Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Almanya Başbakanı Olaf Scholz ile diyaloğundan memnun.
Aralık ayındaki Türkmenistan ziyareti dönüşünde Erdoğan gazetecilere, “İkili görüşmelerimizde Scholz’dan ben doğrusu memnunum, yani anlaşılmayacak bir insan değil” dedi. Genelde Batılı liderler hakkında çok da olumlu açıklamalar yapmayan Erdoğan’ın bu sözlerinin Almanya başbakanlığında ilgiyle not edildiğinden şüphe yok.
DW Türkçe’den Değer Akal’ın haberine göre Aralık 2021’de başbakanlık koltuğuna oturan Scholz’un, kendisinden önceki Başbakan Angela Merkel gibi, Almanya için stratejik öneme sahip Türkiye ile ilişkilere önem atfettiği biliniyor. Bu nedenle Scholz, Batı’da aslında “zor bir muhatap” olarak görülen Erdoğan liderliğindeki Türk Hükümeti ile yakın diyaloğu sürdürmeye özen gösteriyor.
Mart ayında Türkiye’ye ilk resmî ziyaretini yapan Sosyal Demokrat Partili (SPD) Başbakan Scholz, Erdoğan ile pek çok kez telefonda görüştü ve uluslararası zirvelerde ikili görüşmeler gerçekleştirdi.
‘TÜRKİYE, ALMANYA İÇİN ÖNEMLİ’
Scholz’un partisi SPD’ye yakınlığı ile bilinen Friedrich Ebert Vakfı (FES) Türkiye Temsilcisi Henrik Meyer, Almanya-Türkiye ilişkilerini değerlendirirken, iki ülke arasındaki güçlü bağlara vurgu yapıyor.
Üçlü koalisyon hükümetinin görevdeki ilk yılında Basbakan Scholz’un yanı sıra, Alman Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock ve İçişleri Bakanı Nancy Faeser’in de Türkiye’yi ziyaret ettiklerini hatırlatan Meyer, “Ortak bir sınıra sahip olmamalarına, birbirlerine 3 bin km uzaklıkta olmalarına rağmen iki ülke ve toplumları arasında ekonomiden güvenliğe, kültürden bilime çok güçlü bağlar oluşturan pek çok alanda iç içe geçmişlik söz konusu. Bunun başka bir örneği yok. Türkiye Almanya için önemli” diye konuşuyor.
Hem Avrupa hem de Almanya siyaset sahnesinde Erdoğan’ın politikalarına duyulan tepkilere rağmen diyalogun kopmasına izin verilmediğine işaret eden Meyer, “Ama gerilimler, AB üyelik sürecinin durma noktasına gelmesi gibi, ilişkilerin niteliğinde değişime yol açtı” diyor.
DİKKATLER SEÇİME ÇEVRİLDİ
Almanya-Türkiye ilişkilerini yakından izleyen Kristian Brakel da artık dikkatlerin Türkiye’deki seçimlere çevrildiğine işaret etti. Koalisyon ortaklarından Yeşiller partisine yakınlığı ile bilinen Heinrich Böll Vakfı’nın Türkiye Temsilcisi Brakel, “Alman hükümeti, iktidardaki ilk yılında kayığı sallayan taraf olmak istemedi. Ama seçim sonuçları kadar, seçime giden süreçte neler olacağı, İstanbul Belediye Başkanı İmamoğlu hakkındaki mahkumiyet kararının onanıp onanmayacağı, HDP’nin kapatılıp kapatılmayacağı ve benzeri konularda atılması muhtemel adımlar, dikkatle izleniyor… Bu tür gelişmeler, Alman hükümetinin bugüne kadar ‘zor olsa da ilişkiyi sürdürelim’ zemininde ilerleyen stratejisini zora sokabilir” degerlendirmesinde bulunuyor.
Brakel, Alman hükümetinin aynı zamanda AKP hükümeti ya da diğer siyasi partiler tarafından seçimlerde araçsallaştırılabilecek malzeme vermekten de kaçındığına vurgu yaparak, “Almanya’da herkes son derece dikkatli. Seçimler Türkiye demokrasisi için önemli bir sınav olarak değerlendiriliyor ve ‘Biz bu işin dışında duralım, trolleri besleyebilecek malzemelerden kaçınalım’ görüşü hakim” diye ekliyor.
