİ
Sorunun çözümü için devletçi anlayışı aşmanın zorunluluğuna vurgu yapan Temel, “Devleti ele geçirme düşüncesini bırakıp bununla beraber komünal değerlere dönüş yapmadan bu sorun ne burjuvazi çözümlemesi ile ne de cumhuriyetin yönetim şekli ile çözülebilir “ ifadelerini kullandı. Çözümün konusunda ise Rojava Devrimi’nin kazanımlarının bakılmasının yeterli olduğuna işaret eden Temel, “ Eğer devleti yıkamıyorsak, ki böyle bir iddiamız yok o zaman devleti sönümlendirip toplumu ön plana çıkarmalıyız. Bunun yolu da Rojava Devrimi’nde olduğu gibi demokratik ulustur. Demokratik ulusun yolu da cumhuriyetin özelliklerinden olan tekçi, ırkçı, dinci ve cinsiyetçi karakterini değiştirip dönüştürmektir” diyerek bunun zor olmayacağını ifade etti.
‘DEVRİMİN GÜNCELLİĞİNİ ÖNE ÇIKARMAK GEREKİYOR’
TÖP Sözcüler Kurulu üyesi Perihan Koca, panelin konu başlığındaki devrimin güncelliğinin, Temel ve Erdoğan’ın konuşmalarındaki çözüm noktalarından geçtiğini söyledi. Osmanlı’dan bugün ki AKP iktidarına kadar cumhuriyetin despotik bir şekilde kendisini yineleyerek sürdüğünü ifade eden Koca, “Despotizmin karşısında devrimin güncelliğini öne çıkarmak gerekiyor” dedi.
‘1923’DEN BERİ DEĞİŞEN BİR ŞEY YOK’
Panelde son olarak konuşan ESP Eş Genel Başkan Yardımcısı Sıtkı Güngör ise Türkiye’deki burjuvazinin Avrupa ülkelerindeki burjuvaziden ayrı olarak tarihsel ve niteliksel olarak gelişim gösteremediğini söyledi. Türkiye de ki rejimin tekçi, ırkçı bir anlayış içerisinde olduğu için bu gelişimi gösteremediğini vurgulan Güngör, “Dolayısıyla ülkede ki rejimin demokratik bir karakteri yok ve buna dair dönüşüm de yok. Bu 1923 yılından beri böyle. Rejimin herhangi bir sendikalaşmadan her hangi bir toplumsal hakka izin vermemiştir” diye konuştu.
Konuşmacıların ardından panel soru cevap şeklinde devam etti.
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***