Berlin merkezli Uygulamalı Türkiye Araştırmaları Merkezi (CATS) Müdür Yardımcısı Hürcan Aslı Aksoy da, Almanya’daki ihtiyatlı bekleyişe dikkat çekiyor.
DW Türkçe’ye konuşan Aksoy, “Almanya, Türkiye’de seçime giden süreci takip ediyor ama bunu belirli bir mesafeyi gözeterek yapıyor, çünkü seçimlere müdahale intibasını vermek istemiyor” diye vurguluyor.
TÜRKİYE İLE YENİ MİTİNG KRİZİ İSTENMİYOR
Türkiye’deki seçimlere mesafeli bir tutum takınsa da Alman hükümeti Erdoğan liderliğindeki AKP iktidarının, geçmişteki seçimlerde ve anayasa referandumunda olduğu gibi Türkiye’deki kutuplaşma ve gerilimlerin bir kez daha Almanya’ya taşımasını istemiyor.
2017 yılındaki Anayasa referandumu sürecinde, Türkiye ile Almanya arasında, ikili ilişkiler tarihinin en ağır krizlerinden biri yaşanmıştı. Alman siyasetçiler, siyasi kutuplaşmanının tırmanması üzerine AKP’li bakanlara Almanya’da siyasi etkinlikler düzenlenmesine izin vermemiş, Erdoğan’ın buna “Nazi” ve “faşist” ithamları ile tepki vermesi kamuoyunda ve medyada büyük tepkilere yol açmıştı. Dönemin Merkel hükümeti, tırmanan gerilim üzerine yabancı ülke yetkililerinin Almanya’daki seçim kampanyalarını belirli kurallara bağlayarak sınırlama getirmişti.
Scholz hükümeti, 2023 seçimlerine giden süreçte benzer geriliminlerin yaşanmasını istemiyor. İçişleri Bakanı Faeser, bir süre önce yaptığı açıklamada, Türkiye’de seçimlere giden süreci ve bunların Almanya’ya yansımalarını çok yakından izlediklerini, Türk muhataplarıyla konuyla ilgili görüşmeler yürütüldüğünü söylemiş, “Türkiye’deki ihtilafların Almanya’ya taşınmaması için çaba göstereceğiz” açıklamasını yapmıştı.
CATS Müdür Yardımcısı Aksoy, Alman makamlarının Türkiye’deki kutuplaşmanın Almanya’da karşılık buldugunun farkında olduklarını ve bunun olabildiğince sınırlandırılmasını istediklerini söylerken, “Ama zaten bu sefer Erdoğan’ın geçmişte olduğu gibi seçmenlerini stadyumlarda toplayarak gövde gösterisi yapmak isteyebileceğine ihtimal vermiyorum” diyor.
HENÜZ TÜRKİYE’DEN İZİN TALEBİ GİTMEDİ
Edinilen bilgilere göre henüz Türkiye’den Erdoğan ya da başka bir devlet yetkilisi, Almanya’da seçim etkinliği düzenlemek için Alman hükümetinden izin talebinde bulunmadı.
Almanya Dışişleri Bakanlığı, Türk devlet yetkilileri ve seçilmiş temsilcilerinin Almanya’da seçim kampanyası, miting ya da benzeri etkinlikler düzenlemelerinin Alman hükümetinin iznine bağlı olduğunun altını çiziyor. Ayrıca, seçimlerin yapılacağı tarihe üç ay kala bu tür miting ve seçim etkinliklerinin yapılmasına izin verilmeyeceğine dikkat çeken bakanlık, bu kuralların sadece Türkiye için değil Avrupa Birliği (AB) üyesi olmayan tüm ülkeler için geçerli olduğuna vurgu yapıyor.
En geç 18 Haziran 2023’te yapılması beklenen seçimler Almanya’daki Türk vatandaşları tarafından da merakla bekleniyor. Alman Dışişleri Bakanlığı kaynakları henüz Türkiye’deki seçim tarihinin belirlenmediğine, bu nedenle de henüz kendilerine Türk makamları tarafından konu ile ilgili bir başvuru yapılmadığına dikkat çekerken, sandıkların kurulmasına izin verilip verilmemesinin de Alman makamlarının vereceği izne bağlı olduğunu kaydediyor.
ALMANYA’NIN ÖNCELİKLERİ SİYASİ VE EKONOMİK İSTİKRAR
Almanya – Türkiye ilişkilerini yakından izleyen Hürcan Aslı Aksoy, seçimlerin dünyada jeopolitik değişimlerin yaşandığı bir dönemde Türkiye’nin kendisini nasıl tahayyül ettiğini, nasıl konumlandırdığını ve kimliğini de tayin edeceği görüşünde. Aksoy, NATO üyesi ve resmi olarak halen AB’ye aday ülke olan Türkiye’deki gelişmelerin Almanya’yı birebir etkileyen yönleri olduğuna dikkat çekerken, bu nedenle Türkiye’deki siyasi ve ekonomik istikrarın Almanya için büyük önem taşıdığını vurguluyor. Aksoy, “Almanya Türkiye’de en çok yatırımı olan, Türkiye pazarına çok ciddi ilgisi olan Avrupa ülkelerinden biri. Ayrıca Türkiye’deki istikrar, göç, mülteciler gibi farklı nedenlerden ötürü Avrupa güvenliği için de önemli. Çünkü Türkiye, AB’nin doğrudan komşusu konumunda” şeklinde konuşuyor.
EKONOMİK İLİŞKİLER YENİ SINAMALARLA KARŞI KARŞIYA
2023 yılı Almanya ile Türkiye arasındaki ekonomik ilişkiler bakımından da dönüm noktası olarak niteleniyor. Almanya, Türkiye’nin en önemli dış ticaret ortağı. Ancak Alman iş dünyası Erdoğan’ın Türk ekonomisinde kötüleşmeye yol açan politikalarından endişeli ve yapılan anketler önümüzdeki yıl için öngörülerin çok da olumlu olmadığını ortaya koyuyor.
Üstelik Almanya’da 1 Ocak itibariyle yürürlüğe girecek Alman Tedarik Zincirlerinde Durum Tespiti Yasası (LkSG) Alman şirketlerini, Türkiye gibi tedarik zincirlerinde yer alan ülkelerdeki insan hakları ihlalleri, çevreye verilen zarar ve benzeri alanlardan da sorumlu hale getiriyor.
Dolaysıyla Türkiye’de bu alanlarda iyileşme yaşanmaması, ihlallerin sürmesi halinde Alman şirketleri aleyhinde Almanya’da davalar açılması mümkün olabilecek. Bu da bu tür davalarla karşılaşmak istemeyen Alman ekonomi dünyasının Türkiye’deki yatırımlarını gözden geçirmesine yol açabilecek.
Ayrıca 1 Ekim itibariyle AB’nin Sınırda Karbon Vergisi Uygulaması (CBAM) da uygulamaya geçiyor. Bunun, ihracatının yaklaşık yarısını AB’ye yapan Türkiye sanayisinin belirli kolları için pazar kaybına yol açabilecek ciddi bir sınama olduğuna, ayrıca Türkiye’nin Avrupa’nın değişen tedarik zincirindeki avantajlı konumunu da gölgeleyebileceğine işaret ediliyor.
ALMAN YATIRIMCILARI NEDEN ÇEKİNİYOR?
FES Türkiye Temsilcisi Meyer, modern bir sanayi ülkesi olan Türkiye’nin çok büyük bir potansiyeli olduğuna ancak ekonomik kriz ve özellikle döviz krizinin Alman iş dünyasında, Türkiye ekonomisinin geleceği ile ilgili soru işaretlerine yol açtığına dikkat çekiyor.
Önce salgının, daha sonra da Rusya’nın Ukrayna savaşı ve Çin ile yaşanan gerilimlerin önde gelen Avrupa üreticilerini tedarik zincirlerini, üretim merkezlerini AB’ye daha yakın coğrafyaya taşımaya yönelttiğini de anımsatan Meyer, şöyle devam ediyor:
“Türkiye müthiş sanayi altyapısı, eğitimli ve genç nüfusuyla aslında çok avantajlı bir konuma sahip. Ama yapılan anketlere göre, Avrupalı yatırımcılar Türkiye’deki siyasi istikrara çok güven duymuyor, çok yüksek enflasyon nedeniyle de geleceğe yönelik planlama yapamadıklarına işaret ediyorlar. Ama şayet Türkiye’de makroekonomik ve ekonomik istikrar tesis edilebilirse işte o zaman Türkiye bu küresel dönüşümden devasa boyutta fayda sağlayabilecek, Avrupa ekonomisi için önemi daha da artacak, şu anda olduğundan çok daha fazla Avrupa ekonomisine entegre olabilecek. Tek yapılması gereken istikrarın ve güvenin tesis edilmesidir.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***